dil

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2016
ISBN
975-9000-45-5
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Kadim Yayınları
Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakârlık ve İslâmcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir.

Kitap montaj hattında üretilen ilk endüstriyel üründür

Dil sorunu Protestanlar için bir iletişim sorunuyken, kapitalistler için pazar sorunudur. Matbaa, bilginin kitlesel üretimi ve yayılmasını sağlayarak, girdiği her yerde geleneksel düşünce ve yaşam tarzlarında köklü ve hızlı değişimlere neden olmuştur. Onbeşinci yüzyılın sonlarına kadar, kilisenin tekelinde olan seçkinci Avrupa düşüncesi gerileyerek, yerini kitlelere hitap eden yeni düşüncelere bırakmaya başlar. Başta Protestanlar olmak üzere, kilisenin düşünce üzerindeki seçkinci tekelinden rahatsız olan ve bu duruma karşı kitleleri bilinçlendirmeye çalışan çevreler, kendilerini ifade aracı olarak, halkın kolaylıkla anlayabileceği anadilleri kullanmayı tercih ettiler. Ne var ki, yazılı olmayan anadiller, coğrafî yakınlık ve ulaşılabilirliklerine bağlı olarak, “birbirleriyle iletişim kuran yerel ağızlar ya da lehçeler karmaşasıdır”. Farklı lehçeleri konuşan insanlar arasında iletişim sağlayacak konuşulan bir “ulusal dil” yoktur. Bu çeşitli dil ve lehçelerin her birinde yayın yapmak kapitalistler için, rasyonel bir yol değildi. Basılı ürünleri mümkün olan en geniş kitleye yayma arzusu kapitalistlerin diller ve lehçeler arasında bir seçim yapmasını gerekli kılıyordu.

Matbaa, yazarlar ve anadiller için olduğu kadar, üretim ve piyasa için de bir kitleselleşme olgusu yaratmıştır. Matbaa, “kitle üretiminin ilk biçimi” (McLuhan), kitap da montaj hattında üretilen ilk endüstriyel üründür.

Yeni bir iletişim teknolojisi olan matbaanın yeni bir üretim ilişkileri sistemi olan kapitalizmle etkileşimi, insanları siyasal coğrafyalar içinde mahkûm oldukları dilsel çeşitlilikten kurtaracak ve yeni toplumsal ilişkileri ortaya çıkaracak bir altüst edici etkileşimdir.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2016
ISBN
975-9000-45-5
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Kadim Yayınları
Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakârlık ve İslâmcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir.

Milli dillerin teşekkülü

Avrupa’da ulusal diller ilk olarak, basılı eserlerin iletişimde hâkim hâle geldiği ve yoğun bir kitle iletişiminin gerçekleştiği coğrafyalarda ortaya çıkmıştır. Matbaa, tüm Hıristiyan Avrupa topluluklarının ortak “yazı dili” (linguafranca) olan Latincenin çökmesini ve belli bölgelerde hâkim olan dil ve lehçenin diğer dilleri ve lehçeleri bastırarak “ulusal dil” hâline gelmesini sağlamıştır.

Ulusal dillerin kökeni, yöresel ve/veya sınıfsal lehçelerdir. Bazı lehçeler, yazıyla yaygınlaşarak ulusal dil düzeyine ulaşmış ve diğer lehçelerden farklılaşmıştır. Ulusal diller lehçe özünden koparak, lehçeye özgü deyişlerden arınarak, farklı lehçelerden/dillerden kelime alarak zenginleşmiş, özgün ve standart bir söz dizimi oluşturmuşlardır.
 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi? Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur. "Mutlak bir hayranlık daima sathidir.

Lisanın Vatanı

Amasya elmasının, Yafa portakalının, Brezilya kahvesinin bile, yetişmek için tabiattan istedikleri toprak ve iklim hususîlikleri içinde birer vatanı olduğu halde, lisan gibi, tarih ve an'ane gibi yüzde yüz millî şartların mihrakı ortasından fırlayan san'atkâr, muhitine hiçbir tesir borçlu olmayan, köksüz ve topraksız bir semâvî tayf, san'at da yerini, yurdunu, ikametgâh tezkeresini kaybetmiş, hududdan hududa sürülen bir serseri heyecan mıdır? Shakespeare'in milletlerarası kıymeti, onun İngiliz olmasına mâni değildir; bu şöhret herhangi bir İngilizin İngiliz olmak gururunu azaltmıyor, çoğaltıyor ve herhangi bir Siyamlıya, beşeriyetin malı olduğu söylenen Hamlet müellifiyle bir İngiliz kadar öğünmek hakkını vermiyor. Cumhuriyet, 13 Temmuz 1939

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi? Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur. "Mutlak bir hayranlık daima sathidir.

Ayağa Düşen Bir Edebiyatın Değeri!

Bir edebiyat konferansının bir stadyum kadar kalabalık toplandığı gün, gazeteler edebî hâdiseye de spor kadar alâka gösterirler. Fakat, Allah o günleri göstermesin. Futbol gibi ayağa düşen bir edebiyatın değerinden de, gelişme şanslarından da şüphe ve endişe etmek lâzımdır. Milliyet, 26 Şubat 1955

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
540
ISBN
978-975-802-04-92
Baskı Sayısı
2. Baskı
Yayın Evi
Güncel Yayıncılık
Mütercimi
İsmail Yerguz
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amazonya'ya yerleşen 84 yaşındaki Elgar Grosrouvre, matematik fakültesinden eski arkadaşı ve Paris'te sahaflık yapan tekerlekli sandalye mahkumu Pierre Ruche'e çok değerli bir matematik kitapları kolleksiyonunu gönderdikten sonra evinde çıkan bir yangında ölür. Elgar, Pierre'e yazdığı mektuplarda ünlü matematikçi Fermat ve Goldbach'ın teoremlerini tanıtladığını yazmaktadır. Yangından kurtulan Elgar'ın papağanı "Nofutur", değerli kuş kaçakçılarının sayesinde Paris'e, Pierre'nin safah dükkanı "Binbir Sayfa"ya rastlantı sonucu ulaşır.

Arapça Ve Matematik

Medine çevresindeki küçük bir beldeden çıkan Müslümanlık görülmemiş, duyulmamış bir hızla yayılmıştı. İmparatorluk, nasıl söyleyeyim? İslam imparatorluğu Pirene'lerden, İndus kıyılarına kadar uzanıyordu. Fethedilen ve birkaç on yıl içinde Müslümanlığı kabul eden ülkeleri saymak gerekir: İber yarımadası, Mağrib, Libya, Mısır, Arabistan, Suriye, Türkiye, Irak, İran, Kafkasya, Pencab. Ve kısa bir süre sonra Sicilya. İskender'in imparatorluğundan sonra, Roma imparatorluğundan sonra, İslam imparatorluğu.. Müslümanlığı yeni kabul etmiş bu halkların birleştirilmesi için yalnızca din yeterliydi.Ortak bir dil gerekiyordu, bu dil, birbirlerinden çok farklı milyonlarca insanı birleştiren çimento olacaktı. Çölde ortaya çıkan, çok az insanın konuştuğu Arap dili yepyeni bir dildi.Kendisine yabancı olan bütün bu kavramları açıklayabilmesi için bu dili zenginleştirmek, uyarlamak, yeni sözcükler bulmak, anlam alanlarını genişletmek, anlamları zorlamak gerekiyordu. Allah’tan, bu dilin kendi yapısı soyut terimlerin formülasyonu için uygundu.Sanki cebir için yaratılmıştı bu dil. Çevirmek, özümlemek, zenginleştirmek ve geliştirmek.Bir dil inşa etmek müthiş bir maceradır. Bu macera kitaplardan geçti.