Kaosun Denklemi

Kaosun denklemi basitti aslında. Yaşam = Yaşam. Ölüm= Ölüm. Oysa hepimiz kendi denklemimizi kurmanın ve dünyayı ona eşdeğer kılmanın peşindeyiz. Ne aymazlık! Senin içindekini barındıracak derinlikte hiçbir şey yoktur dünyada; ama sen de, yaşamın, ölümün ve bütün düşlerinle, gerçeğin korkunç sonsuzluğunda oylumsuz bir noktadan daha büyük değilsin.

Sayfa Sayısı
339
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-281-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Türkiye'de son zamanda yetişmiş en önemli aydınlardan, büyük filozof Cemil Meriç'in belki de en önemli eseridir. Binlerce sayfanın bilgisini küçük bir kitaba sığdırabilecek kadar usta yazarın ilmek ilmek örgülediği eşsiz bir dantela... Avrupayı, Osmanlıyı, Hind'i ,Çin'i motiflediği bir kanaviçe resmi.. "Bu ülke" de Tagore'dan Kemal Tahir'e..Oradan Said Nursi'ye.. ve oradan da İbn Haldun'a kadar onlarca ismi bulabilirsiniz. (http://www.itusozluk.com/goster.php/bu+%FClke)

Yanılmak

Yanıldığını kabul etmek, yeni bir hakikatin fethiyle zenginleşmektir: Parçadan bütüne, karanlıktan aydınlığa geçiş.

Türü
Dergi
Sayfa Sayısı
325
ISBN
1300-2880-33
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
YKY
Editörü
Ayşe Erdem
Neden Altını Çizdim?
Tek bir alıntıya sığmadığı için üçe bölmek zorunda kaldım.

Wittgenstein

Wittgenstein'i Sevmek için 50 Neden - Roland Jaccard 41 ) Çünkü insanın anlamasına olanak bulunmayan şeyleri sanmasına yol açan felsefi basitleştirmelerden iğreniyordu. 42) Çünkü elli yaşını geçtiği halde; gençlerle korkunç karmaşık kileri yaşayabiliyordu. 43) Çünkü kendi yaşamını düşünmenin ya da düşünmeye çalışmanın, mantık problemlerini çözmekten hem daha zor, hem daha dürüst bir davranış olduğu kanısındaydı. "Bir insan bile olamadıktan sonra, mantıkçı olmak neye yarar?" diyordu kendi kendine. 44) Çünkü başarısız bir keşişti - bu özelliği, yaşamöyküsünü en iyi yazan kişinin gözünden de kaçmamıştı ... Monk'un adına yazgılı bir keşiş. 45) Çünkü Gilles Deleuze'ün öfkelenip başkalaşmasına, savcıya dönüşerek onu felsefeyi katletmekle suçlamasına yol açmıştı. 46) Çünkü Birinci Dünya Savaşı sırasında en tehlikeli görevlere gönüllü olarak katılmıştı. Korkunun, dünya üzerindeki varlığımız hakkında yanlış düşünmemizden kaynaklandığı inancındaydı. Siperlerde Tolstoy'u, Schopenhauer'ı ve Nietzsche'yi okuyordu. 47) Çünkü filozofların sorunlarını, onların düşündüğünden daha çılgın şeyler düşünerek çözebileceğimizi söylüyordu. 48) Çünkü, pozitivizmin en köktenci yuvası olan Viyana Çevresi'ne bir konferans vermek üzere çağrıldığında, dinleyicilere Rabindranath Tagore'- dan mistik şiirler okumayı yeğlemişti. 49) Çünkü ün peşinde koşma özleminin, düşüncenin ölümü olduğu kanısındaydı. 50) Çünkü Norveç'te tek başına iki yıl yaşama kararından sonra onu caydırmaya çalışan Russell'a, akıllı insanlarla konuşarak akıl fuhuşu yaptığı karşılığını vermişti. "Orada karanlıklar içinde kalacağını söyledim," diye anlatıyor Russell, "O da bana ışıktan nefret ettiğini söyledi. Bunun üzerine, ona deli olduğunu söyledim, o da bana: `Tanrı beni zihin sağlığından koru sun!' diyerek karşılık verdi." Wittgenstein, bütünüyle işte bu sözlerdedir.

Türü
Dergi
Sayfa Sayısı
325
ISBN
1300-2880-33
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
YKY
Editörü
Ayşe Erdem

Wittgenstein

Wittgenstein'i Sevmek için 50 Neden - Roland Jaccard 21) Çünkü Wittgenstein ile Thelonious Monk arasında tuhaf yakınlıklar var. Ona da, Monk'a da öykünmeye olanak yok - ikisi de çok karmaşık, çok kendine özgü. İkisi de sessizliğin müzikçisi. 22) Çünkü Ingeborg Bochman doktora tezini onun üzerine hazırladı. 23)Çünkü Iaabelle Huppert, Wernwr Schroder ‘in Malina başlıklı filminde , Wittgenstein’ı konu alan bir ders veriyor. 24)Çünkü Michel Haneke’nin Bir Rastlantının Zamandiziminden 71 Parça başlıklı filmi, doğrudan onun felsefesinden, İngiliz Derek Jarman'ın Wittgenstein filmi de onun özyaşam öyküsünden esinleniyor. 25) Çünkü Freud'u yalnızca bakış açımızı değiştiren biri olarak değil, yeni bir bakış açısı yaratan, modernliğin en büyük estetik tanrılarından biri olarak görüyordu. 26) Çünkü felsefe alanında yarışı kazanan, diyordu, en yavaş koşmasını becerebilen kişidir. Ya da: Varış noktasına en son ulaşan kişidir. "Filozofların," diye yazıyordu, "birbirlerini şöyle selamlamaları gerekir: `Ağırdan al!' " 27) Çünkü, neden felsefe yaptığı sorulduğunda, felsefe yapmanın hiçbir işe yaramadığını, ayrıca, bunu yapmakla insanın kendisinden başka kimse- ye zarar vermediğini, söylüyordu. 28) Çünkü Vazgeçiş Okulu'nun bir başka Schopenhauerci yandaşı olan ve gelip geçenlere cehennemin yolunu soran, ayrıca kendi kendini aldat- maktan korktuğu için itiraflarını yakan Louise Brooks'la aynı ailedendi. 30) Çünkü kötü haberleri her zaman iyi haberlere yeğ tutuyordu -karanlık önsezileri böylelikle doğrulanmış oluyordu- ve Gottfried Keller'in şu cümlesi, en sevdiği alıntılar arasındaydı: "Her şey yolunda gidiyorsa, bunun böyle olması için hiçbir neden olmadığını unutma." 31 ) Çünkü verdiği unutulmaz konferanslardan birinde, Karl Popper'ı uzun bir maşayla tehdit etmişti. 32) Çünkü o olmasaydı, Wittgensteirı'ırı Yeğeni'ni, Thomas Bernhard'ın o başyapıtını tanımamış olacaktık. 33) Çünkü ünlü Mind dergisinde çıkan felsefe yazılarını okumanın saçma olacağını, Street and Smith'in yayımladığı polis romanlarının bu konuda çok daha doyurucu olduğunu ileri sürüyordu.] 34) Çünkü en beğendiği deyişlerden biri şuydu: "O lânet olası şeyi rahat bırak!"; bu deyişi fiyakalı bir abartıyla söylüyordu ve bu sözler yaklaşık olarak, şeylerin olduğu biçimiyle iyi oldukları, bir şeyleri değiştirmeye özellikle kalkışılmaması gerektiği anlamına geliyordu. 35) Çünkü, üniversitede dersini bitirir bitirmez, en yakındaki sinemaya koşup bir western ya da müzikli komedi izliyordu. Her zaman da en ön sıraya oturuyordu. 36) Çünkü felsefe üzerinde çalışmanın, insanın öncelikle kendi üzerinde çalışması anlamına geldiğinin bilincindeydi. İnsan hangi noktaya erişmişse, ancak o düzeyde yazabilir. 37) Çünkü çevresine şunu salık veriyordu: "Bir başkasının derinlikleriyle sakın oynama!" 38) Çünkü şöyle diyordu: "Avaz avaz saçmalamak seni özellikle utandırmasın! Dikkat edeceğin tek şey, kendi ağzından çıkan saçmalıklar olmalı!" 39) Çünkü üniversitede yapılan felsefe eğitimini hor görüyor ve orada "dürüst bir çalışma yapılabilmesinin mucize olduğunu" söylüyordu. 40) Çünkü söylemlerindeki göz boyama oyununa direnmekte uzmandı. Diogenes, soytarıların dilini kullanarak filozofların dilini çürütmüştü; Wittgenstein'in da bizim felsefi şişinmelerimizin altına yerleştirdiği odunları tutuşturdu. Roland Jaccard

Türü
Dergi
Sayfa Sayısı
325
ISBN
1300-2880-33
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
YKY
Editörü
Ayşe Erdem

Wittgenstein

Wittgenstein'i Sevmek İçin 50 Neden -Roland Jaccard 1 ) Çünkü dikiş tutturamamış aristokrat rolünü benimsemişti. 2) Çünkü hiçbir zaman Heidegger gibi "Heil Hitler" yazmamış, Sartre'ın yaptığı gibi Komünist Partisi'nin kuyruğuna yapışmamıştı. 3) Çünkü dostluğa inanıyordu. Bir dost, diyordu, anlamsızlık alanında birlikte kilometrelerce yol alabileceğiniz biridir. 4) Çünkü, kendinden nefret etmenin sıkıntılı ve başarısızlığa yargılı peygamberi Otto Weininger'in hayaleti, yaşamının sonuna kadar ona eşlik etti. 5) Çünkü onu Avrupa'nın en zengin insanlarından biri yapan aile mirasını geri çevirdi. 6) Çünkü yaşamının son yıllarında öğrencilerine pek ender olarak verdiği ahlak derslerinden biri şuydu: "İnsan, kafasının içini boş şeylerle doldurmamalı." 7) Çünkü birinin çıkıp, entelektüel dünyanın Augias ahırlaı-ını temizlemesi gerekiyordu. Wittgenstein, bu işi yapmak için kendisinin seçilmiş olmasına her zaman şaşırmıştı . 8 ) Çünkü Bertrand Russell ona, bir Dünya Barış ve Özgürlük Örgütü kuracağını haber verdiğinde, Wittgenstein bıyık altında gülmüştü. "Öyle sanıyorum ki, demişti bunun üzerine Russel, siz kendi adınıza bir Dünya Savaş ve Kölelik Örgütü kurmayı yeğlerdiniz." Wittgenstein bu düşünceye ateşli bir biçimde katılmıştı: "Evet, ben daha çok böyle bir örgütü yeğlerdim!" 9) Çünkü felsefenin hiçbir düşünce toplumunun yurttaşı olmadığını ileri sürüyordu. Hatta Wittgenstein'ı filozof yapan, bu köktenci tuhaflığıydı. IO) Çünkü Tractatus logico-philosophicus'u yayımlayan editöre, o~Okuduklarından hiçbir şey anlamayacak olan okurun kinini kusabilmesi için, kitabın sonuna on-on iki boş sayfa eklemesini önermişti. Ayrıca yıldız falına inananların, yıldızların kendisi hakkında ne söylediğini öğrenmelerini sağlamak için, kitabın kapağına doğum tarihinin ve saatinin konmasını da istemişti... 11) Çünkü onun ülküsü, bir dilbilgisi damlasının içinde bir felsefe bulutu yoğunlaştırmaktı. 12) Çünkü kendi kendine sürekli şu soruyu soruyordu: Yalnızca belli bir yeteneği varsa ve bu yetenek de yok olmaya başlamışsa. insan ne yapabilir? En iyisi, bu yetenekle birlikte yok olmak değil mi? 13) Çünkü prostat kanserine yakalandığını öğrendiğinde, üzüldüğü şeyin bu tanı değil de, doktorunun ona, bu hastalığın kesin olarak tedavi edilebileceğini söylemiş olmasıydı. "Yaşamayı sürdürmeye hiç de hevesli değilim," cevabını yapıştırmıştı ona. 14) Çünkü şöyle diyordu: "Benim düşüncelerim, İngiliz garlarında bilet gişelerinin üzerine yapıştırılan şu afişe benzer: "Bu yolculuğu ille de yapmanız gerekiyor mu?" Bunu okuyan birinden şöyle bir cevap beklenebilir: "İkinci kez düşünecek olursam, hayır." 15) Çünkü yaşamı boyunca hiç kravat takmamıştı. 16) Çünkü atom bombasını acı fakat sağaltıcı bir ilaç olarak görüyordu. 17) Çünkü Schopenhaueı-'a sadık kalarak, çocuk yapmanın suç olduğunu düşünüyordu ve kendisine tutkun bir genç kıza bir gün, bunun gerçekte bu sefil dünyaya yalnızca bir varlık daha bırakmaktan başka bir işe yaramayacağını söylemişti. Ayrıca, insanların bu dünyada çok uzun süre yaşadıklarını düşünüyordu. 18) Çok günah işlediğinin ve bu günahların hiçbir şekilde bağışlanmayacağının bilincindeydi. Onun gözünde Tanrı acımasız bir yargıçtı; Tanrı'yı başka türlü düşünemiyordu. 19) Çünkü her türlü felsefi kanıt getirmenin sıradan bir edim olduğunu düşünüyordu. Russell'a itirafta bulunarak, bir çiçeği çamurlu elleriyle kirletmek istemediğini söylemişti. 20) Çünkü kendine şu soruyu soruyordu: "Şimdi, geçmiş olduğu zaman nereye gidiyor ve geçmiş nerede?" İşte, diyordu,felsefede insanın başına en çok dert açan sorulardan biri.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
Eylül 2006
ISBN
978-975-14-1150-1
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Remzi Kitabevi
Editörü
Öner Ciravoğlu
Sabahattin Ali'nin Romanı
Neden Altını Çizdim?
Anlatılan hadise 26 Nisan 1944'te yaşanıyor.

İstiklal Marşı'nın Faideleri

Güvenlik güçleri göstericileri dağıtmaya kalkınca olayar çıktı. Bu durumlarda gençlerin uyguladıkları taktik İstiklâl Marşı'nı söylemekti . Onlar marşa başlar başlamaz polis "hazır ol"a geçiyor ve saldırganlar yan sokaklara dağılıyorlardı. Ama polis saygı duruşundayken başka bir grup polisin arkasından dolanarak yürüyüşe devam ediyordu.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Babamın Göz Yaşları

Cidde göründükten sonra, babamın, vapurun güvertesinde namazda secdeye gittiği zaman hıçkıra hıçkıra bir ağlaması vardır ki, hayalimden silinmez bir manzaradır. Peder o sırada elli yaşını geçmişti. Hicaz'a ilk defa geliyordu. Çünkü o yıkarda hac ve umre, Müslüman Türk'e devlet eliyle yasaklanmıştı... Hac unutulmuş, Türk'ün hacca umreye gidebilmesi hayal olmuştu. Türkiye'den hacca tâ 1947 yılına kadar resmen izin ve pasaport alarak hiç kimse gidememiştir. Türkler, İslâm dünyasından herşeyleri ile koparılmıştır... Yazısı, tarihi, mazisi, takvimi, kıyafeti, kanunu, cuması ve ezanı ile Türk, diğer Müslüman kardeşlerinden koparılmıştır... Türk'ün Müslüman ecdadı kötülenir, Fatihlerin türbelerine zincirler vurulurken, Cengizler, Attilâlar, Meteler övülmüş, bunların heykelleri dikilmiştir. İşte o mahrumiyetlerin içinden sıyrılıp da Cidde sahillerine kadar gelebilmiş olan bir Müslüman'ın duygularını, babam, secdede hıçkıra hıçkıra ağlayarak göstermekteydi.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Bir Facianın Hikayesi Cemil Meriç`in artık basılmayacak bir eseridir. Kitabın basılan ve basılacak olan diger kitaplara dercedildigi, edilecegi söylenmektedir. Meriç`in mirasının eksiksiz ve aslına uygun olarak okuruna ulastırılabilmesi için internetin sundugu imkanları kullanmak zaruri hale gelmistir. Kitabı bilgisayara aktardıktan sonra orjinalinde bulunan imla, gramer ve tüm baskı, dizgi hataları editörümüz tarafından kitabın aslıyla karsılastırılarak yeniden tashih edilmis, düzeltilmistir. Editörümüzün hassasiyeti ve titizligi kitabın yayımlanma sürecini geciktirmistir.
Neden Altını Çizdim?
Böyle vurucu cümlelere, böyle müessir sözlere kolay rastlanmaz...

Manzara-i Umumiye

Zavallı şair... Bülbül hamûş, havz tehî, gülsitan harab diye inliyordu. Ne bülbül kaldı, ne havz. Toplum zıvanadan çıkmış. Cinayet cinayeti kovalıyor. Akıl susmuş ve mefhumlar cehennem! Bir raks içinde tepinip duruyor. Sloganlar yönetiyor insanları. İdeolojiler yol gösteren birer harita değil, idrâke giydirilen deli gömlekleri. Aydın dilini yutmuş; namlular konuşuyor. Bir kıyametin arifesinde miyiz acaba? Dünyayı Şeytan mı yönetiyor? Düzeni büyücüler mi bozdu? Bu kördüğümü çözecek İskender nerede? Tarihlerin tanımadığı bir tahrip cinneti karşısındayız. Sosyal bir kuduz veya kanser. Bu sinsi, bu kancık, bu sürekli boğazlaşmaya anarşi demek hata. Anarşi saman alevi gibi yanıp söner. Her ülkede, her çağda, her düzende belirebilir: fitne, fesat, kargaşa. Anarşizm desek düpedüz münasebetsizlik. Anarşizm, bir dünya görüşüdür. Tutarlı bir felsefesi, gözüpek havarileri, ölümle alay eden kahramanları vardır. Anarşizm, hürriyet aşkıdır; insanın asaletine ve yüceliğine inanıştır; tek kusuru hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve gerçekleşemeyecek olması. Anarşizm Avrupa’nın rezil ve yalancı medeniyetini yokedip bahtiyar bir çağın yaratıcısı olmak hülyâsıdır.