Sayfa Sayısı
320
Baskı Tarihi
Aralık 2015
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-605-171-161-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa
"Bu kitap, 2003-2007 yılları arasında yaşanan ve kamu yönetiminde yeniden yapılanma projesi ekseninde dönen olayları, değişim sürecini, siyasî çıkarlar ve güç mücadelesi yapılırken ülkemizin geleceğinin nasıl göz ardı edildiğini hikâye ediyor. Bir bütün olarak başlatılan değişim programının bir parçası olan Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi'nin öyküsünü ve projenin yürütülmesi sırasında karşılaşılan olayların perde arkasını anlatıyor.

Yeniden yapılanma kurulu ile değişim!

Süreç gerçekte kişi, kurum ve toplumun kendi değişimidir. Kişi veya kurum olarak sorunu görmek ve çözüm için başkalarının değişimini beklemek doğru bir yaklaşım olamaz. Çünkü hiçbir plan ve çaba, mükemmel bile olsa, başkasının değişimini başaramaz. Ayrıca insanların böyle bir hakkı, yetkisi veya kabiliyeti olamaz. Çünkü sorununu göremeyen veya sorununu kabul etmeyen kişi veya kurumlar da değişime hazır değildir. Değişimin başlangıç noktası kişinin veya kurumun mevcut durumunun problemli olduğunu kabul etmesidir. Bu nedenle reform süreci bir başkasını değiştirmeyi değil kendi değişimini planlamalıdır. Değişimin özü, kendi değişiminin reçetesini uygulamaktır. Bu nedenle teorik olarak Türkiye’deki yeniden yapılanma projesinin merkezden uygulanması düşünülmedi. İdeal bir model olarak “Temel Kanun” hazırlandı ve bunun her kurumun kendi değişimini gerçekleştirmesi için rehber oluşturacağı varsayıldı. Başka bir ifadeyle, birçok ülkenin takip ettiği reform kurumu açmak yerine, ülkemizin özellikle psikososyal niteliği göz önüne alınarak idealist bir düşünceyle herkesin kendini değiştirmesi beklendi. Bu açıdan, “Yeniden Yapılanma Kurulu” rehber düzenlemeleri ve temel yapısal düzenlemeleri çalıştı.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
253
Baskı Tarihi
Eylül 2009
ISBN
978-975-253-978-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Emine Eroğlu
Modern(leşmiş) okur-yazarların katı reflekslerinin aksine Hilmi Yavuz, şiirsel-düşünsel serüveninin başından beri çokyönlü okumalarıyla, kendine özgü bir yol üzerinde yürüyerek, özellikle tasavvuf irfanından devşirdiği birikimi ve inşa ettiği duyarlılığı hem şiiri hem de düzyazıları açısından temel bir kaynak haline getirmiştir. İslam’ın Zihin Tarihi de şiirden felsefeye, tasavvuf irfanından siyasete geniş bir ilgi alanına ilişkin tecessüsünü dersleriyle, söyleşileriyle ve yazılı tanıklıklarıyla dile getiren Hilmi Yavuz’un İslam üzerine yazdığı makalelerden oluşuyor.

İslam Terakkiye Mani midir?

”İslam terakkiye mani midir?" Soru, bu ifadeyle ilk kez 1883’te Fransız düşünür Ernest Renan tarafından Sorbonne’da verilen bir konferansta dile getirilmiştir. Konferansın konusu, İslam'ın terakkiye (ilerlemeye) mani olup olmadığı meselesiydi. Renan'ın söylediklerinin önemi, söyleminin, Batı’nın İslam konusundaki düşüncelerine bir tür kaynaklık edecek doğrultuda sözler oluşundadır. İslam’ın terakkiye engel bir din olup olmadığı meselesi, genellikle İslam'da Orta Çağ’da ’içtihad kapısının kapanması’yla ilişkilendirilir. Bu görüşe göre ’kapı'nın kapanması, İslam’da ilerlemenin, dolayısıyla da modernleşmenin önünün kapanması demektir. Renan ise söz konusu konferansında İslam’ın terakkiye mani olduğunu ileri sürerken, terakkiden anladığının bilimsel düşünce olduğunu açık seçik ortaya koymayı ihmal etmemiştir. Ona göre İslam'ın terakkiye mani olması, İslam toplumlarında bilimsel düşünce üretiminin olanaklarının bulunmayışındandır. Bir başka deyişle, bilimsel düşünce İslam’da mümkün değildir, zira İslam bilimsel düşünce üretimine olanak vermeyen birtakım koşulları dayatmıştır. Renan'ın söz konusu konferansta söylediği bazı sözler, başta Cemaleddin Afgani olmak üzere kimi Müslümanları tedirgin etmiştir. Afgani, bu konferanstan hemen sonra Le Monde gazetesinde yayınlanan bir mektubunda, Renan'a bazı eleştiriler yöneltmiş, o da bunun üzerine yanıt olarak yine aynı gazeteye bir açıklama göndermiştir. Renan bu açıklamada konferanstaki sözlerini, yani İslam’ın mahiyeti icabı bilimin gelişmesine engel olduğu konusundaki düşüncelerini tekrarladıktan sonra, şöyle diyor: ”Ben bütün Müslümanlar cahildir, cahil kalacaklardır demedim; İslamiyetin ilme büyük engeller çıkardığını, idaresi altında bulunan ülkelerde beş—altı asırdan beri ilmi yok ettiğini söyledim. Müslümanlar, Müslümanlığa dayanarak kalkınamazlar. Müslümanlığın zayıflaması sayesinde kalkınabilirler. İslamiyetin ilk kurbanları Müslümanlardır. Müslümanı dininden kurtarmak, ona yapılabilecek en büyük iyiliktir.” Terakki ya da günümüz terimiyle ilerleme kavramının da Renan’da, modernleşmeyle eş anlama geldiği düşünülürse, onun, modernleşmeyi bir nevi pozitivist bir zihinsel arka plan üzerinden okuduğu rahatlıkla öne sürülebilir.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır. Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.

Denge...

İslâm’ın anlamını değiştirip, din adına dine ve alimlerine karşı çıkmanın bu boyutlara ulaştığı bir ortamda, İslâm’a yeni girmiş ve onun ne olduğunu bütün boyutlarıyla bilmeyen, bunun yanısıra kendilerine bildirildiği kadarıyla, Allah’ın insana yüklediği sorumlulukları da üstlenmek istemeyen, istedikleri gibi yaşama eğilimindeki halk kitleleri, İslâm’ın gerçek temsilcilerine değil, Bâtın Ehli’ne sığınmayı tercih ederler. Bunların bulunduğu tekkelere, zaviyelere, hankâhlara yönelir, oralarla irtibat kurarlar. Böylelikle sorumluluğun olmadığı ancak psikolojik tatmin sağlayıp kurtuluşu garantileyen(!) yapıda yer almayı yeterli görürler. Sonuçta müslüman coğrafyasının her yerinde tekke, zaviye, hankâh adı altında faaliyet yürüten birimler oluşup, çığ gibi çoğalırlar,131 Buralarda faaliyet yürüten kişiler ise, zamanla Kültür Islâmı’nın temel taşları haline gelirler. Ancak İslâmı parçalar halinde düşünüp sadece kendi istedikleri yöne ağırlık vererek, İslâm’ın kendi ifade ettikleri biçimde anlaşılması gerektiğini söyleyenlerin sadece süfîler arasından çıktığını düşünmek yanlış olur. Bunların yanısıra aklı yüceltip, tek ölçü haline getiren, akla uygun olanı hakikat kabul edip, uygun olmayanı tevil eden kelâmcılar da Kültür İslâmı’nın oluşumunda önemli fonksiyon üstlenirler. İslâm Filozofu olarak tanınan ve itaat edilip, bağlanılacak tek kişi olarak herhangi bir Yunan Filozofu’nu gösteren kişiler ise dinin, Peygamberin getirdiği şekliyle sembolik olduğunu, Vahiyde ifadesini bulan kavram ve nitelemelerin gerçek olmadığını iddia ederler. Onlar böylelikle hakikatın sadece akılla elde edilen olduğunu, çünkü dinin bile aklı övdüğünü ifade ederler. Halbuki bunlar delil olarak ileri sürdükleri dinin sembolik ve halk için olduğunu ifade etmişlerdi.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
228
Baskı Tarihi
şubat 2005
ISBN
975-7270-02-4
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
im yayınları
Editörü
ibrahim emir
Mütercimi
Erkıl Günur

Devrim Değişiklik Demek

Gelişme halindeki devrimci bir harekete katılan kişilerden birçoğunun, bu harekete kendi hayat koşullarında meydana gelmesi muhtemel büyük bir değişikliğin çekiciliğiyle katıldıkları herkesçe bilinen bir gerçektir. Devrimci bir hareketin bireyin yaşamında değişiklik yaratan bir araç olduğu açıkça bellidir.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
128
Baskı Tarihi
2009
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Parıltı Yayınları
Editörü
Murat Kartal
"Ahmet Haşim'in ince, zarif, nükteli, sanatlı, işlenmiş, kadife gibi yumuşak ve açılmış çiçekler gibi olgun nesrini methetmek için ne söylense az gelir. Ekseriyetle pek zeki ve bazen de için için alaycı olan bu nesir hakikaten ne güzeldir! Ahmet Haşim bunlarla 'Bize Göre' hisler ve fikirler yazmıştır... Hatırlıyorum, Ahmet Haşim, İkdam'da bir 'Bize Göre' parçasının fikrinden ve kalbinden sızdıra sızdıra bütün yarım gününü geçirecek, akşama doğru bitirir ve imzalardı. En evvel, yazdıklarını birer birer herkese, İkdam'ın her yazarına ve her gelen misafirine okurdu.

KÜRK

Bu moda o kadar yayılmış ki, şimdi kastor mantosu olmayan hanımın, hiç olmazsa kedi veya fare derisinden bir kürkü olması gerekiyor. Tırnaklarını uzatıp sivrilten ve vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadın, belli ki bir hayvana benzemek için uğraşıyor.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
228
Baskı Tarihi
şubat 2005
ISBN
975-7270-02-4
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
im yayınları
Editörü
ibrahim emir
Mütercimi
Erkıl Günur
Neden Altını Çizdim?
Yazar ne kadar isabetli tespitler yapmış!

Hayatlarını tamiri imkânsız şekilde kötü bulanlar

Hayatlarını tamiri imkânsız şekilde kötü bulan kişiler, kişisel yükselmede değerli bir amaç bulamazlar. Şahıslarına ait mesleki bir imkân, onlarda büyük bir çaba doğurmaz. Onlar için kişisel ilerleme kötü, kirli ve çirkindir. Kendi çıkarları uğruna yapacakları her iş, onlara göre, verimsiz olmaya mahkûmdur. Kökü kendi içlerinde olan hiçbir şey iyi ve yüce olamaz. Onların en içten gelen arzuları yeni bir hayattır -yeniden dünyaya gelmek gibi veya buna imkân olmadığına göre- kutsal bir amacın kimliğini kişiliklerine katmak yoluyla yeni bir güven, umut, değer ve övünme duygusuna sahip olmaktır. Aktif bir kitle hareketi onlara her ikisini de vaat eder. Eğer bu kişiler kitle hareketine aktif olarak katılırlarsa, hareketin kolektif bünyesi içinde yeni bir hayata kavuşmuş olurlar; sempatizan durumunda kalsalar bile yine de hareketin mücadeleleri, başarılan ve ideallerinin birer taraftan olarak kendilerine güven, amaç ve övünme duygusu oluştururlar.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Mustafa Sabri, Sadık Sabri ve Mustafa Kemal

Balkan Harbi'nde, Fethi Okyar ile Mustafa Kemal'in idaresindeki 20 bin kişilik bir ordunun düşmana teslim olması hadisesinin tetkiki için, Erkân-ı Harp Dairesi tarafından, Sadık Sabri Bey vazifelendirilmiş... Kendisi, bunu şöyle anlatırdı: Bütün gece gittim. Sabah olurken karargâha vardım. Fethi Bey dışarda geziniyordu. "Fethi Bey, ne oldu yahu! İstanbul çalkalanıyor. Herkes hayret ve dehşet içinde. Ne oldu?" Fethi Bey, "Mustafa Kemal içeride, cevabı ondan alın." dedi. Çadıra girdim. Baktım, Mustafa Kemal tıraş olmuş, saçlarını tarıyor. İkisini de karşıma aldım. Sual, cevap... İfadelerim yazdım. Bana söylediklerinde, teslimi haklı gösterecek bir sebep bulamadım, göremedim. Raporumda bunu belirttim ve muhakeme olunmaları gerektiğini ifade ettim. Kendilerini alâkasızlık, dikkatsizlik ve yetersizlikle itham ettim. Veliahd Vahdeddin ve Mustafa Kemal Sadık Sabri Bey, Mustafa Kemal hakkında yaptığı ikinci tahkikatı da şöyle anlatırdı: Sultan Vahdeddin'in veliahtlığı sırasında, bir Avrupa seyahati vardır. Bu yolculuk sırasında, yaver olarak, yanında Mustafa Kemal bulunmuş. Vahdeddin, İttihatçılara muhalif, onları sevmez ve yaptıkları, güttükleri siyaseti tasvip etmez. Mustafa Kemal, hazırlıklı, bütün seyahat boyunca, İttihatçıları tenkit etmiş, veliahdın nabzına göre şerbet vermeyi bilmiş. Vahdeddin, o böyle konuştukça: "Aman Paşa hazretleri, siz şimdiye kadar neredeydiniz? Sizin gibi aklı başında, İttihatçılara aldanmamış bir zabiti, ben ilk defa görüyorum..." dermiş. Paşa'yı, hanedana âşık, büyük dost, büyük kurtarıcı gibi kabul etmiş. Kendisi 1918 yık Temmuz ayında tahta oturunca, mağlubiyet sonrası, Anadolu'daki kuvvetleri toparlayıp idaresi altına alacak bir paşayı yollamak istemiş ve tabii olarak, Mustafa Kemal'i hatırlamış. Padişahın, Mustafa Kemal'i Anadolu'ya göndereceği belli olunca, Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Paşa'nın, her ne kadar aleyhlerine de konuşsa, eski İttihatçılığı, komiteciliği de bilindiğinden, tanıyanlardan araştırmak istemiş... Şeyhülislâm Efendi ile eskiden tanışırdık. Mustafa Kemal için tahkikat yapmamı arzu etti. Gerekli araştırmayı yaptırdım, soruşturdum. Bunu Şeyhülislâm'a bildirdim. O da, kendi kanaati ile birlikte durumu padişaha arz etmiş, ama dinletememiş. Sonra biliyorsunuz, olanlar oldu. Mustafa Kemal Paşa'yla ilgili, biri askerî diğeri siyasî iki tahkikatım da onun aleyhine neticelenmişti. Bunları o da çok iyi biliyordu. Eh, artık, onun herşeye hâkim ve sahip olduğu bir devirde, benim Türkiye'de kalmam tabii mümkün olamazdı. İşte ben de kendiliğimden ihtiyar-ı gurbet eyleyip, buralara göç ettim. Ne yapalım, takdir...

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
228
Baskı Tarihi
şubat 2005
ISBN
975-7270-02-4
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
im yayınları
Editörü
ibrahim emir
Mütercimi
Erkıl Günur
Neden Altını Çizdim?
Nefis aforizmalar...

Aforizmalar

Kutsal bir amaca iman, bir dereceye kadar nefsimize olan inancın kaybolmasından doğan boşluğu doldurmaktadır. Bir insanın kendi mükemmelliğine olan inancı ne kadar zayıfsa, ulusunun, dininin, ırkının veya inandığı kutsal amacın mükemmelliği yönündeki iddiası da o kadar güçlüdür. Bir insanın işi meşgul olunmaya değerse, o insan muhtemelen kendi işiyle meşgul olur. Fakat, işini meşgul olmaya değmez buluyorsa, kişi aklını kendi anlamsız işinden ayırarak, başkalarının işiyle iştigal eder. Başkasının işiyle meşgul olmak şu şekillerde ortaya çıkar: Dedikodu yapmak, kirli çamaşırlar aramak ve başkasının işine burnunu sokmak ve ayrıca yerel, ulusal ve ırksal konulara aşın ilgi göstermek. Böylece kendinden uzaklaşan kişi, ya başkasının sırtına biner ya da onunla gırtlak gırtlağa gelir. Başkalarına karşı kutsal bir görevimiz olduğu düşüncesiyle içimizi yakan inanç, aslında boğulmakta olan nefsimizin en yakında yüzen can yeleğine tutunması gibidir. Elimizin yardım etmek için uzanması gibi görünen hareket, genellikle aziz canımızı kurtarmak üzere tutunmak için elimizin uzanmasıdır. Kutsal görev ortadan kaldırılırsa geriye zayıf ve anlamsız bir hayat kalır. Hiç şüphe yok ki, ben merkezli hayatımızı bencil olmayan hayatla değiştirmek yoluyla nefsimize karşı büyük bir saygı kazanırız. Bencil olmamanın verdiği gurur, en alçak gönüllüler için bile sonsuzdur. Bir kitle hareketinin en güçlü çekiciliği, kişilerde geleceğe bağlı umut yaratmasıdır. Bu çekicilik, özellikle gelişme düşüncesiyle dolu olan bir toplumda daha etkindir. Gelişme düşüncesine sahip kişiler için yarına ait bir umut beslenemediği takdirde, yaşanacak hayal kırıklığının etkisi de daha şiddetli olacaktır.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
228
Baskı Tarihi
şubat 2005
ISBN
975-7270-02-4
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
im yayınları
Editörü
ibrahim emir
Mütercimi
Erkıl Günur

Değişim Motoru Olarak Umut

Bir ülkeye veya dünyaya yeni düzen vermek isteyenler, bunu hoşnutsuzluğu körüklemek veya hedeflenen değişikliğin doğru ve yararlı olduğunu göstermek veya halkı yeni bir hayata zorlamak yoluyla başaramazlar. Bunu başarmak için, geleceğe ait büyük umutların nasıl alevlendirileceğini ve alevin nasıl körükleneceğini bilmeleri gerekir. Ortaya atılan umudun şekli önemli değildir; bu ahiretteki cennet olabileceği gibi, dünya cenneti, yağmacılık, hesapsız servet, efsanevi başarı ve dünya egemenliği de olabilir.

Psikoloji ve çözüm

"Psikoloji bilimi sayesinde gizli maksatlarımızı deşifre ediyorlar. Psikoanalitik yöntemler hepimizin ipliğini pazara çıkardı sonunda. Hah ha. Oysa psikoloji dedikleri nedir? Bilim midir? Psikoloji çözüm sunmaz ki, sadece sorunu söyler. sen delisin, der adama; obsesif deli. Tamam da kardeşim, iyileştirsene beni. Kusura bakma, nasıl iyileştireceğimi bilmiyorum. Ama bildiğim şu: sen delisin. Hoppalaaa!"