isyan

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
ISBN
9755393226
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Ayrıntı Yayınları
İstenmeyen yağlar. Pahalı, butik sabunlar. Maaş çekleri, güzel bir ev, zarif mobilyalar. Yalnızlık ve yabancılaşma. Tüketimin susmayan arsız çağrısı. Yalanlar ve yalanlar. Nefret ve öfke. İlk kez yayımlandığı 1996'dan beri bir yeraltı klasiği olarak anılan Dövüş Kulübü, yeni bin yılın eşiğinde geçen bir anti-ütopya öyküsünü anlatıyor. Yaşadığı hayattan nefret eden, ölüm düşüncesini saplantı haline getirmiş, insani yakınlığı kanser dayanışma gruplarında arayan genç bir adam.

Kurtar beni, Tyler

Telefon bir kere daha çalıyor. Kapıcı omzuma abanıyor ve diyor ki: "Bugünkü gençlerin çoğu ne istediğini bilmiyor.” Lütfen Tyler, lütfen kurtar beni. Telefon bir kere daha çalıyor. "Bu gençler var ya, bütün dünya onların olsun istiyorlar." İsveç malı mobilyalardan kurtar beni. İncelikli sanat eserlerinden kurtar. Telefon bir kere daha çalıyor ve Tyler cevap veriyor. "Eğer ne istediğini bilmezsen" diyor kapıcı, "bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş." Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur. Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım. Hiçbir zaman kusursuz olmayayım. Kurtar beni, Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
228
Baskı Tarihi
şubat 2005
ISBN
975-7270-02-4
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
im yayınları
Editörü
ibrahim emir
Mütercimi
Erkıl Günur
Neden Altını Çizdim?
son günlerdeki gelişmelerle ilgili olduğunu düşünüyorum. mübarek taviz verdikçe mısır da isyanın şiddeti arttı aynı şekilde libya da isyanın büyümesinden hemen önce memur maaşlarına %100 zam yapıldı ve bir takım demokratik haklar verildi.

evet isyan

Bir şikayetin en şiddetli olduğu zaman ,şikayet konusunun ortadan kalkma ihtimali belirdiği zamandır...... ...İnsanları isyana teşvik eden şey fiilen çekilen sıkıntı değil,daha iyi şeylerin tadını almış olmaktır.... ...Hoşnutsuzluğun derecesi,istenilen amaca ulaşılacak mesafe ile ters orantılıdır.Bu, amaca yaklaşırken de amaca uzaklaşırkende böyledir.Çok değerli bir hazineye hemen elini değdirecek akdar yaklaşmakta olan kişiyle ,elini değriemeyecek kadar uzaklaşmakta olan kişinin heyacanı ve şikayeti en üst noktadır; bu hemen hemen zengin olmak, hemen hemen özgür olmak...vs. durumdakilerle ,hemen hemen zenginliği kaybetmek ve hemen hemen özgürlüğünü kaybetmek durumundaki kişiler için de aynıdır.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Kapısı Kapalı Ev

Bu "kapısı kapalı" evde, mutlu bitki ve hayvanla bir arada bulunan insan, pencere kenarında bekleyen bir bakıştır. Çile ve özlem dolu bir bakış. Önünde bulunan sisli atmosferde, uzaklardaki yıldırımlardan sıçrayan her kıvılcım, içimin fezasını aydınlatıp yakar. İçinde gök gürültüsünün sesini duyar. Cennet hatıralarının tarlası olan gönlünün sessiz ve sınırsız sahrasında yağmaya başlayan ve bütün varlığını, susuz bir boğaz gibi, Mart yağmurlarının okşayış hazzıyla sakinleştiren yağmurun susuzlukları giderici ve hatıralarla dolu senfonisini dinler. Birden pencere kapanır ve yağmurun sesi kesilir. Ruh hafakan içinde sabırsızlanır ve zincirine vurulmuş öfkeli bir deli gibi yaralı ve dertli kıvranıp durur. Bazen dışarıdan bir ayak sesi -" bunun onun ayak sesi olduğunu bilir"- işitir. Bu ses, odanın boğucu ve sessiz havasını hararetle doldurur. O, dışarıda tanıdığının sesini işiten yalnız bir keklik gibi kafesinde bir o yana bir bu yana bilinçsizce çırpınır. Her defasında bir duvar onu karşı duvara sürer. Hayvan hareketlidir, ama "başı yerde!" Ağaç yerden başını uzatmıştır ama "ayağı toprakta"dır. İnsan ise ağaç gibi göğe doğru filizlenen bir canlıdır; bu kısa "dünya"nın alçaklığından "mavera"ya başını uzatmış isyanın uzun boyudur. Tavanı yararak bir sır gibi bir ay ışığı gölgesinde, bir bakış gibi yıldız deliğinden geçsin diye hayal ve arzu tarzında yoğurmuşlardır onu...

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

1929'ler krizi

1924 sonlarından 1930'a değin ülkenin hemen her bucağını saran isyan ve direniş dalgası, burada özetlenen ideolojik başarısızlık çerçevesinde ele alınmalıdır. Direnişin sayısal boyutları hakkında herhangi bir fikir edinmek güçtür. Rejime aktif olarak karşı koyan kesimler sayıca mutlaka azınlıktırlar; ancak her halükârda, Kemalist kadroyu hazırlıksız yakalayan ve "panik" denebilecek tepkilere sürükleyen bir karşı koyma olduğu muhakkaktır. Direnişin odaklaştığı iki platformdan birincisi, kendilerini öncelikle "Türk" değil "müslüman" sayan insanların, bu kimliğin simgesi haline gelen şapka konusu üzerinde yoğunlaştırdıkları inatçı ve eylemli protestodur. Türkiye'nin her yanında onbinleri aşkın insan 1925'i izleyen yıllarda "şapka" uğruna ölümü göze almışlar; birçokları ise (bu arada mahalli etkinliğe sahip seçkinlerin birçoğu) şapka kullanmaktansa evlerine kapanmayı tercih etmişlerdir. Devletin varlığı açısından daha tehlikeli olan, kendini "Kürt" sayan insanların, 1925 ve 1930 yıllarında patlak veren, ve onyıllar boyunca tam olarak bastırılamayan ayaklanmasıdır. Dikkat edilirse Kürtlerin, prensip olarak, bağımsız bir ulus olma talebi yoktur. Fakat "İslamlık" temelinde Türklerle sürdürmeye pekala razı oldukları siyasi beraberliği, "Türklük" temelinde yeniden tanımlamayı kabul etmemişlerdir. İşte bu çift yönlü tehlike karşısında, 1930'a doğru, Kemalist rejimin yeni bir ulusal kimlik arayışına girmesi doğal karşılanmalıdır. Laik-cumhuriyetçi kimlikten "İslamiyet" seçeneğine geri dönmek, devleti yönetenlerin iktidarını – ve bu aşamada büyük ihtimalle hayatını – tehlikeye sokacağı için, geçerli çözüm değildir. Buna karşılık Türklerin biyolojik anlamda bir tek soy ve bir tek aile olduğu görüşüne dayanan ırk teorisi, cumhuriyetle birlikte tehlikeye giren ulusal kardeşlik ve dayanışma duygusunu yeniden tesis etmenin yolu olabilir. Üstelik bu yol, ülke nüfusunun sayıca en büyük, ekonomik ve siyasi açılardan en güçlü kesimini, Kürt tehlikesine karşı birleştirmek yönünden de yarar sağlayabilecektir.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Yayınları
Editörü
Ayça Sabuncuoğlu
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty Four

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

Sen bir yanlışsın

Seni yok edeceksek, neden bu sorgulama zahmetine katlanıyoruz diye merak ediyorsun.Öyle değil mi? "Evet" dedi Winston. O'Brien gülümsedi."Sen bir yanlışsın.Silinmesi gereken bir lekesin.Sana biraz önce geçmiştekilerden farklı oldumuzu söylemiştim.Biz bize zorla boyun eğilmesinden hoşlanmayız.Bize kendi isteğinle uymalısın.Biz bize baş kaldıranları yok etmeyiz.Akıllarını ele geçirip değiştirir, yeniden biçimlendiririz.Ondaki tüm kötülüğü yok eder, onu yanlız görünüşte değil, tüm gönlü ve tüm ruhuyla kendi tarafımıza çeker, sonra öldürürüz.Katlanamayacağımız tek şey, ne kadar güçsüz ve gizli olurda olsun, dünyada yanlış bir düşüncenin var olmasıdır...