Türü
Roman
Sayfa Sayısı
430
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-975-263-951-5
Baskı Sayısı
11. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Mütercimi
Mahmut Kıratlı
Usta yazar Meşa Selimoviç’ten otuz değişik dile çevrilmiş, önemli edebiyat ödüllerine layık görülmüş bir başyapıt… Boşnak yazar Selimoviç’in 1967′de yayımlanan Derviş ve Ölüm adlı romanı, değişik dönemlerde birçok eleştirmenin inceleme konusu edindiği, ayrıca geçtiğimiz yıllarda bir Türk-İtalyan ortak yapımı ile sinemaya da aktarılmış olup otuz değişik dile çevrilmiş ve birçok önemli edebiyat ödülüne layık görülmüştü.

"Kalem tutan elim uyuşmuş. Hafifçe öksüren mum, kıvılcımlar saçarak ölümden korunmaya çalışıyor...

İşte, tavandan güvercin sesleri geliyor, günlerdir testiden boşanırcasına yağan yağmur yüzünden saçak altlarından dışarı çıkamayan hayvancıklar ötüşleriyle henüz doğmamış olan günün haberciliğini yapıyorlar. Kalem tutan elim uyuşmuş. Hafifçe öksüren mum, kıvılcımlar saçarak ölümden korunmaya çalışıyor ve ben uzun satırlar içinde düşüncelerin işaretleri olan harflere bakıyor, bir türlü akıl erdiremiyorum; düşünceleri öldürdüm mü, yoksa canlandırdım mı diye.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
186
Baskı Tarihi
2011
ISBN
9786353219900
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Çıra Yayınları
Editörü
Bahadır Karahan
İslâm dünyasının çağdaş düşünce sorunları nelerdir? Bu sorunları doğru anlamak ile modern dünyanın İslâm olgusunu kavrayıp anlamak arasında dolaysız bir bağ vardır. Bu kitabın amacı, giderek önemini ve ciddiyetini artırmakta olan bu konuya belli bir açıklık getirmektir. Ancak oldukça güç ve karmaşık bir konuyla karşı karşıya olduğumuzu belirtmeliyiz.
Neden Altını Çizdim?
Tüm peygamberlerin köktenci olması konusunda hemfikir olsam da yazarın Hz İsa'ya atfedilen sözü, onun aslında oldukça köktenci bir anlamla söylediğine dair yorumu zorlama geldi.
Bir de Ali Bulaç'ın 1995'ten bu yana (özellikle de son İslamcılık ve köktencilik tartışmaları çerçevesinde) dilinin uğradığı değişime işaret etmek açısından "zamanlaması manidar" bir paylaşım diye düşündüm.

Bütün peygamberler köktencidir...

"Hristiyan kaynaklarındaki kayıtlara göre Hz İsa'ya Ferisiler gelip ellerindeki parayı göstererek "Sezar'a vergi verelim mi?" diye sorar. Hz İsa, parayı eline alır, üstündeki Sezar resmine bakar ve onlara "Tanrı'nın hakkı Tanrı'Ya, Sezar'ın hakkı Sezar'adır der. (MArkus, 12:13; Matta 22:15; Luka 20:25) Bu ricayet doğruysa bile özünde devrimci ve köktenci bir öz taşımaktadır. Çünkü Hz İsa, Roma'nın kurulu düzenine başkaldıran br önder olarak, eniş halk yığınlarına eğer siz üstünde Sezar'ın resmi basılı bulunan parayı kullanıyorsanız, Roma'nın ve Sezar'ın düzenini de onaylamışsınız, demek istemektedir. Madem ki Roma'nın ve Sezar'ın gücünü kabul ediyorsunuz, maddi hayatınızı onun para isteminin sağladığı mübadele ile sürdürüyorsunuz, bu durumda Sezar'ın sizi köle kılma, sömürme ve baskı latında tutma hakkı vardır. Tanrı'nın da sizi bu azaba uğratma hakkı vardır. Öyleyse her iki hakka da saygı gösterin. Kaldı ki, Ferisilerin amacı, Hz İsa'yı Roma'ya karşı suçlu duruma düşürmekti. Görülüyor ki bu olay, - eğer doğruysa- hiç de öne sürüldüğü gibi Hz İsa'yı ikilemci ve uzlaşmacı kılmaz; tam aksine uzlaşmadan yana olmayan köktenci biri olarak gösterir. Bir peygamber olarak Hz İsa'dan başkası da beklenemezdi."

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Cemil Meriç'in meşhur eseri
Neden Altını Çizdim?
Sağ ve sol Cemil Meriç için ne demekti daha yakından görmemiz için çizdim.Cemil Meriç için sağ-sol görüşü bugün içinde geçerliliğini korumakta,benim için. Bu yazı devamında üçüncü bir yolu seçen münzevî aydınlardan bahsetmekte kendisini de katarak. Bu aydınlarımızın meselesi ise bu iki düşman arasında hareketlerini nasıl ayarlayacaklarıdır. Peki Cemil Bey ne diye suçlanmakta bu üçüncü yolu seçerek? İhanet ile..

Sağ, sol

Sağ adı verilen bedbaht topluluk solun kusuntuları ile yaşar..Misafirler gittikten sonra döküntüleri yalamaya gelen bedbaht bir sokak kedisi. Kendine mahsus hiçbir fikri, daha doğrusu hiçbir fikri yoktur. Batı dili bilmez. Osmanlıca bilmez. Ebediyyen vesayet altındadır.Huysuzluğu intibaksızlığından gelmektedir. İntibaksızlığı tembelliğinden. Sağın cilasını kazıyın, altından kıskançlık çıkar.Üzümle tilki hikayesi. Sol, papağandır.Öğretilenleri tekrar eder. Topaldır, koltuk değnekleriyle yürür. Hareket etmek için mutlaka bir batılıya muhtaçtır. Dost olmanız için dilini konuşmanız lazım. Dilini, yani seçtiği pirin, mürşidin dilini.Sembollere ve sloganlara mahpustur. Reçete ister..

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Cemil Meriç'in meşhur eseri

İsmet Özel

Sekinetten çok, meskenete benzeyen bir durgunluk. Sönmüş bir yanardağ mı, herhangi bir kaya parçası mı, bilemiyorum. Ayırıcı vasfı: müeddep olmak. Özel, 12 Mart öncesinin şımartılmış bir şairi, eski bir Marksist. Marksizm’den İslamiyet’e atlamış. Entelektüel bir tecessüs mü, dar bir dünyadan müphem hudutları meçhul ufuklara taşmak ihtiyacından mı, bilmiyorum. İbn haldun konferansımı dinlemek için Ankara’dan İstanbul’a geldi. Kısa sürdü balayımız. Bir miktar sekreterliğimi yaptı. Aliénation üzerine yazıları çıkıyordu. Spekülasyonlarına muhteva kazandırmak için Calvez’vi okuttum. Anlamıyordu. Hayli tercümeler yaptım. Tape edecekti, isteksizliği yüzünden Calvez’yi bıraktık. Belki daha cazip gelir diye Lamennais’yi çıkardım sahneye. İki üç seans dayandı. Aramızda buzlar vardı. Eski şair, mutlak hakikati bulmuştu. Ben, arayış içinde idim. bununla beraber oldukça müsamahakâr davrandı. Yeni devir’de iki yazısına konu oldum. Sonra, geldiği gibi kayboldu. Hayal kırıklığına mı uğramıştı, bilmiyorum. Siyasal bilgilerden dil-tarih’in Fransız filolojisi bölümüne geçen Özel, her iki dünyaya da yabancı kalmıştı. Bir zaman aynı otobüste yolculuk ettik. Tanışmak için ciddi bir emek harcadığımızı söyleyemem. Sonra Yeni Devir’den ayrıldı, üç beş arkadaşı ile Yeryüzü yayınlarını kurdular. Şimdi devlet Konservatuarı’nda Fransızca hocalığı yapıyormuş. Rimbaud’umuzu nasıl bir istikbal bekliyor, kestiremem. Türkçesi cılız, bodur ve musikisiz. Fransızcayı ancak tefeül yolu ile sökmektedir. Sol, Nazım’a rakip diye alkışladığı Eskişehir’in bu kabiliyetli delikanlısını çoktan unuttu. Sağ, hiçbir zaman benimsemedi. Bu sağır kubbelerde hoş bir seda bırakabilecek mi? wait and see.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
248
Baskı Tarihi
Temmuz 2009
Yazılış Tarihi
1990
ISBN
978-975-550-004-9
Baskı Sayısı
17. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Düşün Yayıncılık
İnsanlar "kuru et yiyen bir kadının oğlu" olan bir Peygamber yerine, elmas taçlı, sırma kaftanlı bir "Peygamber" tasavvur ediyorlardı. Yalnız tasavvur etmekle kalmıyorlar, ömrü boyunca bunlardan nefret eden ve uzak duran Nebi´den geriye kalan hatırayı bu tasavvura uygun aksesuarlarla süslüyorlardı. Yani insanlar "bir kul gibi yeyip bir kul gibi yaşayan" bir peygambere inanmak yerine, tasavvurlarında kayser ve kisra´ya benzettikleri bir peygambere inanmayı yeğliyorlardı. Özetle insanlar "bir kul gibi yaşamak"tan daha çok "kayser ve kisra gibi yaşamaya" taliptiler.

Allah'a yemin ederim ki ben halife miyim, sultan mıyım bilemiyorum. Eğer sultansam vay hâlime!

Hz. Ömer ile Selman-ı Farisi arasında şu konuşma geçer: "-Ben halife miyim, yoksa sultan mı? "-Eğer sen, müslümanların malından bir dirhem dahi olsa, kanunsuz olarak (hakkın olmadığı hâlde) alırsan ve bunu da keyfin için harcarsan o zaman sultansın; değilse halifesin. Bu sözler Ömer (r)'i ağlattı." Bir gün Ömer (r) dedi ki: "Allah'a yemin ederim ki ben halife miyim, sultan mıyım bilemiyorum. Eğer sultansam vay hâlime." Bu sözler üzerine oradakilerden biriyle Ömer arasında şu muhavere geçti: -Ey mü'minlerin emiri! Halifelikle sultanlık arasında çok büyük farklar vardır. Ömer sordu: -Ne gibi farklar var? -Halife, hakkı olmadan kanunsuz bir şekilde hiçbir şey alamaz, harcayamaz. Ancak hakka muvafık bir şekilde harcamalar yapar. Allah'a hamd olsun, sen de böyle yapıyorsun. Padişah halka zulmeder, devlet malını istediği gibi kullanır, başkalarına verir, kimse de kendisine bir şey diyemez."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
724
Baskı Tarihi
2004
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.
Neden Altını Çizdim?
Ne karanlık bir okul tasviri!...

Ben okul hayatımda güzel bir sınıf, zevkli bir okul binası, iç açıcı bir bahçe görmedim.

Ben okul hayatımda güzel bir sınıf, zevkli bir okul binası, iç açıcı bir bahçe görmedim. Kirden kararmış, dayanan dirseklerle cilalanmış eski sıralar; sıraların üstüne, geçen yılların Süleymanları, Necdetleri, Aykutları, zaman geçtikçe öztürkçeleşen isimlerini, adlarını çakıyla kazımışlar. Duvarlarda, her yeni müdürün yeni zevksizliğini gösteren renkli badanalar üstüste: son müdür Behçet Beyin sidik sarısı badanasının altında yer yer eski müdür Muhterem Beyin türbe yeşili ve merhum Sami Beyin çingene pembesi renkleri sırıtıyor. Kara tahtanın karalığı, sözde kalmış. Öğretmen kürsüsünün ön tahtasında, kadın öğretmenlerin bacaklarına, kalem düşürmek bahanesiyle bakabilmek için açılmış koca birdelik. Perdesiz büyük pencereler, yaldız boyası dökülmüş bir soba, kirli ellerimizden leke olmasın diye tokmağının çevresi siyaha boyanmış kül rengi kapı ve hepsinin varlığını ve neden öyle var olduğunu açıklayan beylik cümle: bu fakir millet bu kadarını verebiliyor. "Hela yahut apteshane veya yüznumara ya da ayakyolu; en moderni: tuvalet. Ve hepsinin kapısında bütün bunlardan ayrı bir yazı: 00. Bütün bu isimler içimi karartırdı. Bu isimleri hatırladıkça, keskin bir koku duyar gibi olurdum. Sınıfın koridoruna kadar yayılan keskin koku. Kokunun peşine takılıp giderseniz, girişte kovalar, yer bezi yapılmış çuval parçaları ve süpürgeler karşılardı sizi. Tokmağı kopuk kapılar, kapanmayan kapılar, kapısına bozuk bir yazıyla 'bozuk' yazılmış helalar, duvarlara sürülmüş pislikler... Alaturka helalar, alafranga helalar; alaturka musiki, alafranga müzik... Penceresiz helalar, muslukları kırık helalar...

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
312
Baskı Tarihi
Ekim 2010
Yazılış Tarihi
1969
ISBN
978-975-273-154-7
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İthaki
Editörü
Sevengül Sönmez
"Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı olarak da okunabilecek roman, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgasını ve tasfiye sürecini de acımasız bir yalınlıkla ve özeleştiriyle ortaya koyuyor. Esir Şehir Üçlemesi'nde taşıdığı umudu Yol Ayrımı'nda yitirmeye başlayan Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda mücadelenin kime ve neye karşı yapıldığının pek de öneminin kalmadığı günleri "hayal kırıklığını satır aralarına gizleyerek" ustalıkla betimliyor.
Neden Altını Çizdim?
Tasvir ilgimi çekti

Ancak gölgede yaşayabilen bitkiler gibi, bir erkeğin arkasına sinerek tedirginlikten kurtulur kadınlardandı.

Perihan, on yedisinde abisinin komitacı arkadaşlarından bir doktorla evlendiği zaman, olağanüstü ürkek, gözü gerçekten her şeye kapalı bir kızcağızdı. Sokağın ıssızlığından ne kadar kor-karsa, kalabalığından da o kadar korkuyor, günün açık, ya da kapalı oluşundan, sessizliğinden, fısıltıdan, bağırtılardan karan¬lık ya da mehtaplı geceden hep aynı ürküntüyü duyuyordu. Ancak gölgede yaşayabilen bitkiler gibi, bir erkeğin arkasına sinerek tedirginlikten kurtulur kadınlardandı.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
520
Baskı Tarihi
Haziran 2006
Yazılış Tarihi
2006
ISBN
975-293-478-1
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğan Kitapçılık
İpek Çalışlar’ın yazmış olduğu “Latife Hanım” kitabı Doğan Kitap’dan çıkmış ve 520 sayfa. Nurten Şerbetçi'nin Haksöz-Haber için yaptığı değerlendirme: Cumhuriyet’in Elit Kadın Modeli Yazan: Nurten ŞERBETÇİ Yazı Kaynağı: Haksözhaber
Neden Altını Çizdim?
Bu satırlarda İzmir'i çekilen Yunan askerinin değil bizim ordumuzun yaktığı, ama bunun Mustafa Kemal'in arzusu hilafına bir hareket olduğu söyleniyor ama benim yine anlayamadığım bir şey var: Böyle bir felakete karşı tepki veren birinin, türkü söyleyip zeybek oynaması biraz garip değil mi?

Tepkisini türkü söyleyip zeybek oynayarak gösteren kumandan

Fevzi Paşa o gece Mustafa Kemal'in Rumeli türküleri söyleyip zeybek oynamasını İzmir yangınıyla bağlantılandırıyor, "Mustafa Kemal, Nurettin Paşa'yı bu hoyrat hareketinden dolayı hiçbir zaman affetmemiş ve Latife Hanım'm evinde misafirleri ve müstakbel zevcesi önünde Rumeli türküleri söylemiş ve zeybek oyunu oynamıştı" diyor. Kendisinin de Mustafa Kemal gibi büyük İzmir yangınından esef duyduğunu belirterek bu olaydan Nurettin Paşa'yı sorumlu gördüklerini söylüyor.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
Ocak 2013
ISBN
978-605-08-0273-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Sakine Korkmaz
Neden Altını Çizdim?
Bu satırları beğendiğim için değil, bir hayal kırıklığı yaşadığım için yazdım. Allah aşkına bu nasıl Türkçe'dir? Türkçe'yi bu kadar iyi bilen bir yazar da bunu yaparsa kime ne diyebiliriz? Kelimelerin her biri ayrı bir facia: düşünüm, kaplam, içlem, söylensel...

Büyü - Kendi büyüsünü bozan yazar!

Taklit büyüsünde üç öğe ayırt edilir: Büyücü, büyü objesi ve büyülenen. Büyü objesinin, büyülenenin yerini birebir tutacak bir biçimde ona benzemesi gerekir. Büyü objesinde nesne ile onun imgesini birbirinden ayırmakta güçlük çekilmesi sorunu gündeme gelir. Çoğunlukla ilkel düşüncede, büyüde görüldüğü gibi, nesneyle onun imgesinin ontolojik olarak farklı düzeylerde bulunduğunun kavranamadığı söylenir. Örneğin, Cassirer bunlardan biridir. Cassirer, mantıksal düşünüm (logical contemplation) ile söylensel düşünüm (mthycal contemplation) arasında temelli bir fark olduğunu söyler. Ona göre, mantıksal düşünüm, kavramların kaplamlarını (extension), söylensel düşünüm ise, kavramların içlemlerini (intension) öne çıkarır. Mantıksal düşünümde bir üstkategori içine giren, ama ayırt edici özelliğini koruyan iki kavram, söylensel düşünümde bu ayırt edici özelliğini koruyamaz. Cassirer, söylensel düşünümde özgül farklılıkların ortadan kaldırılması ve her şeyi aynı düzleme getirme yasası adını verdiği bir yasanın yürürlükte olduğunu söyler: Bir bütünün tüm parçaları bütünün kendisidir. Parça, bütünü temsil etmekle kalmaz, ait olduğu bütünlükle de özdeşleşir.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Dava Adamının Özel Hayatı Olmaz

"Alimler, peygamberlerin vârisleridir." Onlardan devraldık­ları iman hizmetini, mirasçısı oldukları peygamberlere yakışır bir şekilde devam ettireceklerdir. Sadece bilmek, âlim olmak, inşam "peygamber vârisi" yap­maz, bunun için, "peygamber gibi davranmak" icap eder. Ancak bunu yapabilen âlimler, o makama ve tebrike lâyık olurlar. Dava Adamının Özel Hayatı Olmaz Bu büyük insanların, hâlleri, tavırları ve yaşayışları; sözlerin­den daha tesirli olur. Bu insanlar her anlarını, günün yirmi dört saatini, Müslümanca yaşarlar. Bu zatarla insan, bir genç, yirmi dört saatini birlikte geçirebilir... Fakir, Hasanül Benna, Sabri Efendi, Zahid Kevseri ve İhsan Efendi gibi zatlarda bu hâli gördüm. Ne yazık ki, İslâm davasına önder olduğu söylenen bazı meş­hur kimselerin, şahsî davranışlarında, siyasî veya ticarî hayatiarında, yakışıksız hâller görülebiliyor... "Canım bu onun özel hayatıdır, karışmayalım." denilemez. Çünkü dava adına öne çıkmış adamların, özel hayatları olamaz... Özel hayatını, keyfine göre yaşamak isteyenler, İslam adına öne çıkmazlar, çıkamazlar, çıkmamalıdırlar.