çocuk

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
44
Baskı Tarihi
Ocak 2013
Baskı Sayısı
65. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
Nesil
Editörü
Özlem Gölcü Candemir
Orijinal Adı
Kişilik ve Karakter Gelişiminde Çocukluk Sırrı
Her çocuğun özünde , o çocuğun nasıl bir yetişkin olacağının şifrelerini barındıran "çocukluk sırrı" vardır.Bu sır , çocuğun içinde "buyurucu bir iç kılavuz" olarak mütevazi bir sabırla , adım adım o çocuğun kişilik ve karakterini oluşturma mücadelesi verir. Yetişkinler ise , çocuğun özünde gerçekleşen bu ince yapılanmayı hesaba katmadan , kendilerince bir zoraki kişilik oluşturma gayreti içine girdikleri için, çocuk eğitiminde sorunlar yaşanıyor.Bu kitapta çocuğun benliğini zarara uğratmadan, kişilik ve karakterini bozmadan , onlara nasıl rehberlik yapılacağı bulunabilir.

Yanlış yaptıkça doğru bulunur

*Çocuk yanlış yaptıkça doğruyu bulur, yanlış yaptıkça yaşama dokunarak hayatı öğrenir. Anne - babalar ise maalesef çocuklarının yanlış yapmalarına izin vermiyorlar. Çocuklar da erken yaşta yaşamı öğrenebilecekken , genellikle küçükken izin verilmeyen yanlışları yetişkinlik döneminde tekrarlıyorlar.*

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
2010
ISBN
978-975-9161-49-1
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
SUFİ KİTAP
Editörü
Nihat Dağlı - Rifat Özçöllü
Mütercimi
İbrahim Kapaklıkaya
Orijinal Adı
From the Stage to the Prayer Mat
“Fakr övüncümdür.” buyuran Hz. Peygamber’e selam… Fakr’a Övgü; baskı üstüne baskı yapan Hazreti İnsan ve Sonsuz Kulluk kitaplarının yazarı Rabia Christine Brodbeck’in İslam ve tasavvufla tanışma öyküsünü anlattığı kitap. Dünyaca ünlü, İsviçreli bir modern dansçıyken derin özü keşfediş… Rabia Brodbeck; Müslümanlıkla sadece tanışmakla kalmamış, İbn Arabî, Abdülkadir Geylanî, Hz. Mevlânâ, Hallac-ı Mansur, Beyazıd-ı Bestamî gibi büyük sufilerin kılavuzluğunda İslam’ın derin sokaklarında dolaşmış.

Seven anne gerçek kulluğu öğretir

..., insanın kemali kullukta zirveye ulaşır. Seven ve kaygı duyan bir anne gerçek kulluğu öğretir. Anneliğin bu değerini ve mutluluğunu daha önce bilseydim, çok daha fazla çocuk sahibi olmak isterdim.

Türkü

Akşam oldu mu pencerenin yanına otururdu. Kaç gündür sokakta küçük bir çocuk peyda olmuştu. Her akşam elinde boş bir şişe veya başka bir kap, evlerinin önünden, türkü söyleyerek geçerdi. Mümtaz, daha sokağın başında iken onun sesini tanırdı: Akşam oldu yakamadım gazımı Kadir Mevlâm böyle yazmış yazımı Doya doya sevemedim kuzumu Ben ölürsem yavrum seni döverler... Mümtaz annesinin her başını kaldırdıkça, üstüne dikilmiş bakışlarında bu türkünün güftesine benzer bir mâna bulunduğunu zannederek içi sızlardı. Bununla beraber onu dinlemekten de vazgeçemezdi... Evlerinin biraz ilerisinde, aşağıya doğru giden sokağın tam başında türkü değişirdi. Ses birdenbire yükselir, aydınlanırdı. o kadar ki, evlerin duvarlarında, yol üstünde, hatta havaya çarptıkça sanki çok parlak akislerle kırılırdı: Şu İzmir'in minaresi sedeften, annem sedeften Sen doldur ben içeyim kadehten, aman kadehten... Mümtaz, bu ikinci türkü ile küçücük ömrünün henüz mânasını dahi kavramadığı kederleri içinden çıkar, birdenbire çok ışıklı, taptaze; fakat bununla beraber yine hasret ve ıstırapla dolu başka bir dünyaya girerdi. Bu, bir ucu İzmir'in Kordonboyu'nda başlayan, öbür ucu babasının hiç anlayamadığı ölümünde biten dünya idi. Orada kendi çocuk muhayyilesine sığmayan bir yığın şey, orada da ölüm gurbet, kan, yalnızlık ve içinde çöreklenen o yedi başlı ejder hüznü vardı. (..) Annesi o hafta içinde bir gece sabaha karşı öldü. Ölmeden evvel oğlundan su istemiş, sonra ona bir şeyler söylemeye çalışmış, fakat bir türlü muvaffak olamamış, sonra yüzü sapsarı kesilmiş, gözleri kaymış, dudakları bir iki defa titredikten sonra kaskatı kesilmişti. Mümtaz'ın hafızası bu son ânı olduğu gibi tespit etmişti. Bu ölümün arkasında da bir türlü dolduramadığı uzun bir boşluk vardı.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Ömür güzergahı...

Yabancılık, uçsuz bucaksız "varlık" âlemini boğucu bir darboğaz haline getirir. Dar ve karanlık hücrede tek başına hapse mahkum olan kimsenin hücresinin tavanı, tanıdık birinin getirildiğini duyunca, göğe kadar yükselir ve duvarları her yandan yeryüzü ufuklarının ötesine kadar uzaklaşır ve mahkum, zindanını dört yönden "O"nunla sınırlı tanıdık bir iklim olarak bulur. "Mesaj" sahibi olan ruh ne mürit ister ne âşık. "Ömür" güzergahında bekleyen gözlerle durur. "Varlığı" tanıdık birini çağıran bir "sesleniş"tir. "Hayat"ı boşuna gelip geçen bu mükerrer, mesuliyetsiz, bekleyişsiz ve ızdırapsız yüzler kalabalığında alışılmış ve mahrem bir akraba yüzü bulma ümidinde, "hayret" dalgasına düşmüş bir bakıştır. İki gözü, bu sığınaksız dünyada tıpkı annesini kaybetmiş iki çocuk gibi ne yapacağını bilemez haldedir.

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2009
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can

Okumuş adam

Babam sizin eğitim görmüş dediğiniz adamlardan değildi. Hayatında yirmi kitap okuduğundan bile şüphe ederim. Ama harika bir masal anlatıcısıydı. Her gece, bana bir uyku masalı uydururdu ve en güzelleri de diziye dönüşen ve geceler boyu sürenlerdi.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
342
Baskı Tarihi
2003
ISBN
975-8264-33-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Kırkambar Kitaplığı
Mütercimi
M. Nuri Gençosman

Çocuk, yağmur, Allaha yakınlık..

Çocuğu görmez misin ki bilhassa büyüklere tasarruf eder. Büyük kendi üstün mertebesinden inerek çocukla oynaşır, onunla çocuk gibi konuşur, çocuğun aklıyla düşünür. Şu halde o çocuğun teshiri altındadır. Fakat bunun farkında değildir. Sonra çocuk büyüdüğü vakit kendi terbiyesine ve himayesine alır, kendi işini yürütmeye, onu kendine alıştırmaya çalışır. Canı sıkılmamak için onunla oyalanır. İşte bu haraketlerin hepsi küçüğün büyüğe karşı yaptığı şeylerdir ve çocukluk makamının kuvvetinden ileri gelmektedir. Çünkü çocuğun Rabb'ına ilgisi daha yakındır. Halbuki büyük Rabb'ından daha uzaktır. Böyle olunca Allah'a en yakın olan kimse ondan en uzak olanı teshir eder. Nasıl ki sultana yakın olan kimseler de bu yakınlıkları dolayısıyla ondan uzak olanları teshir ederler. Allah Resulü Hazreti Muhammed, yağmur yağdığı zaman damlaları kendine isabet etsin diye mübarek başını açarak altında dururlardı. Sebebini soranlara, "yağmurun Allah ile ilgisi yenidir." buyururlardı. Peygamberin Allah'a olan marifetine bak ki, onu hangi sebep yüce, üstün ve parlak kılmıştı? Şu halde yağmur Allah'a yakın bulunmak dolayısıyla insanların en yücesi ve en faziletlisi olan Peygamber'i teshir etmiştir. Bu sebeple yağmurun getirdiği feyzden faydalanmak için kendilerini ona arz ederlerdi. Demek ki yağmurun getirdiği şeyden Peygamber için ilahi bir faide hasıl olmasaydı mübarek nefsini onun tesirine arzetmezdi. Yağmurun bu risalet ve aracılığı suyun risaletidir. Çünkü Allah "Canlı olan her şeyi sudan yarattık." buyurdu. Bunu iyi anla!..

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Çocuğu bu ayı öldürdü!

Filipinam, Beyrut'un anneni kendine benzettiği günü anlatmalıyım sana. O gün bacakları olmayan, on iki yaşında bir çocuk, elleriyle koşarak kendini kurşunların ortasına atmıştı. Biri daha Beyrut'un yazdığı kaderini tekmelemişti. Savaşın en şefkatli yanı budur. Kendini kapıp koyvermek isteyenlere kucağını açar. Uyku gibi yumuşak, kan kadar ılık bir gürültü kucağı savaş. Eriyip gitmek isteyenlerden hesap sormayan boz bulanık bir toz yatağı. Babanın işi Filipina, insanları inatla hayatta tutmak. Ama buradan çekip gidecek tek yeri ölüm olanları, bir gün ılık bir yolculuğa çıkmaya karar verdiklerinde sessiz bir hürmetle izlemek gerektiğine inanıyorum. Giden bir çocuk olsa bile. [...] Bir amcası vardı bu çocuğun. Denizciydi adam. Sadece bir kez gelmişti Şatilla'ya ve bu çocuğa İspanya'dan bir oyuncak getirmişti. İp atlayan, sarı plastik bir ayı, pilli şeylerden. Bundan nefret ederim Filipina, haberin olsun. Sakın bana uzaklardan pahalı oyuncaklar göndermeye kalkma! Çünkü uzak zengin ülkelerden gönderilen hediyeler çok acıklıdır. Yoksul evlerin iyiden iyiyye kolunu kanadını kırar böyle hediyeler. Evdeki her şeyden, hatta bazen herkesten daha kıymetli göründükleri için evdekilerin şavkını söndürüp kendi başlarına bir ışık yaratırlar. Üstelik çocuk ne zaman oyuncağı eline alsa - acaba sadece bu topraklarda mı öyle bu?- biri mutlaka çocuğa kızar : "Dikkat et! dikkat et!" Millet birbirini öldürürken, Allah'ın belası oyuncak herşeyden daha kıymetli görünür... Bana sorarsan Filipina, çocuğu bu ayı öldürdü.