Bir topluluğun niteliği en kötülerince belirlenir
İnsanlarda; bir ırkı, bir ulusu veya ayrıcalığı olan bir grubu, onun en kötü üyelerine bakarak değerlendirme eğilimi vardır. Her ne kadar bunun haksızlığı, ortadaysa da, bu eğilimin haklı olan bir yönü de vardır. Çünkü bir topluluğun niteliği ve kaderi, birçok zaman onun en kötü elemanları tarafından belirlenir.
Bile bile kötülük yapmak
Hıristiyanlık ve Eski Yunan düşüncesi arasında paralellik olduğu söylense de, aslında bu iki düşüncenin birbiriyle fazla ilgili olmadığı görülecektir. Eski Yunan düşüncesi ile Hıristiyan düşüncesi arasında kötülük-günah konsepti bağlamında bir karşılaştırma yapıldığında, benzerliğin olmadığı açık bir biçimde anlaşılabilir. Eski Yunan'da başta Sokrates, Platon ve Aristoteles'te 'acrasia' (bilerek kötülük yapma) görüşü reddedilir. Çünkü Sokrates'e göre, bilgi ile yapıp etme arasında birebir ve zorunlu bir ilişki bulunur. Bu yapıp etmeler, ahlak alanıyla ilgilidir; çünkü ahlak, kendini yapıp etmede belli eder. Söz, insan ahlakının bir ölçüsü değildir; önemli olan, insanın yaptığıdır. Bilgi ile yapıp etme arasındaki ilişkinin zorunlu oluşu da şöyle açıklanabilir: Bir insan, herhangi bir davranışın kötülük yapmak anlamına geldiğini biliyorsa, onu yapmaz. Yani 'acrasia', bilerek kötülük yapma, Eski Yunan düşüncesi için geçerli değildir. Yunan düşüncesinde episteme etikayı belirler.
Eski Yunan ile Hıristiyan düşüncesi arasında kötülük-günah benzerliğinden söz etmek mümkün değildir. Çünkü Hıristiyan doktrininin temeli, aslî günah, yani insanın içinde bir kötülükle doğmasıdır. Kötülük, insan tarafından içselleştirilmiş durumdadır. Varlığına bulaşan kötülük, insanı bile bile kötülük yapmaya iter. Bir başka deyişle, bir tarafta kötülüğün bilerek yapıldığı; öte yanda ise, bunun imkânsız olduğu düşüncesi bulunmaktadır.
Kötüye değil, kötülüğe..
Kötülere değil, kötülüğe kin besleyiniz. Çünkü kötüye kin beslerseniz eğer, onun gibi kötülerden olursunuz. Kötülüğe kin beslediğinizde ise, öldürürsünüz kötülüğü ve iyiliğe yol bulursunuz.
Kemal TAHİR Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'daki sivil aydınların yaşayışını ele aldığı bir romandır.