modern

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9786059801416
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Phoenix Yayınevi
Editörü
Ali Ergur

İnancın bireyselleştirilmesi

Modern kavramı altında özetlediğimiz kültür bağlamı, ticaret ve sanayinin gerektirdiği temel değerler üzerine inşa edilmiştir. Ticaret, diğer bir deyişle değişimden sonra birikimsel bir artı-değer üreten düzen, varlığını sürdürebilmek için temel iki ilkeye gereksinim duyar: Serbestlik ve öngörülebilirlik.

Metalar arasında değişimin, yalnızca değişiliyor olmaktan kaynaklanan bir artı-değer üretebilmesi, feodal toprak düzenin sabit, yerel ve fevkalâde kısıtlı pazar sınırlarının çok daha fazla genişletilmesini gerektirmekteydi. Bu ise bir
ayrıcalıklar ve keskin hiyerarşiler toplamı olan feodal toplumun ne yetkeci örgütlenmesine, ne böyle bir eşitsizlik düzenini ideolojik olarak yeniden üreten din-gelenek ideolojik bağlamıyla uyumludur. O yüzden, ticaretin egemen
üretim biçimi haline dönüşmesi sürecinde, binyıllar boyu tarım toplumlarında toplumsal gündemin öncelikli bir maddesi olmayan özgürlük kavramı, kısa sürede felsefi temelleri inşa edilmeye başlanan bir talep haline dönüşmüştür.


Piyasanın eşitler arasında bir karşılaşma, değişimin serbest iradenin yöneliminde fikirlerin rekabeti olmadığı bir durumda birikim rejimi olanaksızdır. Ancak böyle bir serbesti halinin ideolojik olarak meşrulaşması için, tarım
toplumlarının örgütlenme biçimlerindeki en temel dayanaklardan birinin çözülmesi, din-devlet bütünleşmesinin bozulması gerekir. İnancın kolektif bir olgu olmaktan çıkıp bireye atfedilmesi, politikanın, ticaretin artı-değerini
kontrol etme ve (eşit olmayan şekilde) dağıtma aracı haline gelmesi, bireyin, cemaatin ve geleneklerin boyunduruğundan kurtulmasıyla mümkün olabilirdi. Seküler dünya anlayış, böyle bir temel gereksinim üzerinde gelişmiştir.


İnancı bireyselleştirmek, aynı zamanda bireyi bir irade birimi olarak tasavvur etmek anlamına gelir. Böylece en azından kuramsal-yasal olarak serbest olan piyasada, doğallaştırılmış ayrıcalıkların etkili olmadığı, eşitler arası bir rekabet mümkün olabilir. Ayrıca kapitalist birikim rejimin temeli olan yenilik gereksinimi, ancak bireyin bir özgür irade sahibi olabildiği toplumsal ortamda gerçekleşebilir.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Etik: çürümüş, modern bir kısıtlama

Postmodern ahlâk yaklaşımı nosyonu, fazlasıyla sık olarak etik olanın ölümünün, etiğin yerini estetiğin almasının ve bunu izleyen nihai kurtuluşun kutsanmasıyla ilişkilendirilmişlir. Etiğin kendisi de, artık çürümüş ve tarihin çöp sepetine gitmeye mahkûm olan tipik modern kı­sıtlamalardan biri olarak yerilmekte ya da alaya alınmaktadır; bir zamanlar zorunlu görülen zincirlerin gereksizliği artık apaçık ortadadır: Postmodern erkeklerin ve kadınların eksikliğini hiç de hissetmeyecekleri başka bir yanılsamadır bu zincirler.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
263
Baskı Tarihi
Nisan 2013
Yazılış Tarihi
1995
ISBN
978-975-7501-81-7
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Dost Kitabevi Yayınları
Editörü
Ferhat Babacan
Mütercimi
Mehmet Küçük
Orijinal Adı
From Post-Industrial to Post-Modern Society: New Theories of the Contemporary World, Second Edition

Bu kitapta tartıştığımız kuramlar çokluk batı toplumları üzerinde odaklanmıştır. Ama batı, daha önce hiç olmadığı ölçüde, dünyanın geri kalanının bir parçası olmuştur. Bu dünyanın hatırı sayılır bir kısmını, ister iyi diyelim ister kötü, batı denetlemektedir. İncelediğimiz sanayi sonrası toplum kuramlarının bu durumun tamamen farkında oldukları söylenebilir.

Marx, Weber ve Durkheim Artık Bugünü Açıklayamaz

Malcolm Bradbury, 1970’li yılları "asla yaşanmamış on yıl" olarak adlandırmıştı. Ama 1980’li yıllar 1970’li yıllardan doğdu (tıpkı 1960’lı yılların 1950’li yıllardan doğmuş olması gibi). Şimdi artık bu on yıl boyunca sanayi sonrası toplum kuramının çeşitli yeni biçimlerinin üretilmekte olduğunu görebiliyoruz. Söz konusu kuramın bu biçimleri, bütün olarak alındığında, 1960’lı yıllarda üretilen çeşitlerin iyimserliğinden yoksun­dur. Bu yeni biçimler, Alvin Toffler’ın büyük bir hevesle öngördüğü "süper-sanayi" toplumu beklentisi içinde değil. Sağ-kanat düşüncenin olduğu kadar sol-kanat düşüncenin de ürünü olarak sanayi sonrası toplum kura­mının bu biçimleri, önümüzde bizi bekleyen büyük gerilimler ve çatışma­lar öngörmektedir. Ama bunlar sanayi toplumlarının bir sınır çizgisini geçtiği konusunda, en az daha önceki sanayi sonrası toplum kuramcıları denli ısrarlıdır. Buna göre, klasik sanayicilik, yani Marx, Weber ve Durkheim tarafından çözümlenen yani batılıların büyük çoğunluğunun geçtiğimiz yüz yıl boyunca içinde, yaşadıkları türden toplum, bundan böyle yoktur.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
263
Baskı Tarihi
Nisan 2013
Yazılış Tarihi
1995
ISBN
978-975-7501-81-7
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Dost Kitabevi Yayınları
Editörü
Ferhat Babacan
Mütercimi
Mehmet Küçük
Orijinal Adı
From Post-Industrial to Post-Modern Society: New Theories of the Contemporary World, Second Edition

Bu kitapta tartıştığımız kuramlar çokluk batı toplumları üzerinde odaklanmıştır. Ama batı, daha önce hiç olmadığı ölçüde, dünyanın geri kalanının bir parçası olmuştur. Bu dünyanın hatırı sayılır bir kısmını, ister iyi diyelim ister kötü, batı denetlemektedir. İncelediğimiz sanayi sonrası toplum kuramlarının bu durumun tamamen farkında oldukları söylenebilir.

Sanayi Sonrası Toplumlar

Batı toplumları şimdi artık çeşitli şekillerde "sanayi sonrası" toplumlardır: "Post-fordist", "post-modern", hatta "tarih-sonrası" toplumlar.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2016
ISBN
975-9000-45-5
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Kadim Yayınları
Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakârlık ve İslâmcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir.
Neden Altını Çizdim?
Hegel bugün yaşasa, her sabah uyanır uyanmaz sosyal medyaya bakmamızı ne tür bir ayine benzetirdi acaba?

Gazeteler ve Milli Şuuru Oluşturan Kitlesel Ayin

Gazete kitaba oranla daha popüler, ama aynı zamanda daha az dayanıklı bir iletişim aracıdır. Kitap, “çağımızın dayanıklı tüketim mallarının habercisi” olduğu gibi, gazete de “modern dayanıklı tüketim mallarına içkin olan işi bitme, modası geçme eğilimi”nin habercisidir. Gazete, kısa sürede işi bittiği ve modası geçtiği için “olağanüstü bir kitlesel âyini mümkün kılar”.

Herhangi bir ulusal dilde basılan kitap ve gazetelerin piyasası içerde o ulusa ait özel mekânı, dışarıda ise o ulusun etki alanını gösterir. Gazete, gündelik dilde, düzenli ve kısa periyotlarla yayınlandığı için, dil temelli bir topluluğa ait olma bilincinin kazanılmasında kitaba oranla daha etkilidir; yazı dili ile konuşma dilini kaynaştırmada da kitaba oranla daha başarılı olmuştur. Bu nedenle, ulusal dillerin oluşumunda ve bu dilin kitleler tarafından benimsenmesinde, ayrı bir öneme sahiptir. Bir gazetenin belli bir coğrafyada eş zamanlı olarak okunmasını/tüketilmesini, üyelerinin birbirlerini anlamadığı, hayalî bir topluluğun olağanüstü bir kitlesel âyini olarak değerlendirmek mümkündür. Daha ondokuzuncu yüzyılın başlarında Hegel, her sabah yinelenen bu âyinleri, modern insanların sabah duaları olarak değerlendirmiştir.
 


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
ISBN
9755393226
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Ayrıntı Yayınları
İstenmeyen yağlar. Pahalı, butik sabunlar. Maaş çekleri, güzel bir ev, zarif mobilyalar. Yalnızlık ve yabancılaşma. Tüketimin susmayan arsız çağrısı. Yalanlar ve yalanlar. Nefret ve öfke. İlk kez yayımlandığı 1996'dan beri bir yeraltı klasiği olarak anılan Dövüş Kulübü, yeni bin yılın eşiğinde geçen bir anti-ütopya öyküsünü anlatıyor. Yaşadığı hayattan nefret eden, ölüm düşüncesini saplantı haline getirmiş, insani yakınlığı kanser dayanışma gruplarında arayan genç bir adam.

Kurtar beni, Tyler

Telefon bir kere daha çalıyor. Kapıcı omzuma abanıyor ve diyor ki: "Bugünkü gençlerin çoğu ne istediğini bilmiyor.” Lütfen Tyler, lütfen kurtar beni. Telefon bir kere daha çalıyor. "Bu gençler var ya, bütün dünya onların olsun istiyorlar." İsveç malı mobilyalardan kurtar beni. İncelikli sanat eserlerinden kurtar. Telefon bir kere daha çalıyor ve Tyler cevap veriyor. "Eğer ne istediğini bilmezsen" diyor kapıcı, "bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş." Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur. Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım. Hiçbir zaman kusursuz olmayayım. Kurtar beni, Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
358
Baskı Tarihi
Nisan 2001
Yazılış Tarihi
1954
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Yapı Kredi
Editörü
Turan Alptekin

Realist

-Aman beyefendi, dedim, hangi artist, hangi büyük...Arz ettim, sesi çirkin, sonra kabiliyetsiz... sonra cahil. Daha İsfahanla Mahuru, Rastla Acemaşiranı birbirinden ayıramıyor. Hayır, imkansız... Belki başka bilmediğim meziyetleri vardır. Belki, ne bileyim şahsen güzeldir, yani değildir amma, söz gelişi diyorum, güzel olur da ben farketmemiş olabilirim. Fakat o sesle musıkisi begenilsin! Buna imkan yok. Kulağı yok efendim, hiç yok. Sesleri ayıramıyor. ../.. -Güzel olamaz, dedi. Güzelden anlıyorsunuz. Hayatınızı artık biliyorum. Siz güzel kadından anlıyorsunuz. Fakat sanattan, bugünün sanatından anlamıyorsunuz. Evvela bu bir kalabalık işidir. Kalabalık neyi sever neyi sevmez? Bunu kimse bilemez. Sonra bu mesele ümitsiz bir kalabalığın işidir. Siz de bilirsiniz ki zevk denen yüksek şeyin bizim içimizde içgüdüden kolaylığa kadar giden bir yığın karşılığı vardır. Zevkten ümit kesildi mi onlara kolayca teslim oluruz. İşler karışınca zevkten ümit kesilir. Musıki denince herkes, evvela "Hangi musıki?" sualini kendisine soruyor. Bu sual bir kere soruldu musizin zevk, üslup dediğiniz şeyler yoktur artık. Sonra kulağın herkeste ayarı bozuldu. Radyo devrindeyiz. Musıkiyi nadir bir şey gibi dinlemiyoruz. O, romatizma, nezle, para sıkıntısı, harp ihtimali, çok geçimsizlik gibi günlerimizin tabii arkadaşı oldu. Bu işe bir de kalabalığı ilave edin... Hayır, ben eminim ki bahsettiğiniz hanımefendi bir kaç gün içinde yepyeni bir şöhret olarak İstanbul'u fethedebilir. Bakın! Vaziyet çok müşkül olurdu, şayet baldızınız hanımefendi batı musıkisine merak sarsaydı. Çünkü onu hakikaten yıllar boyu öğrenmek lazım. Bir müddet yüzüme baktı. Hakikaten afallamıştım. -Bu meselelerde herkes işin alayında... Farkında olmadan alayında. Burasını anlamıyor musunuz? -Hangi alay? Çıldırıyorlar... -Tabii... Hayatlarına biraz duygu, istisnai zamanlar katmak istiyorlar. Herkes kendi boşluğunu bir parça duygu ile doldurmak kendini süslemek istiyor, fakat musıkiden o kadar anlamıyorlar ki, şarkıları güfteleri için seviyorlar. Zavallı Hayri Bey, siz garip bir adamsınız. Sizin bahsettiğiniz ölçüler geçmiş zamanda kaldı. Onlar, hani şu demin söylediğiniz, ustadan ustaya mektuplardı. Şimdi artık o klasik devirde değiliz. İsfahanla Acemaşiranı birbirinden ayırmak kimsenin aklından geçmez. Siz bana söyleyin, kimi taklit ediyor? -Meşhurların hemen hepsini... Fakat hepsini aynı sesle, aynı makamdan, aynı şekilde söylüyor... -Demek son derece şahsi! Mesele halloldu. Orijinal ve yeni... Dikkat edin, yeni diyorum. En büyük harflerle yeni! Yeninin bulunduğu yerde başka meziyete lüzum yoktur. Şimdi seçilecek yol kaldı, Halk musıkisi mi Alaturka mı? Yoksa alafrangaya kaçan halk musıkisi mi, yahut hal musıkisine kaçan alafranga mı?... Amma bunu burada, bu masa başında pek kesip atamayız. Fakat öyle sanıyorum ki, sesin bahsettiğiniz meziyetlerine göre -Halit Ayarcı burada yüzünü buruşturdu ve parmaklarıyla çok adi bir kumaşı yokluyormuş gibi bir hareket yaptı- daha ziyade alafrangaya kaçan bazı mahalli halk türkülerinde muvaffak olacaktır... Evet öyle tahmin ediyorum. Meğer ki Türkçe tangoyu tercih etsin! Yahut bazı şarkıları... Yüzüme dalgın dalgın baktı: -Evet, bütün mesele burada. Siz teşebbüs fikrinden mahrumsunuz. Sonra idealistsiniz. Realiteyi görmüyorsunuz... Hulasa eski adamsınız. Yazık, çok yazık! Biraz realist olsanız bir parça, ufak bir miktarda, her şey değişirdi.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
1986
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
İklim

Sistemler İçinde Erimek

Her toplum sisteminin –ister krallık, ister imparatorlu, isterse modern bir devlet sistemi olsun- kendine özgü bir yönetimi, inanışı ve siyasi bir düzeni vardır. Bu sistemler, ellerindeki güce dayanarak insanları mutlaka belli kurallara itaate zorlarlar ve bu işi kendilerine görev addederler. S.117 Müslümanlar içlerinde yaşadıkları toplumları ele aldıklarında, eğer rahatsız oldukları yanlarla köklü bir biçimde karşılaşıyorlarsa, kendi inanç birimlerinin özü bünyelerinde hala yaşıyor demektir. S.119

Hâtıralarla Başbaşa

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
274. Baskı
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat

Modern İlim

‘’...bugün modern ilmin, canlı olmayan varlık mevcut bulunmadığını isbat etmesinden asırlarca evvel, taşta toprakta ve mevcûdatın her bir zerresinde bir türlü can ve bir türlü ruh diriliği görmüş olan İslâm tefekkür ve inanışı, bu nezâket ve edebi bütün yaradılmışlara göstermek gayretinde iken, boynunu ayaklar altına vermiş eşiklere nasıl saygı gösterilmezdi?... Evet bilhassa dervişler, mecbur olmadıkça eşikleri çiğnemden geçmeyi tercih ederler.’’

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
284
Baskı Tarihi
1999
Yazılış Tarihi
1949
ISBN
9754580529
Baskı Sayısı
11. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İş Bankası
Mütercimi
Ayda Yörükân
Arka Kapak: Erich Fromm, bütün dünyada en çok ilgi gören yazarlardan biri olmuştur. 80 yıl gibi uzun sayılabilecek verimli bir ömür sürmüştür. Enerjisinden hiçbir şey kaybetmeden mutlu bir dünya yaratabilmek için elinden gelen bütün gayreti göstermiştir. Önemli kitaplarının hemen hepsi bütün büyük dillere ve Türkçe'ye çevrilmiştir. Türk okuyucusunun çok iyi tanıdığı bu yazarı gene Ayda Yörükân'ın çevirisi olan bu kitapla sizleri başbaşa bırakıyoruz.

Modern Insanın Açmazı

Modern insan, tabiata egemen olmak için yeni ve daha iyi araçlar yarattıkça, bu araçların karmakarışık ağına düşmüş ve onlara anlam kazandıran biricik gayeyi -yani kendisini- gözden kaçırmıştır. Tabiatın efendisi oldukça, kendi elleriyle yapmış olduğu makinenin kölesi haline gelmiştir. Madde konusundaki tüm bilgisine rağmen, insan varlığının en önemli ve temel soruları konusunda bilgisizdir: İnsan nedir, nasıl yaşamak zorundadır, insanın içindeki çok büyük güçler nasıl verimli şekilde kullanılabilir?