Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Miniminnacık bir yalnızlık daha..

Mesela dün saç tokalarımdan birini kaybettim. Bir süre telaşla arandım durdum. Odadan odaya, dolaptan dolaba gidip geliyorum. Aman Allahım!.. Ne kadar çok saç tokam varmış benim. Benim ne kadar çok el çantam, kol çantam varmış. Bunların içinde, üzerinde küçük mavi-pembe mineli çiçekleri olan saç tokam kayboluvermiş. Nedense ona pek önem verirmişim. İşte bu küçük eşyanın beni yalnız bıraktığı gün. Onun benden, benim ondan kurtulduğum gün, böylesine miniminnacık bir yalnızlık daha edinmiş oldum. Kim bilir içinde daha nice saç tokaları, nice el-kol çantaları çöreklenmiş yatıyor.

Türkiye'nin Ruhu - Cemil Meriç
Yıl
Yönetmen - Şafak Bakkalbaşıoğlu Senaryo - Metin Tavukçuoğlu Seslendiren - Erdal Beşikçioğlu Yapım - BBO Yapım Yönetmen Ekibi - Soner Sevgili, Funda Uluköse Danışman - Dücane Cündioğlu Konsept ve Senaryo - Metin Tavukçuoğlu Müzikler - GileM (Kemal Sahir Gürel, Erdal Güney, Hüseyin Yıldız, Ayşe Önder, İrşad Aydın) Seslendirme - Cüneyt Türel, Ahmet Mümtaz Taylan Aydınlarımızdan biri de Cemil Meriç’ tir. Ülkesinin geçmişini, hâlini ve geleceğini sırtlanan bir aydın... Türkiye’ nin Ruhu, Cemil Meriç’ in ayna kişiliği üzerinden, başta Cumhuriyet dönemi olmak üzere son ikiyüz yıllık düşünce ve siyaset maceramızı, Batılılaşma çabalarımızı ve bu uğurda yapıp ettiklerimizin üzerimizdeki etkilerini, sanat ve edebiyat sorunlarımızı irdelemek ve yarınlarımıza daha kendinden emin bakabilmek için gerekli düşünce ipuçlarına vakıf olmak, kısaca “Türkiye’nin Ruhu” nu sorgulamak amacını taşır. Türkiye’nin Ruhu belgesel film projesi, Cemil Meriç konulu üç kitaba imza atmış olan gazeteci - yazar Dücane Cündioğlu danışmanlığı ile yola çıkmış bir çalışmadır. Türkiye’nin Ruhu, Metin Tavukçuoğlu’ nun kalemiyle senaryolaştırıldı. Filmin Müzikleri, aralarında Kurşun Yarası, Son Osmanlı – Yandım Ali, Elveda Rumeli gibi çalışmaları da bulunan, usta müzisyen Kemal Sahir Gürel ve ekibinin imzasını taşıyor. Filmi, usta oyuncu ve seslendirme sanatçısı Cüneyt Türel’ in seslendirirken, Cemil Meriç’ in sesi ise oyuncu Ahmet Mümtaz Taylan oldu. Tiyatro, sinema ve televizyon dizisi çalışmalarından tanıdığımız Erdal Beşikçioğlu ise Türkiye’ nin Ruhu’ nun en özel bölümlerinden biri olan ‘muamma hikayeler’ in anlatıcısı olarak çıkıyor karşımıza. Yapım aşamasında, İstanbul, Ankara, Hatay’ ın yanı sıra Cemil Meriç’ in hayatında özel bir yeri olan Paris’ te de çekimler ve arşiv çalışmaları gerçekleştirildi. Cemil Meriç, eserleri ve Türkiye’ nin Ruhu konusunda 70 önemli isimle söyleşiler gerçekleştirildi.

İnsan en değersiz şeyini kaybedince her şeyi kaybettiğini anlar

Pers imparatoru Kandiş Mısır seferine çıkarken zaferinden emindi. Çünkü bütün kâhinleri ittifak halindeydi. ”Zühre yıldızı” demişlerdi hep bir ağızdan; “İmparatorun burcuna girdi.” Mısırın fethi yakındı. Öylede oldu. Kırk gün kırk gece sürer Nil’in yanı başındaki savaş. Ve Mısır düşer. Ama önceden müjdelenmiş bu fetih acımasız Pers İmparatoruna kâfi gelmez. Merkiz kalesinin önüne bir otağ kurdurur ve mağlup Mısır Kralı Kısamelutu huzuruna çağırtır. Amacı bellidir mağlup kralı daha da aşağılamak.
Türkiye'nin Ruhu - Cemil Meriç
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Müslüman oldum!

Ne zaman ki sokakta bir eski okul veya iş arkadaşına raslıyordu. Yerlere kadar uzanan geniş mantosu, alnını çevreleyen uzun başörtüsü ile gülerek yaklaşıyor, muhatabının şaşıran ve irileşen gözlerinin ta içerisine kadar keyifle bakıyordu. - A.. Aaa.. Süheyla sen misin? Gözlerime inanamıyorum. Kız bu ne hal? - Müslüman oldum!..

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Kına ve limonlu çay ile ilgili olmayan şeyler..

İnsanların kadın-erkek öyle uluorta birarada oturamadıkları, yani haramın helalin açık seçik bilindiği bir yere, bir ikametgaha girmemişsin. Başını başörtüsü veya şal, ne bileyim şapka ile örtmek gibi bir şey değil bu. Hem sonra sadece başla, vücutla ilgili değil. İnanmakla ilgili doğrudan doğruya. Yani nasıl şu saksıda belli belirsiz seçilen çiçeğin Begonya olduğunu biliyorsun. İsterse karanlıkta olsun veya sen istersen bu evde bulunma da başka bir yerde bulun hep orada, o sedirle sehpa arasında bir Begonya'nın bulunduğunu biliyorsun onun gibi. Açık, aşikar. Saçının bir tek teli bu açıdan kıymetli. Bunun için sana saç üzerine Framcolor, ne bileyim Blendaks, kına veya limonlu çay ile ilgili olmayan şeyler söylüyorum!..

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Ülkesiz...

Ülkesini, ülkesiz kalmış anne ve babasından bilen her çocuk gibi, memleketini kalbinde, yerini bilmediği bir delik gibi taşıyordu.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Biri olmamanın konforu insanı çok çabuk soysuzlaştırır

Sırtını pervaza dayandı Bayan Trablousi: "İki yıldır size söylemek istediğim bir şey var Bayan Öztürk. Nasılsa beni terk edeceğinize göre...İki yıldır size bakıyorum ve şunu görüyorum. Siz, akarken çarpacağı taşlardan korkan bir su gibisiniz. Ortadoğu çalışıyorsunuz ama Ortadoğu'ya gitmiyorsunuz. İslami hareketler çalışıyorsunuz ama kafanız karışmıyor. Yoksulluk çalışıyorsunuz ama öfkelenmiyorsunuz! Siz niye bu kadar Batılıymış gibi yapıyorsunuz Bayan Öztürk? Yabancıymış gibi? Esas şunu söyleyin bana, bu tezi siz niye yapıyorsunuz?" Trabloussi'nin yanına oturdu Deniz. Yırtıcı bir annenin memesini emen yırtıcı bir yavru gibi sokuldu Trablousi'ye. "Bayan Öztürk...Size Deniz diyeceğim. Deniz siz bir melezsiniz. Doğu ile Batı'nın tam ortasından gelen bir melez. Melezlik bir imkan gibi görünüyor ama bir engeldir aslında. Biri olmamanın konforu insanı çok çabuk soysuzlaştırıyor. Siz dünyanın o tarafından gelmiş olmayı unutmaya çalışıyorsunuz sanki?" Deniz başını salladı sadece... [...]

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Portakal Ağacı

Aylardan nisandı. Beyrut portakal çiçeği kokuyordu. Koku o kadar güçlüydü ki kampa kadar geliyordu. Ve annen - hakikaten o dönemde aklını yitirmişti sanırım- bana bile haber vermeden kamptan çıkıp tek başına bu portakal ağaçlarını görmeye gitmiş. Döndüğünde ona ne kadar kızdığım da umurunda değildi, onu ne kadar merak ettiğim de... Son derece kararlı bir biçimde şöyle söyledi: "Portakal ağaçları dikmemiz gerekiyor!" "Niye gerekiyormuş habibti?" diye bağırdım, "Burada insanlar için bile yer yok, ne ağacı?!" "Portakal ağacı dikmeliyiz" dedi, "Çünkü bir çocuk doğuracağım ve karnım büyürken güzel bir şeye bakmak istiyorum."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Tek bir kişiyi dövenler...

Marwan artık ses çıkarmamaya başladığında mütereddit oldu tekmeler. Giderek birbirine bakmaya başladı dövenler. Tek bir kişiyi dövenler birbirine bakmaya başladığında kendilerine gelmeye başlarlar.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Temiz ve yarasız bir ev

İnsanlar bütün bu savaşın ortasında nasıl olup da kliniğe kapanıp, bir şeyler yazıp durduğuma hayret ediyor. Sanırım sana mektup yazmak ruhuma gövdemden başka bir ev kurmaya yarıyor. Temiz ve yarasız... [..] Filipinam, benim ve annenin, sonra da senin hikayen Şatila Kampı'nda başladı. Duvarları etten, sokakları ince enseli çocuklardan, evleri evsizlikten kurulu bu mülteci kampı senin ilk evindi.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Ne mutluluktur, ne de tadıyla meraklandıran bir acı...

Bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. Ne mutluluktur öte yandaki, ne de tadıyla meraklandıran bir acı. Aşk diye buna denir Filipinam. Bir insan bir insanda tekinsiz bir ev görür. Ben annende öyle bir ev, öyle bir kapı gördüm. Ben Hamza, Şatilla Kampında bilinen ismiyle Doktor Hamza. İsmime aldanma, her zaman ufak tefek bir adamdım. Kuru bir iman tahtası! Annen ise sanki tam büyüyecekken annesinin karnından atılmış bir kız çocuğu. İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.