Türü
Roman
Sayfa Sayısı
272
Baskı Tarihi
2017
Yazılış Tarihi
1908
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Maya Kitap
Mütercimi
Alper Kaan Bilir
Orijinal Adı
三四郎 (Sanshirō)

Modern Japon romanının en önemli temsilcilerinden Natsume Sōseki’nin ince mizah ve sonsuz masumiyetle örülü bu romanı, 23 yaşındaki Sanşiro’nun yaşadığı küçük yerden ayrılıp üniversite için Tokyo’ya gitmesiyle başlıyor. Şehrin kalabalığı, yeni insanlar, akademik çevreler ve hepsinden önemlisi kadınlar arasında Sanşiro, yaşamını zenginleştirmenin yollarını arıyor.

Sanşiro, ilk aşk, gelenekler, modernleşme ve yaşlılığın alaycılığına karşı gençliğin idealizmini anlatırken, arka planda da dönemin sosyal ve kültürel yapısına getirdiği eleştirileri okuruna sunuyor.

Güzellik anlayışı

"Eğer benim neden Bayan Satomi'nin gözlerini seçtiğimi sorarsan... Eh, onu da anlatacağım, dinle bak. Batılı resimlerdeki kadın yüzlerine baktığında, güzel kadını her kim resmetmiş olursa olsun, mutlaka gözleri büyüktür. Hepsi yadırgayacağın kadar büyük gözlüdür. Lakin Japonya’da Kannon hazretleri başta olmak üzere Otafuku’da, Noh Tiyatrosu’nun maskelerinde, bilhassa da Ukiyo resimlerinde görülen güzel kadınlar hep ince gözlüdür. O gözlerin alayı fil gözüne benzer. Neden Doğu’nun ve Batı’nın güzellik anlayışı bu kadar farklı acaba, bir düşünsene tuhaf şey değil mi? Ama aslında cevabı çok basit. Batı âleminde her yerde iri gözlü insanlar olduğu için, estetik seçilimler büyük gözlü insanlar arasından gerçekleşmiş. Japonya’nın tüm gözleri balina neslinden gelmiş gibi… Pierre Loti diye bir adam var, Japonların gözleriyle, nasıl oluyor da açabiliyorlar acaba diye alay etmişti. Ulusal özelliklerimiz böyleyken, nadir görülen büyük gözlere karşı estetik duygu geliştirmek kabil olmuyor.Bu noktada, seçilecek nice türleri olan ince gözler arasından birini, ideal göz yapıvermişler; onu ressam Utamaro’nun tarzında ,ressam Sukenobu’nun tarzında resmedip yüceltmişler. Fakat istediğin kadar Japonya’ya uydurmaya çalış, Batı tarzı resimde öyle ince gözler porteyi kör birini çizmişsin gibi gösterir, çirkin görünür. Öte yandan Raafael’in Madonna’sınınki gibi gözler de bu ülkede yoktur, varsa da herkes o gözlerin sahibesinin Japon olmadığını sanıyordur.”


Sayfa Sayısı
763
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
1866
ISBN
978-975-998-384-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Bordo Siyah
Editörü
Veysel Atayman
Mütercimi
Osman Çakmakçı
Orijinal Adı
Prestupleniye i Nakazaniye

Suç ve Ceza,(Rusçası: Преступление и наказание) Dostoyevski'nin romanlarından biridir. Orijinal ismi Prestupleniye i Nakazaniye dir. Roman ilk olarak 1866'da Rus Habercisi adlı edebiyat dergisinde yayınlandıktan sonra cilt haline getirilmiştir. Dostoyevski'nin Sibirya'da cezaevinden döndükten sonra yazdığı roman, yazarın en uzun ikinci romanı olma özelliği taşır. Bununla birlikte yazarın olgunluk döneminin ilk büyük romanıdır.

Yalan

"Siz ne sanıyorsunuz? Onlara palavra savurdukları için mi kızıyorum sanıyorsunuz? Saçma! Ben yalan dinlemesini severim! Yalan, insanların bütün öteki yaratıklara karşı üstünlüğünü sağlar. Yalanla gerçeğe ulaşılır. Ben yalan söylediğim için insanım. Hiç olmazsa önceden on dört sefer, hatta belki de yüz on dört sefer yalan söylemeden hiçbir gerçeğe ulaşılmamıştır. Ve bu kendine göre bir şereftir. Oysa biz kendi aklımızla yalan söylemesini bile beceremiyoruz. Bana kendi uydurduğun bir yalan söyle, seni alnından öpeyim! Kendi uydurman olan bir yalan söylemek başka bir ağzıdan işitilip tekrarlanmış bir gerçeği söylemekten hemen hemen, daha iyidir. Birinci ihtimalde sen bir insansın, ikincisinde ise papağandan hiç bir farkın yoktur. Sanki biz neyiz şimdi? Biz şimdi, ayrıcasız hepimiz, bilgide, ilerlemede, düşüncede, buluşta, ülküde, istekte, liberalizmde, akılda, tecrübede, her şeyde, her şeyde, her şeyde henüz daha jimnazyum hazırlık sınıfındayız! Başkalarının aklı ile yetinmek hoşlarına gidiyor! Fena alışmışlar!"


Sayfa Sayısı
120
Baskı Tarihi
2018
Yazılış Tarihi
1840
ISBN
978-605-7947-09-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
VakıfBank Kültür Yayınları
Editörü
Erdem İlgi Akter
Mütercimi
Munif Sair
Orijinal Adı
Physiologie de l'employé

Nasıl ki Honoré de Balzac’ın Zarif Bir Yaşam Üzerine adlı çalışması modernitenin önemli unsurlarından biri olan modayı mizahi bir dille ele alıyorsa, Çalışanın Fizyolojisi de modern şehir yaşamına dair aynı derecede önemli bir konuyu inceliyor: bürokrasi ve onun çarklarının işleyişi. Franz Kafka’nın ofis bürokrasisinin kâbus metafiziğini anlatmasından çok önce, Herman Melville’in Kâtip Bartleby’sinin yayımlanmasından evvel, Balzac, edebi dehası ve kurgu ustalığıyla bizi Paris’te bir ofis hayatına götürüyor.

Rothschild'in Yirmi Çalışanı

İnsan, ekonominin detaylarını Maliye Bakanı kadar iyi bilen ve onunki kadar sermayeyi hareket ettirebilen, yalnız Fransa'daki değil , İngiltere, İspanya, Belçika, Avusturya, Napoli, Papalık Devletleri ve ödemek zorunda olduğu borcun faizi Fransa'nınkine denk olan ve bütün Avrupa şehirleriyle ilişkileri olan Osmanlı Devleti'ndeki gelişmelerden haberdar olması gereken Rothschild Hanedanı yirmi katiple idare ederken, neden Fransız Maliye Bakanının bin çalışanı olduğunu merak ediyor.

Rothschild'in yirmi çalışanı, Hazinenin çalışanlarından on kat daha fazla çalışıyor; fakat onların aksine Rothschild çalışanlarının gerçekten bir geleceği mevcut; banker olmayı öğreniyorlar, nasıl milyoner olabilecklerini öğrenmek ve emeğinin karşılığını orantılı olarak almak istiyorlar. Öte yandan devlet memurlarının önündeyse perişan bir gelecek var; saygın kişiler olsalar da kariyerleri onlara pek saygı sunmuyor; dahası sadece harcamayı öğreniyorlar, kazanmayı öğrenmiyorlar.

 


Sayfa Sayısı
120
Baskı Tarihi
2018
Yazılış Tarihi
1840
ISBN
978-605-7947-09-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
VakıfBank Kültür Yayınları
Editörü
Erdem İlgi Akter
Mütercimi
Munif Sair
Orijinal Adı
Physiologie de l'employé

Nasıl ki Honoré de Balzac’ın Zarif Bir Yaşam Üzerine adlı çalışması modernitenin önemli unsurlarından biri olan modayı mizahi bir dille ele alıyorsa, Çalışanın Fizyolojisi de modern şehir yaşamına dair aynı derecede önemli bir konuyu inceliyor: bürokrasi ve onun çarklarının işleyişi. Franz Kafka’nın ofis bürokrasisinin kâbus metafiziğini anlatmasından çok önce, Herman Melville’in Kâtip Bartleby’sinin yayımlanmasından evvel, Balzac, edebi dehası ve kurgu ustalığıyla bizi Paris’te bir ofis hayatına götürüyor.

Emekli

Bir kişi, Kamu İdaresinin herhangi bir şubesinde çalıştığı sürece, şu kelimelerle özetlenebilecek tek bir haykırış, tek bir hayal duyulur: "Ah! Benim zamanım ne vakit dolacak? Ne zaman ayrılacağım? Ne zaman emekli olabileceğim?Otuz yılımı doldurmaya daha ne çok senem var! Sayfiyeye gidip orada yaşayacağım!"

Emekliliğe yalnızca beşi dör ve hatta iki senesi kalanlar herkesin üstünde mutlu bir intiba bırakır herkes de onlara gülümser: "Devirleri kapanacak ve yerlerini gençlere bırakacaklar!"

Özlemi çekilen an geldiğinde Matmazel Mars ve diğer bütün oyuncuların başına gelen şey memurun da başına gelir: bir daha hiçbir prosedürle uğraşmak zorunda kalmayacakları için kendilerini genç ve yaşam dolu hissetmeye başlarlar aniden. Fakat akılsızlık yapıp huzursuzlanmaya başlar ve yakın zaman da emekli olacaklarını hatırlarlarsa eğer, inleyip şe eski ağıtı yakarlar: "Bu ne adaletsizliktir! Nihayet iki yakayı bir araya getirmiş, kızımı yeni büyütmüşken bunca yıllık deneyimim varken, devlet bu bilgi birikimimden istifade edebilecekken, tam da bir şeylerde daha yeni yeni yararlı olmaya başlamışken seni eve gönderirler. Bir kalem darbesiyle ederini yarıya indirirler. Ne yapayım yani, ellisinden sonra yeni bir işe mi başlayayım?"

Gençlerin önünü kapattıkları için kendi devrindeki ihtiyar eski kafalılara ve moruklara yönelttiği ithamları unutan memururmuz böyle söyler. Bakan ve personel müdürüyle tartışmaya başlarlar: Onlar için üzgündür. Darağacının gölgesindeki mahkumun yük arabasına yapışması gibi yapışır koltuğuna sonunda. Nihayet emekliliğe ayrılmıştır, aynı anda hem nefret ettiği hemde hürmet gösterdiği bütün o dosyaları, ortamı ve evrak işlerini terk etmek zorundadır.

"Peki bana ne olacak, bütün gün bu adamla aynı eve mi tıkılıp kalacağım? " diye sorar karısı. "Elindeki bunca zamanla ne yapacak ki? Pek müşkülperesttir, elinden her iş gelir, pek titiz, pek antikadır!" "Aman siz onun nasıl olduğunu bilmezsiniz" der arkadaşlarına.


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
116
Baskı Tarihi
2017
Yazılış Tarihi
2004
ISBN
978-975-08-3529-2
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Yapı Kredi Yayınları
Editörü
Devrim Çakır
Mütercimi
Dilek Başak
Orijinal Adı
Doppler

“Merak uyandıran, huzursuz eden, duygu yüklü bir metin; yazar için yeni bir sanatsal başarı.” – Stein Roll, Adresseavisen

“Loe’nun Naif. Süper’den bu yana yazdığı en iyi kitap.” -Sindre Hovdenak, VG
“Uzun zamandır yayımlanan en komik kitap.” -Michael Nilsen, Politiken
Babam öldü.
Dün bir geyik avladım.
Ne diyebilirim.
Ya o ya ben, birimiz canından olacaktı.

Üniversite yılları nasıl değerlendirilmeli?

Nasıl çılgın parti olur, bir düşün... Evde tek başınasınfalan. Bütün okulu davet edebilirsin. Kudurun. Millet sigara içsin, kırıp döksün, dans etsin, mutlu olsun. İnsan gençken böyle partiler yapmalı. hayatının geri kalanında, kişinin dağarcığında onun kim olduğunu tanımlayan partiler olmalı. Bir gün gelecek, geri dönüp baktığında, o kapsamlı ödevden aldığın nottan çok bu çılgın partileri düşünmek seni tatmin edecek.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
128
Baskı Tarihi
2003
Yazılış Tarihi
1963
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayışığı Kitapları
Mütercimi
İhsan Durdu
Orijinal Adı
The Ordeal of Change

Eric Hoffer, Amerikalı bir toplum filozofuydu. 1902 yılında doğan Eric Hoffer, dokuz kitap yazdıktan ve Başkanlık Özgürlük Madalyasını aldıktan sonra 1983 yılında öldü. İlk eseri olan Kesin İnançlılar ile üne kavuşan Hoffer, başarılı bir yazar olarak hayatını sürdürdü. 


Yedi yaşında bilinmeyen nedenlerle kör olan Hoffer'ın gözleri onbeş yaşında açıldı. Tekrar kör olma korkusuyla mümkün olduğu kadar kitap okumaya çalışan Hoffer, görme yetisini bir daha yitirmediği gibi, edindiği oburca okuma alışkanlığını sürdürdü ve kendi kendini eğitti. 

Geri Kalmışların Gururu

Çin'de, Hindistan'da, Endonezya'da ve diğer yerlerdeki kötü beslenen, kötü giyinen ve kötü meskenlerde oturan yığınların bu kadar umutsuz bir şekilde arzuladıkları şey nedir?

Ekonomik kuramın verebileceği cevap, yavan ve inandırıcılıktan uzak bir cevap olacaktır. İnsanın aklına haber programlarında ve fotoğraflarda gördüğü ağzı alabildiğine açık, asık suratlı, hırslı insanlardan oluşan kalabalıkların yürüyüşleri ve haykırışiarı geliyor.

Bu yüz ifadelerinin gerisinde neyin olduğunu ve bu alabildiğine açık ağızların neleri haykırdığını merak ediyor insan. Ekmek, giysi ve ev için mi haykırıyorlar? Bu patırtıyı gündelik ihtiyaçlar için mi çıkarıyorlar? Özgürlük ve adalet mi istiyorlar? Hayır. Doğunun tamamını kuşatmış olan bu patırtı, bir gurur arayışının ifadesidir. Asya'daki yığınlar, gurura duydukları açlığı yatıştırmak için her türlü ekonomik çıkarı ve hatta hayatlarını feda etmeye hazırlar. Bu ağzı alabildiğine açık insanlar denizi, ekonomik sıkıntılar ve beklentiler için değil, meydan okumak için kükrüyor.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Özgürlük ve Ahlâksızlık

Erkeklerin ve kadınların modern yaşam koşullarındaki varoluşsal durumları eskisine göre son derece farklı olduğu halde, eski varsayımın -özgür iradenin kendisini sadece yanlış seçimlerde ifade edeceği, özgürlüğün kontrol edilmediği takdirde her zaman ahlâksızlığın kıyısında dolaştığı ve bu nedenle iyinin düşmanı olduğu ya da olabileceği varsayımının- felsefecilerin kafasında ve yasa koyucuların uygulamalarında hüküm sürmeye devam ettiği söylenebilir. Özgür olduklarında (ki modern koşullarda özgür olmamak ellerinde değildir) bireylerin özgürlüklerini yanlış yönde kullanmalarının önlenmesi gerekeceği, modern elik düşüncesinin ve tavsiye ettiği pratiğin zımni, ama hemen hemen istisnasız varsayımıydı.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978-975-468-70-02
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Say Yayınları
Mütercimi
Ahmet Aydoğan
Orijinal Adı
Parerga und Paralipomena

Akıllı insan her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. 

Boş zaman

İç zenginliğe sahip insan dışarıdan kendi zihni melekelerini geliştirip olgunlaştırmak, yani servetinin tadını çıkarmak için menfi bir bağış, tasasız kaygısız boş zaman dışında hiçbir şey istemez; hülasa o her gün ve her saat bütün hayatı boyunca kendisi olmak için izin ister. ../.. bütün çağların en büyük kafaları en büyük kıymeti, tam olarak insanın kendisi kadar kıymetli olması nedeniyle rahatsız edilmeyecekleri (her türlü tasadan kaygıdan uzak) serbest zamana vermişlerdir.

Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

Marx'ın Bahsettiği Hayalet

Marx ve Engels daha 1848'de, Manifesto 'da "Avrupa'ya musallat olan bir hayalet var, Komünizm hayaleti" demişlerdi. Bu hayalet, birçok açıdan Avrupa'ya hâlâ musallat oluyor. Sadece Avrupa'ya mı? Bunu tartışalım. Hayalet 1917'den önce neydi? 1917 ile 1991 arasında neydi? Bugün nedir? Hayaletin 1917'den önce ne olduğu konusunda anlaşmak o kadar da güç değil bence. Eğitimden, terbiyeden ve görgüden pek nasibini almamış kişilerden oluşan bir yığın olarak görülen "halk"ın her nasılsa gürültülü bir biçimde ayaklanıp özel mülkleri imha ve müsadere edeceği, şu ya da bu şekilde yeniden dağıtacağı, iktidara da ülkeyi yetenek ya da inisiyatife saygı göstermeden yönetecek kişileri getireceği şeklindeki kâbustu bu hayalet. Bu arada, bir ülkenin aralarında dini geleneklerin de olduğu en değerli geleneklerini de tahrip edeceklerdi

Can Dostum (1997) (Good Will Hunting)
Can Dostum (İngilizce özgün adıyla Good Will Hunting), senaryosunu Matt Damon ve Ben Affleck'in yazdığı, başrollerinde Robin Williams ile birlikte oynadıkları Oscar ödüllü filmdir. Matt Damon ve Ben Affleck Film ile En iyi Senaryo ödülüne layık görülmüştür. Bu film ile kendilerini kanıtlamış, Hollywood Sinema dünyasında saygın bir konuma ulaşmışlardır. Film ile aldıkları ödül onlara sinema dünyasının kapılarını sonuna kadar açmış, birçok dev yapıtta kendi performanslarını sergileme şansı yakalamışlardır. Aradan gecen uzun zamana rağmen film kendini unutturmamış, izleyinin hafızasında kendine yer edinmiştir. Elbetteki filmde Robin Williams'ın sergilediği performans göz ardı edilemez, zaten sergilediği performans ile En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu seçilip Oscar kazanmıştır. Will Hunting (Matt Damon) Massachuset üniversitesinde çalışan bir hademedir. Aynı zamanda çok zeki ve öğrenmeyi seven biridir. En yakın çocukluk arkadaşları ile bilikte zaman zaman mahalledeki diğer genç gruplar ile kavga ederler. Bu yüzden başı kanunla derttedir ve son yaptığı kavgadan dolayı hapise gönderilir. Daha önce Will'in yeteneğini fark edip araştıran üniversite profesörü bir şartla Will'e kefil olup hapishaneden çıkarılmasını sağlar. Tek şart Will'in bir terapist tarafından tedavi edilip içindeki öfkenin dindirilp iyileşmesini sağlamaktır. Will terapist Robin Williams ile birlikte hayatını yeniden yönlendirmeye başlayacak, en yakın arkadaşı Ben Affleck ve yeni tanıştığı kız arkadaşı bu konuda ona destek olacaklardır. Kaynak: Vikipedi ( https://tr.wikipedi0.org/wiki/Can_Dostum_(film,_1997) )

Malumatfuruşluk

- Beni güney sömürgelerindeki pazarın gelişimi hakkında biraz aydınlatabilir misin? - Bana kalırsa... Bağımsızlık Savaşı öncesi ekonomik modeller...özellikle güney sömürgelerinde kapitalizm öncesi tarım ekonomisi olarak tanımlanabilir. - Sana bir şey sorayım. Tabii öyle düşünürsün. Sen birinci sınıf öğrencisisin. Marksist bir tarihçi okumuşsun. Muhtemelen Pete Garrison'ı... Gelecek ay James Lemon okuyana kadar fikrin değişmeyecek. Sonra daha 1740'ta Virginia ve Pennsylvania'daki kapitalist girişimden bahsedeceksin. Sonra gelecek yıl Gordon Wood'la tanışacaksın.
Can Dostum (1997) (Good Will Hunting)