Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Roman bir mes'eleyi halletmez, hallederse ona destan denir...

Roman bir mes'eleyi hallederse destan olur. Roman cemiyetin mes'elelerini olduğu gibi aksettirir, hal çâresi göstermez. Yeniginin, mağlubiyetin, çatışmanın ifadesidir çünkü. Dostoyevski'nin romanları tam romandır, hiçbir mes'eleye çare gösterilmez. İnsan bütün dehşetiyle kendi dramını yaşar. Tolstoy'unkiler bir parça destandır.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Su...

Ne yapacağımı bilmiyordum. Döndüm. Dizlerim "çaresizlik" gücüyle ilerliyor ve kalbimi azarlanmak üzere götürülen suçlu bir çocuk gibi sürükleye sürükleye götürüyordu. Yaklaştım. Hilkatin gürültüsü geliyordu kulağıma. (...) İlerledim. Tanrı, görkemli güzel çehresiyle, babacan ve merhamet dolu bakışıyla bana baktı: "Yavrum, niçin gözlerin bu denli kızarık? Niçin böyle üzgün, ateşli ve kavrulmuşsun? Niçin bu kadar yorgun ve ağlamaklısın?" Şefkatli ellerini benden kadehi almak için uzatırken, dudağındaki onaylama ve hoşnutluk dolu gülümsemeyle sordu: "Peki yavrum bu kadehi hangi pınardan, hangi ırmağın suyundan doldurdun?" Her yeri hükmü altına alan sesini varlığımın bütün zerreleri duyuyor, içine çekiyordu ve titriyordum. Anlatamam... Şaşkınlıkla baktım, kadeh doluydu.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Su.

Bu kelimelerle ne yapabilirim? Göğün bütün katlarına çıktım, hiç bulamadım. Gaybın bütün denizlerini geçtim, her birinden bir avuç aldım. Adn cennetinin bütün pınarlarına eğilip hepsinden bir yudum içtim. Yüzümü bütün melekût yağmurlarına tuttum ve yağmur damlalarından tattım. Maveranın uçsuz bucaksız dağlarının kalbine ve ovalarının göğsüne dağılmış billur göllerin suyundan tattım, fakat birinin berraklığını görüp birinin lezzetini tadınca daha berrak ve daha lezzetlisini bulmak ümidiyle bir başkasına doğru seğirttim. Görkemli melekut sabahının cana can katan nefesinde, cennet nilüferleri üzerinde mutluluk ve dolgunluktan titreyen iri ve berrak çiy tanelerini arayıp sınayan dudaklarımla çalıyordun; çiğerlerim doluyordu, içim okşanıyordu fakat gönlüm bir bahane bulup razı olmuyordu ve kadehim yine boş kalıyordu.(...) Yenilgi boğazımı öyle yakıyor, kalbimi öyle paramparça ediyor ki kendimi öldürülüş işkencesi altında açıkça, bütün ruhumla, bütün bilincimle hissediyordum; fakat daha ölüm kavramını tanımayışım "geçer"i bilmeyişim yüzünden, böylesi musibetlerde teselli olabilecek ümitten de mahrumdum. Buysa benim ıstırabımı çetin ve ebedi kılmıştı.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Su

Tıpkı sütün hatırasının tadına bakmak gibi. Öyle ki orada ruh "olma" kaydında değildir, gerekme kaydında değildir. Bu bir bakıma, tarihi efsaneleştirmek, sınırlı olanı mutlaklaştırmaktır. "Gönlün istediğiyle bir arada olma" nın tadına "yalnızlığın kurtuluşu"nda varmaktır. Onsuz onunla olmaktır. Böyle yoğun bir yalnızlığa gömülmüşken, bu dopdolu ve ıtırlı yalnızlık içindeyken, uçsuz bucaksız ovaların üzerinde ve renksiz ama rengarenk ve muvaffak hayalî ufuklarda uçarken birdenbire korkuyla fırladım yerimden. Bu korku beni öyle perişan etti ki sakin ve dopdolu yalnızlığımdan korkup kaçtım: "Peki onun toprağını hangi suyla çamur haline getirecekler? Şu kokmuş ve acı sularla mı? Şu kara ve bulanık sudan almasınlar sakın!" Korktum.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Buradan bir yar kokusu geliyor

Ve sonunda aşkla dalgalanan bir denizin sahilindeki mağrur dağın dibine ulaştığımı biliyorum. Ham güneşten bir dağ. Eteğinde eski ateşgedeler gibi, masal sarayları ve peri mabedi gibi sessiz bir bina duruyordu. Ortasında yalnız bir mum yanıyordu. Yanında melekûtun göğsüne dek uzanan hayal gibi bir kule dikili. "Buradan bir yar kokusu geliyor."* diye hissettim. Bütün renkler sanki benimle tanışıktı. Suskunluk ve söz bir aradaydı. Henüz bir varlığın şekli şemali yoktu, fakat sevginin planı mı yokluğun göğsüne çizilmişti. Sanki görünmez bir bağ kalbimin ayağını buraya bağlamıştı. Kalbimin bu ülkeyle işi vardı. İşte burası. Onun çamuru işte burda. Kokudan anlamak gerek. *Dedi buradan bir yar kokusu geliyor Bu köye bir padişah geliyor (şiir)

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Toprak

Korkunç bir manzaraydı. Kötü koku dünyayı kaplamıştı. Ben ne zamandan beri bir köşede bu şaşırtıcı kıyamet yüzünden yerine mıhlanıp gözümü kırpmadan durduğumu hatırlayamaz halde, havadaki kötü kokudan kendime geldim. Dayanamayıp kaçtım. Bakir ve temiz bir sahaya geldim ve maveranın arı ve berrak kalbine gömüldüm. O bataklıktan fersahlarca uzak olan puslu ve fezanın bir köşesinde oturmuş, gördüklerimi düşünüyordum. Birden bire, korkudan neredeyse yüreğim yarılacaktı! "Onu da bu kötü kokulu kara çamurdan mı yapacaklar?" Fırtınada sürüklenen sığınmamış bir kuşun aceleciliğiyle, sersemleyerek kalktım ve sonsuzluk sahrasına yöneldim. Tertemiz melekût ülkesinin her yanını dolaştım. Korku içindeki deliler gibi, gözlerim gözyaşından yanarken her adım başı oturuyor, tek sahip olduğu altın parasını kaybetmiş yoksul bir kör gibi, sürekli akan gözyaşının kararttığı gözlerle toprak üzerinde elimi gezdiriyor, hiç beklemeden orayı terk ediyor, bir başka köşeye gidiyor, yine onun çamuru için toprak arıyordum. Çok zaman böyle geçti. Orada bir gün mü geçti yoksa bir yıl mı, bir asır mı bilinmez. Çünkü Tanrı daha zamanı yaratmamıştı. Fakat zor ve uzun bir arayış olduğunu biliyorum.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Berzahta Yaşamak

Cennette bütün güzellikler, arzulara ulaşmak ve kurtuluşlar, çağlayıp akan süt ve bal ırmaklarının kıyısında bir başına seyretmek, bir başına içmek ve bir başına oturup berzahta yaşamaktır. Derler, çirkinliker ve eli boş kalmalarla daha âsûde "yalnız" kalınabilir, dert ortağı olmadan, acıyı paylaşacak biri olmadan, dostsuz. Bu başlı başına bir tür dotun gönlünü almaktır ve ona karşı sevecen olmaktır. Dertler konusunda dosta haber vermemektir, derdin takiyyesi imanın en güzel göstergesidir. Sevgiye ihlas katar ki pek tatlıdır. Dert acıdır, ama bir başınıza çekip de dostu yardıma çağırmazsak onun için bir iş yapmış oluruz ve başlı başına bu kalbi dayanıklı kılar, ona başarı lezzetini tattırır. Fakat cennette nasıl onsuz olunabilir? (...) Dosta haber vermemek nasıl mümkündür? Onun yokluğunu ve yalnızlığını çekmek nasıl mümkün olabilir? İçinde onun olmadığı cennet, ne geniş bir beyhudelik ve ne sonsuz bir berzahtır. Cennette bütün arzular, bütün istemelerin yanında, herşeyin olması gerektiği yerde, yalnızlık tahammül edilemez bir eziyettir. Özlemli kişinin ayakları önünde sefer yolu açıldığı zaman yoldaşsızlık çetindir. "Şefkatli Rabbim, beni bu cennet cehenneminden kurtar! Buradaki her ağaç bir sövmedir, her fısıltı bir azap sesi ve her manzara dilsiz, sonuçsuz ve ızdırap verici bir sessizliktir. Korku içinde soluk alıp veriyorum, kaygı içinde yazıyorum. Senin cennetin benim için renkli bir beyhudeliktir. Bu nimetler bendeki bir ihtiyaca cevap içindir. Fakat ben kendim cevapsız kaldım. Buradaki hiç kimse ve hiçbir şey "kendim için" bir şey değildir. "Benim oluşum" muhatapsız kaldı. Ben bu cennette, rengarenk yaratılmışlar kalabalığı içinde tıpkı senin gibi yalnızım. Sen yabancı bir kalbi tanırsın. Çünkü sen kendin varlık ülkesinde yabancıydın. Benim için birini yarat da onda huzur bulayım." Derdim kimsesizlik derdiydi...

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Izdırap verici bir mutluluk

Yalnız başına mutlu olmak, ızdırap verici bir mutluluktur. Yarımdır, çünkü yalnız olmak yarım olmaktır. Ben ilk ve son kez yalnızlık ıstırabını hissettim. "Kimsesizlik" cenneti gözüme çöl gösteriyordu.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Yeşil Levha

Ansızın "yeşil levha" Tanrı'nın sol elinde belirdi ve akabinde sağ elindeki altın kalem, zerrelerin canında tıpkı bir ışık nehri gibi akmaya başlayan şaşırtıcı bakışlarıyla, sonsuzluğa dek uzanan suskunluk ve bekleyiş içindeki zerre dizilerine baktı. Suskunluk ve bekleyiş o kadar ağır ve kımıltısızdı ki sanki her zerrenin başına bir kuş konmuştu. Tanrı yazmaya başladı. Her bir zerreye bakıyor ve sonra yeşil bir levhaya bir şey yazıyordu. Benim sıram gelmişti. Olmamayı, kaçmayı ne kadar da arzu ediyordum, fakat olmuyordu. Takdirin eli beni bu yere sürüklemişti. Kader zinciri beni bu noktaya bağlamıştı. Birden bütün varlığım ısınıp aydınlandı. Tanrı'nın bana baktığını gördüm. Bakışını benden alıp levhaya yöneltti. Kalemi levhaya değdirdi. Yüzü sakindi. Diğer yazışlarındaki gibi bir hâle vardı yüzünde. Kalbim çarpıyor ve kalmayı bana zorlaştırıyordu. Aniden kalemi durdurdu. Aydınlık simasına bir dalga yayıldı. Başını kaldırdı ve bana tekrar baktı. Bir an, bir çok an! Benim için bir asır geçmişti. Bakışı, yüzümden sol yanıma, ta başından beri böğrümde kıpırdayan küçük zerreye kaydı. Bakışını tekrar ondan alıp bana çevirdi. Yavaş yavaş ikimizi bir gördüğünü hissediyordum. Âlem şaşkınlıktan susmuş, olan bitene bakıyordu. Ansızın, tarif edemeyeceğim hafif bir gülümseme yerleşti yüzüne. Varlığımın derinliğinde bakışını daha sıcak ve aydınlık buldum. Gözleri bir gecenin soğuk ve kara kalbinde birden bire doğan güçlü ve şefkatli iki güneş gibi varlığıma doğdu. Fıtratın iki ışık şelalesi akmaya başladı. Yüzü, asi, sevimli çocuğunun yaramazlığına belli etmeden gülen ve alttan alta keyiflenen şefkatli bir babanın yüzüydü. İşte bu yüzüyle ve tebessümüyle gözünü yeşil levhaya dikti ve yazmaya başladı. Sadece duyguydum; hiçbir şey hissetmediğim duygusu; üzerine hiçbir yansıma düşmemiş bir ayna duygusu.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Kâlû Belâ

Geceydi; ilk gecenin sonu. Birden, hemen karşıda, ufkun dudaklarında bir gülümseme çiçeklendi; ışık! Işıktan bir pınar çıktı ortaya, ilk güneşin yumuşak ve altın iğneleri gökte belirdi. Bütün zerreler donakalmışlardı. Baştanbaşa göz, baştanbaşa kulak kesilmişlerdi ki ansızın yokluğu titreten depremsi bir ses yükseldi ışığın yerinden: Ben sizin Rabbiniz, İlahınız değil miyim? Zerreler hep bir ağızdan; -Evet! Evet! Bu "evet" her zerrenin varlığının derinliğinden çıktı. Sonra sustu ses, sonra sessizlik... Ben heyecandan başımı öne eğmiş sessizce ağlıyordum. Küçük bir zerre, sol böğrümde ateşteki üzerlik gibi çırpınıp duruyordu.