Terbiye Hasadı
Eskiden, orta ve yüksek tahsil gençliği arasında "yahu..." demek, yerine göre ayıptı; bugün aynı tahsil gençliği arasında "ulan..." demek, yerine göre bir samimiyettir. Fakat ben ne stadyom, ne de mekteb gençliğini ayıplayacağım. Mekteb veya halk çocuğu. Üstüne muhitinin kondurduğu her tesirin şeklini alan gevrek, mukavemetsiz, kıkırdak halinde bir şahsiyet, yahud şahsiyetsizlik çağı içindedir. Ona bu tesirler nereden geliyor? İtiraf edelim ki bizden.
Bizden geliyor. Çok ters anladığımız demokrasi ve halkçılık, fikirlerimizden, edebiyatımızdan geliyor. Yuhayı ulanı mısraları içinde alan şairleri alkışlayan biziz; bunları mekteb kitaplarına sokan biziz.
Bin defa yazıp söyledik ki halk dili başka, argo başkadır. Gene de bazı muharrirlerimizi "laf anlayan beri gelsin be yahu..!" tarzında cümleler yapmaktan vazgeçiremedik. Türk nesrinin bizim nesilden evvelki büyük ustalarından olduğu için Fatay da bu todi cümlesi karşısında kimbilir ne ürpermeler geçirmiştir.
İyilerini ve hakikilerini kaydetmiyorum, fakat halk dili, halk şiiri, halk türküsü diye gazetelerden edebiyata ve mekteb kitablarına soktuğumuz laübali ve sırnaşık edanın aksi sadalarını bir maçta veya bir mekteb paydosunda duyursak şaşırmayalım. Ektiğimizi biçiyoruz. Bu bir terbiye hasadıdır.
Samuel P. Huntington'un bu çalışmada gündeme getirdiği birçok tespit, bugün ülkemizde yaşadığımız sivil-asker ilişkilerine dair çoğu sorunun 50 yıl önce farklı şekillerde ABD'de de yaşandığını göstermektedir. Askeri bütçe, askerlerin siyasi faaliyetleri, diplomasi ve iç siyasete etkileri, toplumla ve siyasi erkle ilişkileri, askeri kurum ve kuruluşların yapısı ve işlevleri gibi Huntington tarafından bu kitapta ABD bağlamında tartışılan sorunlar, günümüz Türkiyesi'nde de hararetle tartışılmaktadır.
Alman ordusu neden üstün?
Prusya’da 1865 yılında yürürlüğe getirilen eğitim ve sınav şartı, aristokrat veya burjuva bütün subaylar açısından diğer tüm Avrupa ordularının hepsinden çok daha üstün bir temel yeterlik düzeyinin teminatı olmuştur
Samuel P. Huntington'un bu çalışmada gündeme getirdiği birçok tespit, bugün ülkemizde yaşadığımız sivil-asker ilişkilerine dair çoğu sorunun 50 yıl önce farklı şekillerde ABD'de de yaşandığını göstermektedir. Askeri bütçe, askerlerin siyasi faaliyetleri, diplomasi ve iç siyasete etkileri, toplumla ve siyasi erkle ilişkileri, askeri kurum ve kuruluşların yapısı ve işlevleri gibi Huntington tarafından bu kitapta ABD bağlamında tartışılan sorunlar, günümüz Türkiyesi'nde de hararetle tartışılmaktadır.
Prusyalı bir lise öğrencisinin subaylık için atması gereken adımlar
Ondokuzuncu yüzyılın ortalarında, onyedi buçuk, yirmiüç yaşları arasındaki Prusyalı bir lise öğrencisinin subaylık için atması gereken adımlar şunlardır:
(1) bir alaydan sorumlu albay tarafından aday gösterilmesi;
(2) serbest bilimlerle ilgili genel bir imtihandan geçmesi;
(3) er saflarında altı ay hizmet vermesi;
(4) Kılıç Düğümü (Swordsknot) (kılıç kabzasına iliklenen ve subaylığa geçişi simgeleyen dekoratif amaçlı kurdele şeklinde düğüm, Ç.N.) nişanına atanması (Portepeefahnrich)
(5) tümen okulunda altı aylık eğitimden geçmesi;
(6) askeri konularda özel bir imtihana tabi tutulması;
(7) alay subayları tarafından kabul edilmesi;
(8) teğmen rütbesiyle görevlendirilmesi.
Askeri lise öğrencilerinin çoğunluğu genel sınavdan onsekiz veya ondokuz yaşında geçirilmişler, sonrasında ise normal liselerden mezun öğrencilerle aynı yöntemleri takip etmişlerdir. Ondokuzuncu yüzyılın sonunda Alman Donanması’nda uygulanan giriş yöntemleri de bu Kara Kuvvetleri sistemini temel almıştır.
Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır.
İmanı riyâ ile bulanmış, iktidarı menfaatına esir
Dünyanın en heybetli gençliğini hayata çıkarmıştık. Ancak, erginlik çağından sonra ihtiyarlayan her canlı varlık gibi, milletimizin tarihi de o muhteşem gençlik devrini aşarak yorgunluk çağını tanıdı. XVII. asırdan asrımızın eşiğine kadar geçen üç asır içinde, bu harikulâde şahsiyetin çözüldüğünü görüyoruz. Üç asırlık yıkım asrımıza, imanı riyâ ile bulanmış, iktidarı menfaatına esir, hezimet halinde bir millî varlığı miras bıraktı. Ona yeni bir gençlik aşısı yapmak lâzım geliyordu. Asrımızın başında millî hayatımızda böyle bir hamlenin hazırlıkları yapılmaya başladı. Lâkin bu gayret, başladığı yerde bitti. Bazan bozgunla biten bir harbin yıkamadığı ruhları, zafer uyuşturuyor ve bir nesli kendinden geçirtebiliyor.
Kurtuluş Harbi’nden önceki devirde, vatan parçası diye Yemen çöllerine koşan bir gençlik vardı. Zaferden sonraki gençlik için Anadolu’da hizmet teklifi, çoğu kere sürgüne gönderilmek mânasına geldi.
Slogan: İlkelin ideolojisi
Latife Hanım'ın Eğitimi
1919 yılının sonbaharındaki tehlikeli kaçışın ardından Uşakizade ailesi, Avrupa'nın dört bir yanına dağıldı. Muammer Bey ile Adeviye Hanım o sıralar çocuk felci geçirmekte olan küçük oğulları Münci'yle birlikte Fransa'nın İspanya sınırında bir sahil kenti olan Bianitz'e, Villa Stella Maris diye anılan eve yerleştiler. Latife'nin eğitimine ve kültürüne uygun bir kız okuluna gitmesine karar kılındı. Londra yakınlarında, 1850 yılında kurulmuş Chislehurst'te Tudor Hall School adıyla bilinen okul her bakımdan uygun bulundu. Akademik anlamda Tudor Hall, o günlerin tipik kız okullarından farklı olarak derinlemesine ve bol seçenekli bir eğitim olanağı sunuyordu. 11-18 yaş grubundaki kız öğrenciler için yatılı bölümü vardı. Kültür ve dil ağırlıklı okulda matematik, coğrafya, tarih, botanik, astronomi, kimya, edebiyat, Latince, Fransızca, resim, yazı dersi ve jimnastik okutuluyor, hemen her dersi değişik hocalar veriyordu. Dans dersi, piyano dersi olması, okulda atların ve altı tane tenis kortunun bulunması Latife'ye çok cazip gelmişti. Zamanın önde gelen akademisyenleri ve müzisyenleri okula konferans vermeye geliyor; öğrenciler baskı altına alınmadan yeteneklerine göre eğitiliyordu. Sık sık münazaralar yapılıyordu. Seçilen konular da birbirinden ilginçti; sufrajetler (oy hakkı için kavga veren kadınlar); basın özgürlüğü, Manş Tüneli -1994 yılında açıldı- açılsın mı açılmasın mı gibi başlıklar vardı. Kızlar sık sık Londra'ya resim galerilerine, müzelere, Londra'nın önemli yenlerini gezmeye götürülüyorlardı. Opera dahil, kendileri tiyatro oyunlarını hazırlayıp şehrin yoksul semtlerindeki halka gösteriler yapıyorlardı. Musluklarından sıcak ve soğuk su akan banyosu olan, yatak odalarının pencerelerinden orman manzarası görülen konforlu bir mekândı. 1917 yılında okulun 51 kız öğrencisi vardı.