tasavvuf

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
167
Baskı Tarihi
1996
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnsan
Editörü
İDris Şah
Mütercimi
M. Ali Özkan
Orijinal Adı
a perfumed scorpion
Neden Altını Çizdim?
Tasavvufun, Kur'ani bir ahlak öğretisi olarak temas ettiği ve eğitmek istediği unsur insandır. İnsana temas eden her disiplin gibi tasavvuf da, önce insanı, nefsi, aklı, kalbi ve diğer dinamikleri tanımlamalı, ardından sosyal dku içindeki insanın nasıl ve nelerden etkileneceğini belirlemeliydi. Bütün bunlar Kur'an'dan beslenecek ve O'na dayanacak şekilde olmalıydı. Ancak talip olunan hedef, insanı eşrefi mahlukat noktasına taşıyacak yol ve yöntemleri bulmak çıkarmak ve bunu toplumda yaygın ve makbul hale getirmek ise, yeryüzünde böyle elit ve süzme bir eğitimin, toplumun tüm keismine nüfuz etmesi ve etkilemesi mümkün olmamıştır. Son yüzyılın büyük sûfilerinden olan yazarın, tasavvufun geçirdiği bu sürecin yüzyıllar aldığını, nihayet pek çok çalkantı ve değişimden sonra Gazali'nin detaylı ve Kur'an'i tahlili ile stabil bir zemin bulabildiğine işaret etmiş olmasını değerli gördüm...

İsteme hakkı değil, hizmet edilme hakkı

Bu unsurların (tasavvufi öğretim yöntemlerinin-ik) tüm halka yayılması bir yana, "tabiileştirilmesi" bile düzenlenmesi için zaman isteyen mikrokültürel bir çabadır. Bunun nasıl yapılacağı konusundaki temel çalışmanın sûfilerce Doğuda zaten yapıldığını; Doğuya bunu zerketmenin dört-beş yüzyıl aldığını ve sonuçta da onikinci yüzyılda Gazali'nin psikolojik zaferinin getirdiği burada hatırlanmaya değer.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)

Sünni akidelerden daha tatlı, esrarlı...

Kocasının ölümünden sonra Prenses kendisini büsbütün dine verdi. Şişli'deki konağı irili ufaklı hacı, hoca hanımlarla doluyordu; nedimelerini, hizmetçilerini, uşaklarını, şoförünü bile muhakkak dini akidelere bağlı insanlardan seçiyor, yaşayış tarzlarını gizlice kontrol ettiriyor ve sözü özüne uymayan çürük kalpli, ikiyüzlü olanları yanından uzaklaştırıyordu. Fakat çocuğunu okutmadığı hoca, hatta papaz bırakmamıştı. Zaten kendisinde din meylini sabit fikir haline getiren de oğlunun saralı oluşuydu. Konağında hususi mevlitçisi bile vardı. Cami cami dolaşır, para dağıtır, fakir kızları evlendirir, fukara çocuklarını sünnet ettirir, hayır işlerinde para harcamaktan zevk alırdı. En büyük zevki de yaşlı başlı, başları örtülü kadınlarla dini sohbetlerde bulunmak beraberce Muhammediye, Ahmediye, siyer-i nebevi,' kısas-ul enbiya" nevinden kitaplar okumak ve okutmaktı. Bir gün nedimeleri arasına bir kadın daha karıştı: Bildiğimiz İrfan'ın anası Fitnat Hanım ... O günden sonradır ki Peryal, Sünni akidelerden daha tatlı, esrarlı, şiir tarafını taşkın, gönle hitap eden başka bir yola doğru hafif hafif meyiller duymaya başlamıştı. Konağa Mesnevi tercümesini Fitnat soktu; Yunus Emre' yi o tanıttı. Prenses'te dervişlere, şeyhlere, tasavvuf ehline karşı bir muhabbet hasıl olmuştu.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-9161-23-1
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Sufi Yayınları
Mütercimi
Abdülhalim Şener
İslam irfan tarihinin en mühim şahsiyetlerinden birisi olan Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin, en çok tartışılan eseri Füsusu’l-Hikem (Hikmetlerin Özü)’dir. Peygamberimiz’den aldığı talimat üzerine, “ne bir harf noksan ne de bir harf fazla” olmamak üzere nakledilen bu hikmetlerin her biri, bir Peygamber’in hakikatinden süzülüp gelmiştir. Eserleri ile İslam irfanının zenginliğini ve enginliğini ortaya ymuş olan bu büyük bilgenin, mühim eseri Füsusu’l-Hikem’in yeni bir tercümesini sizlerle paylaşıyoruz.

Bütünün kendi parçasına iştiyakı

Hazret-i Muhammed'e (a.s.), kadın sevdirildi. O da kadına aşık oldu. Bu iştiyak, bütünün kendi parçasına olan tutkusudur. Efendimiz (as), yukarıda söz edilen hadisiyle, [Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi...] Allah'ın bu unsurlar dünyasının yaratılışına ilişkin buyurduğu, " Ben Âdem'e ruhumdan üfledim." beyanındaki hikmetin içyüzünü açıkladı.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-9161-23-1
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Sufi Yayınları
Mütercimi
Abdülhalim Şener
İslam irfan tarihinin en mühim şahsiyetlerinden birisi olan Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin, en çok tartışılan eseri Füsusu’l-Hikem (Hikmetlerin Özü)’dir. Peygamberimiz’den aldığı talimat üzerine, “ne bir harf noksan ne de bir harf fazla” olmamak üzere nakledilen bu hikmetlerin her biri, bir Peygamber’in hakikatinden süzülüp gelmiştir. Eserleri ile İslam irfanının zenginliğini ve enginliğini ortaya ymuş olan bu büyük bilgenin, mühim eseri Füsusu’l-Hikem’in yeni bir tercümesini sizlerle paylaşıyoruz.

İsmail Kelimesindeki Ali Hikmetinin Özü

Her varlığın ancak kendisine göre bir Rabbi yani terbiye edicisi vardır.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-9161-23-1
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Sufi Yayınları
Mütercimi
Abdülhalim Şener
İslam irfan tarihinin en mühim şahsiyetlerinden birisi olan Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin, en çok tartışılan eseri Füsusu’l-Hikem (Hikmetlerin Özü)’dir. Peygamberimiz’den aldığı talimat üzerine, “ne bir harf noksan ne de bir harf fazla” olmamak üzere nakledilen bu hikmetlerin her biri, bir Peygamber’in hakikatinden süzülüp gelmiştir. Eserleri ile İslam irfanının zenginliğini ve enginliğini ortaya ymuş olan bu büyük bilgenin, mühim eseri Füsusu’l-Hikem’in yeni bir tercümesini sizlerle paylaşıyoruz.

Hal bilinci

Kulun kendi doğasının sınırlarına ilişkin bilinci yoktur. Haline bilinci vardır.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)
Neden Altını Çizdim?
Nedense bu karakter bana Adnan hocayı hatırlatıyor...

Şeyh Efendinin Telkin Kuvveti

Baki en büyük telkin kudretini kadınların birbirlerini kıskanmamaları mevzuunda göstermeye muvaffak olmuştu. Filvaki aşka bambaşka bir mana verilmesi, kutsilik izafe edilmesi, ortaya bir "Hak âşıklığı" konması işi kolaylaştırıyordu ama gözle görülmese de halden çok iyi sezilen maddi aşk izleri meydandayken değme iradesiz ve idaresiz erkek bu hünerbazlığı başaramazdı. Zaten Baki'nin "gülzar" merasimine dahil hanımlarla olan münasebetini kötüye yormak için sağlam delil de yoktu; bu nokta müphemliğini muhafaza etmekteydi; hatta işaretler Şeyh'in lehindeydi. Onları daha ziyade Afitap ve emsali gibi basit kızlara karşı duyduğu arzunun temini için yardımcı, bilhassa gelir ve refah kaynağı olarak kullanırdı. Nitekim şimdi de ortaya bir Neşide çıkmıştı; hanımlar, mürşitlerine hizmet hususunda çırpınıyorlardı.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)

Yeni bir tasavvuf ekolü, bir mistisizm akademisi

Önceleri sadece hoşlanıyordu, şimdi -kendisini de hayrete düşüren- bir imana da sahip olmuştu. İşin şiir, ilim, sır, sihir, muamma, bilhassa aşk ve bir nevi ince şehvet tarafı da vardı. Fakat bunlarda velev doğru, velev gerçek Bektaşi tarikatında ve tekkelerinde olduğu söylenen ve rakı ve meze sofralarında geçen yün hırka, pos bıyık ve dağınık sakal kokulu kaba ihtiraslar yoktu. Ayin yapılmıyordu; başta on iki dilimli taç, göğüste on iki köşeli "teslim taşı", Amerikan filmlerinin şark sahnelerindekini hatırlatan kıyafetler, gülünç ayinler yerine giyim kuşam modern, toplantılar ciddi ve kibardı. Bu, bir salon tekkesi ve salon kadını tarikatıydı. Mükemmel Fransızca bilen, biraz da İngilizce anlayan Baki ile edebiyat ve sanat musahabeleri de yapılabiliyor, kibarca münakaşalar ediliyordu. Hayır, ne hususi bir ismi, ne tekkesi, ne de "gülzar merasimi"nden başka ayin ve adabı olmayan Şeyh Baki tarikatı, bir tarikat değil, bir mektepti; yeni bir tasavvuf ekolü, bir mistisizm akademisi.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
340
Baskı Tarihi
ocak 2004
Yazılış Tarihi
1956
ISBN
975-418-231-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
Adam Yayınları
Orijinal Adı
Esir Şehrin İnsanları
Kemal TAHİR Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'daki sivil aydınların yaşayışını ele aldığı bir romandır.

Tasavvuf yalnız Turk'e mahsus bir yol mu?

Bizde tarikatlar 100'e yakındır, bunların ayrıca yüzü aşkın şubeleri vardır. Yalnız bizde böyle değil bu ... Hıristiyanlıkta, Musevilikte, yetmiş beşe yakındır tarikatlar... Bunları, gireceğim yolu seçmeye çabalarken okudum biraz ... Şunu gördüm. Araplar mezhep kurucusudurlar. Biz Türkler, tarikat kurucusuyuz. Arap mezhepleri Sufiliğe, Türk tarikatları tasavvufa dayanır. Tasavvufa göre dünyada her şeyden önce güzellik vardı. İbadet bu güzeliğe tutkunluktur. Bu sebeple Türk'ün baglanacağı inanç, Allah korkusundan değil, Allah sevgisinden gelir. Okudukça tasavvufun yalnız Turk'e mahsus bir yol olduğunu anladım. Türk illerinde doğmuş, Anadolu'da gelişmiştir. Türk tasavvufu, şamanlıkla İslamlığın karışımıdır. Buna biraz da yeni Platonculuk katılmış Roma Anadolu'sundan kalıntı ... Daha doğrusu Stoisizm ... Anadolu'ya Şeyh Ahmet Yesevi adına halifeleri yaymıştır tasavvufu ... Bunların hepsi dünyadan el çeken basit köylülerdir. bence ... Pir Dede, Keyifli Baba, Horoz Dede, Aptal Musa, Avşar Dede, Akyazılı Baba, Kudümlü Baba Sultan, Sarı Saltık ... Bunlar köylü halkı etkilemişler, Anadolu'nun İslamlaşmasını, bir anlamda Türkleşmesini sağlamışlar. Anadolu bu tohuma o kadar uymuş ki, Yunus Emre gibi kocaman bir dâhi sanatçı yetiştirmiş ...

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
142
Baskı Tarihi
2011
ISBN
6054322060
Basım Yeri
İstanbul
Var Eşref oğlu Rumî bil hakikat Vücûdu fâni etmektir adı aşk Varlığa gelen her âdemin kendini varlığa getirene ihtiyacı iki cihettendir; ilki varlığa getirdiği için, ikincisi varlığını sürdürmesini sağladığı için. Evet, varlığa gelmenin bir sebebi olduğu gibi, var kalmanın, varlıklı olmanın da bir sebebi vardır. İki farklı sebepten değil, bir sebebin iki cihetinden söz ediyoruz aslında. Varolabilmemiz için muhtaç olduğumuza varlığımızı sürdürmek için de muhtaç olmaktan... Böylelikle varolanlarm tümü iki sıfatla muttasıf olmak zorunda: vücûd ve beka. Demek ki aş k vücûdu baki kılmak için çırpınanların değil, vücûdu fâni kılmak için çabalayanların mesleği. O halde Cenab-ı Aşk yâriniz ve yardımcınız olsun efendim!

Ah bir kendini bilsen

...Aramasak yine iyi; biz neyi aradığımızı bile bilmeden yaşıyoruz.Kaybettiklerimİzi bilmeden...Sahip olduklarımızla avunarak...Yaldızlı mamüllerin karşısında onlara ulaşamadığımız için kendi kendimize övkünerek...Sadece arıyoruz,neyi aradığımızı bilmeden ; üstelik bulsak, bulduğumuzda aradığımızın kendisi olup olmadığını asla bilemeyeceğimiz şeylerin hakikatinden gafil bir şekilde arıyoruz. Sesimiz eskisi gibi gür değil, çünkü sesimiz artık kendi sesimiz değil.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
592
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
975-7663-95-6
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel
Neden Altını Çizdim?
Bu ne gerizekâlıca bir terbiye usûlüdür böyle!

Taassupla mücadele eden aydın şeyh!

Ken'an Rifâî için taassup, tedavisi gereken bir illet kabul edilmiş olduğundan, terbiyesine el koyduğu kimselerin bu cephelerini takipçi bir alâka ile törpülemek hususunda âzami dikkati gösterirdi. İşte onun için Aziz Efendi'nin de bu zayıf tarafını derhal ele almıştır. Meselâ beraber yola çıktıkları ikinci Medine seyahatinde, tren Şam'a geldiği zaman Ken'an Rifâî, bu başı sarıklı, sırtı cübbeli yol arkadaşına: "Haydi Aziz Efendi belki yolda lâzım olur, meyhaneye git de bir şişe konyak al." der demez, Aziz Efendi sırtındaki o ilmiye kisvesiyle yola düşüp bir meyhane bularak mürşidinin arzusunu yerine getirmiş, şişeyi cebine veya cübbesinin altına saklamaya bile lüzum görmeden halkın gözü önünde Ken'an Rifâî'ye teslim edince o: "Bize lâzım olan konyak değil, senin meyhaneye gitmendir" diyerek şişeyi kaldırıp pencereden atmıştır.