Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Örtünmek

Ayşe güzel kadın, kalçalı. Ve Beyrutta herkes birbirine bakar. Öyle kaçamak değil, durup şöyle uzun uzun. "Röntgenini alırcasına" Ayşe'nin deyişiyle. Hep sinirlendi buna Ayşe. On üç yaşından beri hep tedirgin. Bakmasınlar istiyor, öyle bakmasınlar, başka türlü baksınlar, kendisi görmesin. Yürüsün sokalkarda ve bakışlar yolunu kesmesin. Öyle bakılmayacak bir şekil. Olmadı. Herkes bakar çünkü Beyrutta birbirine. Ve br gün, Hamra'da yürürken aceleyle yerde bir şey gördü. Şey gibi birşeydi. Bir cüce kadın, yerde boncuklar satıyordu. Başı örtülü cüce bir kadın. Herkes ona bakıyordu elbette, boncuklara kimse. Çünkü cüceydi kadıni bakılacak bir şey. Bir cüce kadın niye örtünür ki? Allah için mi? Belki ama daha ziyade bakılmaktan sıkıldığı için olmalı. Bir cüce örtünse ona bakmaktan vazgeçer mi insanlar? Hayır elbette. Ama cücede bir tuhaflık... Sanki artık diyor ki " Bana bakıyorsan bu seninle ilgili, ben kapalıyım, örttüm üstümü. " Bir rahatlık bir özgürlük.. Boncuklar diziyor ağzında iğlerin ucunu ıslata incete... Üstünü örtmüş bir cüce dünyaya karşı "eyvallahsızlık" olarak. Ayna gibi örtü, kim baksa bakışını geri veriyor eline. Sanki cüce değil kadın, başörtülü bir kadın, öylesine bir rahatlık. O Gündü işte Ayşe örtündü. Üstünü örttü. Görünmemek için.Herkesin çok fazla göründüğü bir çağda görünmemeyi seçtiği için. Bu kadar.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!
Neden Altını Çizdim?
Birlikte yaşanan hikayeler, insanları birbirinin evi yapar.

Evim

"Benim evim sensin" dedi, daha çok ağladı. Öğreniyordu. Bizm gibi sabahları ekmek için kalkmayı, suyu iki kez kullanmayı, AK-47 lere ekstra donanım takılırken elde patlayabileceğini ve buradaki insanların tek evinin diğer insanların olduğunu. SAvaş öyle bir yer Filipina, insanların tek evi diğer insanlar. Birini kaybedince bu yüzden sadece birini kaybetmezsin, evin de gider. Bu savaştan gidenler Filipina, evlerini de kaybettiler. Bu yüzden gitmedim ben. Annen de bu yüzden kaldı. Birlikte yaşanan hikayeler, insanları birbirinin evi yapar.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
533
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-07-0665-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can Yayınları
Mütercimi
Saadet Özen
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.

Yorgunluk

Bazen herşey yorar insanı, dinlendirici olanlar bile. Yorucu olduğu için yoranlar; bir de dinlendirmesi gerekirken, sırf bunun için uğraşmayı düşünmek bile yorucu olduğu için yoranlar. Her türlü bunalımın, her türlü acının daha altına yuvalanan ruhsal bitkinlikler vardır; bunlardan sadece insana özgü bunalımlardan ve acılardan kendilerini gizleyebilenlerin haberi olmaz, kendilerine karşı, sıkıntıyı bile başlarından ustaca savacak kadar diplomatça davranmayı bilenlerdir bunlar. Böyle küçülmelerine, dünyaya karşı zırh kuşanmalarına bakarak, kendi kendilerinin bilincine vardıkları bazı anlarda zırhın birdenbire bütün ağırlığıyla üzerlerine çöküvermesine de şaşmamalı, ne de hayatın tersşne bir sıkıntıya, yitirilmiş bir acıya dönüşmesine... İşte o anlardan birini yaşıyorum şimdi ve bu satırları yazıyorsam, en azından hala hayatta olduğumu kendime kanıtlamaya ihtiyaç duyduğumdandır. [..] Yaşamak bana, maddenin metafizik bir hatası gibi geliyor, eylemsizlikten kaynaklanan bir dalgınlık. GÜn içinde oyalanacak bir şey, ben onu tarif ederken, kendimi reddedişimi barındıran boş fincanı benden saklayacak birşey arayamıyorum bile. Hayır, güne bakmıyorum, çökmüş omuzlarımla dışarıda, hüznüme boğulmuş sokakta, insan seslerinin geçtiğini duyduğum ıssız sokakta güneşin parlayıp parlamadığını bilmem istemiyorum.Hiçbir şey bilmiyorum, göğsüm sıkışıyor...

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
533
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-07-0665-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can Yayınları
Mütercimi
Saadet Özen
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.

Sahtenin estetiği

Hayat hayatın dile getirilmesine engel olur.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
533
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-07-0665-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can Yayınları
Mütercimi
Saadet Özen
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.

Uyuyan Suların Madonna'sı...

Yabancılar Ormanında Biliyorum ki uyandım ve hala uyamaktayım. Hayatın verdiği yorgunluktan bitap düşmüş, eskimiş bedenim, vakit henüz erken, diyor. Hafif bir sinir var üzerimde. Nedendir bilmem kendime ağır geliyorum.

Türü
Köşe Yazısı
Sayfa Sayısı
231
Baskı Tarihi
1999
ISBN
975-437-031-1
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
Özener Matbaası
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat

Kurbanlık Koyunun Eti ve Ahlakı

Eğer verdiğimiz hayvanların huyu biraz bize de geçiyorsa, azgınlara koyun eti, aptallara tilki eti, korkaklara aslan eti, sebatsızlara eşek eti, cüretkarlara tavşan eti, sabırsızlara deve eti, vefasızlara köpek eti...Yedirmek lazımdı. Allah'ın kurban olarak koyunu öteki hayvanlara tercih etmesindeki hikmet, bugün, biraz düşünülmeğe değer. Ölüsü dirisinden fazla işe yarayan koyun sanki, tabii ecelden mahrum, kesilmek için yaratılmıştır. Yediğimiz kebapları bir yana bırakın, giydiğiniz yün elbiselerle kimbilir kaç koyun bizi soğuk almaktan koruyor. Allah'ın koyunu kurban etmesi; zalimler kadar mazlumları da sevmediğini mi gösterir? Belki bize şu dersi vermek istiyor. -Hak için mücadele etmezseniz, sonunuz budur! Bugün kestiğimiz kurbanları afiyetle yiyelim; fakat konuşmaktan çekinelim. İnkıraza uğrayan milletlerin koyun gibi hareketsizliğe, düşüncesizliğe, bilgisizliğe ve iradesizliğe, kurban olduklarını düşünelim. Koyunun etini yiyelim, micazını tabakta bırakalım. Yoksa bizi de birgün yerler.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
ISBN
975070347-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can Yayınevi
Mütercimi
İlknur Özdemir
1869 yılının sonbaharında, ünlü Rus yazarı Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, gönüllü bir sürgün olarak yaşadığı Almanya'dan Petersburg'a çağrılır. Ellisine merdiven dayayan, mutsuz ve öfkeli yazar, alacaklılarına yakalanma tehlikesine, gizli polisten korkmasına rağmen sahte bir ad kullanarak döner Petersburg'a. Üvey oğlu Pavel'in gizemli ve beklenmedik ölümüdür dönüş nedeni. Kederli Dostoyevski, çok sevdiği halde uzak düştüğü Pavel'in ölümünün ardındaki sırrı öğrenmeden huzur bulamayacaktır. Oğlunun ölümü intihar mıdır, yoksa cinayet mi?
Neden Altını Çizdim?
son cümle...

Yaşamak

"Fyodor Mihayloviç" diyor Matriyona alçak sesle ve adama bakmadan konuşuyor, "insan ölürken canı acır mı?" Kızın düşüncelerinin nereye yöneldiğini görmek şaşırtıyor onu. "Matriyonacığım" diyor, "Sen ölmeyeceksin! Yatağına uzan, biraz uyu, uyandığında kendini daha iyi hissedeceksin. Birkaç güne kalmadan da okuluna dönersin, doktorun dediğini duydun..." Adam konuşurken kı başını iki yana sallıyor. "Ben kendimden söz etmiyorum ki" diyor, "yani, herhangi biri ölürken canı acır mı?" Kızın ciddi olduğunu anlıyor "Tam o anda mı?" "Evet, tam öldüğün zaman değil de, ölmeden hemen önce." "Öldüğünü anladığında?" "Evet" İçi minnetle doluyor, Matriyona günlerdir kendini ona kapamıştı, kalın kafalı ve çocukca davranmış, öfkeye kapılmış, içinde taşıdığı Pavelin değerli anısını ona anlatmamıştı. Şİmdiyse yine kendisi olmuştu: "Ölmek hayvanlara güç gelmez." Diyor Fyodor mihayloviç,yumuşak bir sesle; "Belki onlardan ders almalıyız. Belki onlar dünyada bunun için bizim yanımızdadırlar, yaşamanın ve ölmenin sandığımız kadar güç olmadığını kanıtlamak için."

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Sel Yayıncılık

Konuşmak

Konuşmayı yeğliyorum, çünkü konuşmak için var olmak, iki kişinin var olması gerekir, yalnız şu rezalet telefon dışında, telefonda bu durumda seslerin yüzleri yoktur.

Türü
Köşe Yazısı
Sayfa Sayısı
231
Baskı Tarihi
1999
ISBN
975-437-031-1
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
Özener Matbaası
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat

Tanrılaştırmak

Bir insan ne kadar büyük, hayranlığımıza ne kadar layık ve ne kadar kamil olursa olsun kusursuz değildir. Tanrılaştırılamaz. Tenkid kabiliyet ve hürriyetinden mahrum Doğu milletlerinde ve Türkiye'de bir insana kayıtsız şartsız hayran olup onu Tanrılaştırmak, tahlil ve tenkid kabiliyetinin yoksulluğundan doğan geri düşüncenin şaşmaz belirtisidir. Hele Tanrılaştırmayı hiç affetmeyen batı medeniyeti ve "Allah'tan başka Allah yoktur" diyen İslamiyet adına bir adamı Tanrılaştırmak ve onu kutsal tanımak, sağcı ve solcu, bütün akidelere aykırı bir geri düşünce alametidir. Önüne gelene tapma huyuna kadar soysuzlaşan bu zihniyet bir Osmanlı şairine şu beyti söyletmiştir: Ne dalkavuk köpekleriz Kimi görsek etekleriz!