Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
207
ISBN
978-605-4195-17-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
H.Ahmet Menteş
Neden Altını Çizdim?
Bugünün bakış açısından pek hamasi gelebilir bu sözler ama burada tarif edilen anlayış, bugün Fethullah Gülen hareketi tarafından birebir temsil ediliyormuş gibi geliyor. Nurettin Topçu'nun dergisinin adı "Hareket" idi, Gülen hareketinin dergisinin adı "Aksiyon"! "İnanmış bir ruhun, bu topraklar üzerinde cemaat şuuruyla varlığına sahip çıkması, vatan çocuklarına iman ve ideal aşısı yapacak münevver kadroların yetişmesi" ideali de tam olarak bu hareketin felsefesini tanımlamıyor mu?
Milletin ruh cephesindeki zaferi, millet ruhunu yapan maarifin başarısına bağlıdır.
O (Nurettin Topçu), milletin ruh cephesindeki zaferini, millet ruhunu yapan maarifin başarısına bağlıyordu. "En büyük emeli, ebedi olduğuna, inanmış bir ruhun, bu topraklar üzerinde cemaat şuuruyla varlığına sahip çıkması, vatan çocuklarına iman ve ideal aşısı yapacak münevver kadroların yetişmesi idi." Bütün gayretleri geleceğimizin sahibi olacak böyle bir neslin yetişmesini sağlamak için oldu.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Milli Mücadelede Türk ordusu, dünyanın en güçlüordularıyla savaşmış mıdır?
Milli Mücadele yıllarında nizami ve gayrı nizami Türk kuvvetleri, Fransa, Ermenistan ve Yunanistan'a karşı savaşmıştır. Bunlardan Fransa dışındaki ikisini, "dünyanın en güçlü devletleri ve orduları" arasında saymak mümkün değildir.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Şiir zarurî iş değildir!
Şiir zarurî iş değildir. Behemehal her devrin şiiri olmaz. Hatta diyebilirim ki, zaman zaman esen rüzgârdır. Eskilerde şiir tesadüfen rastlanan şeydi. Şiir benim için Baudelaire'le ve onun mirasçılarıyla dolmuş bir şeydir.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Roman bir mes'eleyi halletmez, hallederse ona destan denir...
Roman bir mes'eleyi hallederse destan olur. Roman cemiyetin mes'elelerini olduğu gibi aksettirir, hal çâresi göstermez. Yeniginin, mağlubiyetin, çatışmanın ifadesidir çünkü. Dostoyevski'nin romanları tam romandır, hiçbir mes'eleye çare gösterilmez. İnsan bütün dehşetiyle kendi dramını yaşar. Tolstoy'unkiler bir parça destandır.
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.
Su...
Ne yapacağımı bilmiyordum. Döndüm. Dizlerim "çaresizlik" gücüyle ilerliyor ve kalbimi azarlanmak üzere götürülen suçlu bir çocuk gibi sürükleye sürükleye götürüyordu. Yaklaştım. Hilkatin gürültüsü geliyordu kulağıma. (...)
İlerledim. Tanrı, görkemli güzel çehresiyle, babacan ve merhamet dolu bakışıyla bana baktı: "Yavrum, niçin gözlerin bu denli kızarık? Niçin böyle üzgün, ateşli ve kavrulmuşsun? Niçin bu kadar yorgun ve ağlamaklısın?" Şefkatli ellerini benden kadehi almak için uzatırken, dudağındaki onaylama ve hoşnutluk dolu gülümsemeyle sordu: "Peki yavrum bu kadehi hangi pınardan, hangi ırmağın suyundan doldurdun?" Her yeri hükmü altına alan sesini varlığımın bütün zerreleri duyuyor, içine çekiyordu ve titriyordum. Anlatamam... Şaşkınlıkla baktım, kadeh doluydu.
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.
Su.
Bu kelimelerle ne yapabilirim? Göğün bütün katlarına çıktım, hiç bulamadım. Gaybın bütün denizlerini geçtim, her birinden bir avuç aldım. Adn cennetinin bütün pınarlarına eğilip hepsinden bir yudum içtim. Yüzümü bütün melekût yağmurlarına tuttum ve yağmur damlalarından tattım. Maveranın uçsuz bucaksız dağlarının kalbine ve ovalarının göğsüne dağılmış billur göllerin suyundan tattım, fakat birinin berraklığını görüp birinin lezzetini tadınca daha berrak ve daha lezzetlisini bulmak ümidiyle bir başkasına doğru seğirttim. Görkemli melekut sabahının cana can katan nefesinde, cennet nilüferleri üzerinde mutluluk ve dolgunluktan titreyen iri ve berrak çiy tanelerini arayıp sınayan dudaklarımla çalıyordun; çiğerlerim doluyordu, içim okşanıyordu fakat gönlüm bir bahane bulup razı olmuyordu ve kadehim yine boş kalıyordu.(...)
Yenilgi boğazımı öyle yakıyor, kalbimi öyle paramparça ediyor ki kendimi öldürülüş işkencesi altında açıkça, bütün ruhumla, bütün bilincimle hissediyordum; fakat daha ölüm kavramını tanımayışım "geçer"i bilmeyişim yüzünden, böylesi musibetlerde teselli olabilecek ümitten de mahrumdum. Buysa benim ıstırabımı çetin ve ebedi kılmıştı.
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.
Su
Tıpkı sütün hatırasının tadına bakmak gibi. Öyle ki orada ruh "olma" kaydında değildir, gerekme kaydında değildir. Bu bir bakıma, tarihi efsaneleştirmek, sınırlı olanı mutlaklaştırmaktır. "Gönlün istediğiyle bir arada olma" nın tadına "yalnızlığın kurtuluşu"nda varmaktır. Onsuz onunla olmaktır.
Böyle yoğun bir yalnızlığa gömülmüşken, bu dopdolu ve ıtırlı yalnızlık içindeyken, uçsuz bucaksız ovaların üzerinde ve renksiz ama rengarenk ve muvaffak hayalî ufuklarda uçarken birdenbire korkuyla fırladım yerimden. Bu korku beni öyle perişan etti ki sakin ve dopdolu yalnızlığımdan korkup kaçtım: "Peki onun toprağını hangi suyla çamur haline getirecekler? Şu kokmuş ve acı sularla mı? Şu kara ve bulanık sudan almasınlar sakın!"
Korktum.
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.
Buradan bir yar kokusu geliyor
Ve sonunda aşkla dalgalanan bir denizin sahilindeki mağrur dağın dibine ulaştığımı biliyorum. Ham güneşten bir dağ. Eteğinde eski ateşgedeler gibi, masal sarayları ve peri mabedi gibi sessiz bir bina duruyordu. Ortasında yalnız bir mum yanıyordu. Yanında melekûtun göğsüne dek uzanan hayal gibi bir kule dikili. "Buradan bir yar kokusu geliyor."* diye hissettim. Bütün renkler sanki benimle tanışıktı.
Suskunluk ve söz bir aradaydı. Henüz bir varlığın şekli şemali yoktu, fakat sevginin planı mı yokluğun göğsüne çizilmişti. Sanki görünmez bir bağ kalbimin ayağını buraya bağlamıştı. Kalbimin bu ülkeyle işi vardı. İşte burası. Onun çamuru işte burda. Kokudan anlamak gerek.
*Dedi buradan bir yar kokusu geliyor
Bu köye bir padişah geliyor (şiir)
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.
Toprak
Korkunç bir manzaraydı. Kötü koku dünyayı kaplamıştı. Ben ne zamandan beri bir köşede bu şaşırtıcı kıyamet yüzünden yerine mıhlanıp gözümü kırpmadan durduğumu hatırlayamaz halde, havadaki kötü kokudan kendime geldim. Dayanamayıp kaçtım. Bakir ve temiz bir sahaya geldim ve maveranın arı ve berrak kalbine gömüldüm. O bataklıktan fersahlarca uzak olan puslu ve fezanın bir köşesinde oturmuş, gördüklerimi düşünüyordum. Birden bire, korkudan neredeyse yüreğim yarılacaktı! "Onu da bu kötü kokulu kara çamurdan mı yapacaklar?"
Fırtınada sürüklenen sığınmamış bir kuşun aceleciliğiyle, sersemleyerek kalktım ve sonsuzluk sahrasına yöneldim. Tertemiz melekût ülkesinin her yanını dolaştım. Korku içindeki deliler gibi, gözlerim gözyaşından yanarken her adım başı oturuyor, tek sahip olduğu altın parasını kaybetmiş yoksul bir kör gibi, sürekli akan gözyaşının kararttığı gözlerle toprak üzerinde elimi gezdiriyor, hiç beklemeden orayı terk ediyor, bir başka köşeye gidiyor, yine onun çamuru için toprak arıyordum.
Çok zaman böyle geçti. Orada bir gün mü geçti yoksa bir yıl mı, bir asır mı bilinmez. Çünkü Tanrı daha zamanı yaratmamıştı. Fakat zor ve uzun bir arayış olduğunu biliyorum.
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.
Berzahta Yaşamak
Cennette bütün güzellikler, arzulara ulaşmak ve kurtuluşlar, çağlayıp akan süt ve bal ırmaklarının kıyısında bir başına seyretmek, bir başına içmek ve bir başına oturup berzahta yaşamaktır. Derler, çirkinliker ve eli boş kalmalarla daha âsûde "yalnız" kalınabilir, dert ortağı olmadan, acıyı paylaşacak biri olmadan, dostsuz. Bu başlı başına bir tür dotun gönlünü almaktır ve ona karşı sevecen olmaktır. Dertler konusunda dosta haber vermemektir, derdin takiyyesi imanın en güzel göstergesidir. Sevgiye ihlas katar ki pek tatlıdır. Dert acıdır, ama bir başınıza çekip de dostu yardıma çağırmazsak onun için bir iş yapmış oluruz ve başlı başına bu kalbi dayanıklı kılar, ona başarı lezzetini tattırır. Fakat cennette nasıl onsuz olunabilir? (...)
Dosta haber vermemek nasıl mümkündür? Onun yokluğunu ve yalnızlığını çekmek nasıl mümkün olabilir? İçinde onun olmadığı cennet, ne geniş bir beyhudelik ve ne sonsuz bir berzahtır. Cennette bütün arzular, bütün istemelerin yanında, herşeyin olması gerektiği yerde, yalnızlık tahammül edilemez bir eziyettir. Özlemli kişinin ayakları önünde sefer yolu açıldığı zaman yoldaşsızlık çetindir.
"Şefkatli Rabbim, beni bu cennet cehenneminden kurtar! Buradaki her ağaç bir sövmedir, her fısıltı bir azap sesi ve her manzara dilsiz, sonuçsuz ve ızdırap verici bir sessizliktir. Korku içinde soluk alıp veriyorum, kaygı içinde yazıyorum. Senin cennetin benim için renkli bir beyhudeliktir. Bu nimetler bendeki bir ihtiyaca cevap içindir. Fakat ben kendim cevapsız kaldım. Buradaki hiç kimse ve hiçbir şey "kendim için" bir şey değildir. "Benim oluşum" muhatapsız kaldı. Ben bu cennette, rengarenk yaratılmışlar kalabalığı içinde tıpkı senin gibi yalnızım. Sen yabancı bir kalbi tanırsın. Çünkü sen kendin varlık ülkesinde yabancıydın. Benim için birini yarat da onda huzur bulayım."
Derdim kimsesizlik derdiydi...