Sosyolojide Temel Fikirler, ondokuzuncu ve yirminci yüzyılların büyük sosyolojik düşüncelerine bir giriş çalışması olarak hazırlanmıştır. Hedef kitlesi sosyoloji ve ilişkili sosyal bilim derslerine devam eden Lisans ve Hazırlık Sınıfı öğrencileridir. Kitabın ilgi odağı, sosyoloji ve toplumsal düşüncenin -içinde yaşadığımız dünyayı anlama, yorumlama ve bazı örneklerde değiştirme aracı olarak- gelişiminde etkili olan temel fikirlerdir. Kitap üç ana kesim veya döneme bölünmüştür:
1. Klâsik Dönem: Kurucu Babalar ve Çağdaşları,
2. Modern Dönem,
Oligarşinin Tunç Yasası
Michels, teorisyen dostları Pareto ve Mosca gibi, yüzyılın başında, kitle demokrasisinin Avrupa'yı hâkimiyeti altına alır göründüğü, sosyalist ve komünist fikirlerin revaçta olduğu ve gerçek demokrasinin -halkın kendisi için, kendisi tarafından yönetiminin- geldiğinin ilân edildiği bir dönemde yazmıştır. Ancak Michels, tıpkı Pareto ve Mosca gibi, giderek bu demokrasinin imkânsız hale geldiğini ve oligarşinin kaçınılmaz olduğunu düşünmeye başlar. Onun tezinin temelini, kitle demokrasilerinde örgütlenme ihtiyacı ('demokrasi örgütsüz düşünülemez') ile büyük örgütlerin oligarşi eğilimi ('Kim organizasyondan söz ediyorsa, oligarşiden söz etmektedir') arasında bir çelişki bulunduğu düşüncesi oluşturur.
Robert Michels:
Bir kitle demokrasisinde, birey tek başına bir güce sahip değildir. Sadece örgütler içinde diğerlerine katılarak sesini duyurabilir ve bu durum özellikle eğitim ve paradan, siyasal dizginleri ele geçirecek bağlantılardan yoksun çalışan sınıflar için doğrudur. Ancak, delegeler "kitleleri temsil etmek ve onların iradesini gerçekleştirmek" amacıyla seçilecekleri için, bu kitle örgütleri içinde kararların alınmasında kimse belirleyici konumda olamaz. Ayrıca, etkili olmak için bu örgütlerin tam-gün çalışan elemanlara ve idari kurallar ve düzenlemeler hiyerarşisine ihtiyaçları vardır. Fakat, gerek resmi görevliler gerekse örgüt liderleri arasında çok geçmeden oligarşik eğilimler gelişmeye başlar.
- Memurlar bilgi üzerindeki uzmanlıkları ve güçlerini kararları etkilemek için giderek daha fazla kullanmaya başlarlar.
- Giderek, bürokrasilerde bir kariyer yapısı gelişir ve 'terfi çılgınlığı' ortasında, kişinin üstlerine itaati çok geçmeden yetenekten fazlasını anlatmaya başlar. Böylece, bireysellik ve eleştiri kısa bir süre içinde ortadan kaldırılmaya ve ezilmeye çalışılır ve tepedekilerin gücü artırılır.
- Giderek, bu örgütlerin tepesindekiler, örgütün hedeflerine ulaşmaktan çok kendi güçleri ve ayrıcalıklarını sürdürmekle ilgilenirler. Örgüt bir aracın amacından ziyade bizzat amaç haline gelir; örgüt politikaları, radikal eylemler, örgütün yıkımına yol açabilecekleri korkusuyla, giderek daha muhafazakâr olmaya başlar; liderlik tüm karar mekanizmasını ve atamaları hâkimiyetine alır ve kendi gücü üzerindeki denetimleri kaldırır ve mümkün olduğu yerlerde, kendini örgütün can damarı ilân eder.
- Giderek, sıradan üyeler kendilerini örgütten, karar alma sürecinden dışlanmış halde bulurlar. Onlar toplantılar ve belgelerin kuralları, işlemleri ve özel dilini anlaşılmaz bulur ve toplantılara,kararlara katılmayarak ve böylece liderin gücünü artırarak tepki verirler. Örgütsel yapıların tepesindekiler elit bir hayat tarzı benimsemeye ve hatta bu yüzden çalışma yerine dönmeyi çok zor bulmaya başlarlar. Onlar kendi başlarına yeterli olduklarına inanmaya, kitlenin aşırı övgüsünü doğal görmeye ve örgüt için,'insanlar' için en iyi olanı sadece kendilerinin bildikleri propagandalarına inanmaya başlarlar.
Michels'ın tezi yapısal ve psikolojik bir örgütler analiziyle birleştirilir. Böylece bu tez üç temel unsura dayanır:
- kaçınılmaz olarak 'kendine has bir hayat tarzı' geliştiren örgütsel bir makinenin kurulması ve sürdürülmesiyle ilgili teknik faktörler;
- örgütsel liderlik psikolojisi ve liderlerin tüm bedelleri göze alarak güç kazanma mücadeleleri;
- kitle psikolojisi, güçlü liderlere ihtiyaç duyan astlar, ne yapılması gerektiğinin söylenmesi ihtiyacı.
Örgütün çoğu kez radikal veya idealist ilk hedeflerinin yerine örgütü sürdürme ve lideri güçlü konumda tutma hedeflerinin geçtiği bir 'hedef kayması' süreci yaşanır. Demokrasi bastırılır, üyeler dışlanır ve örgütün hedefleri ve ihtiyaçları ve lider kadrosu onun temsil ettiği halkın hedefleri ve ihtiyaçlarına baskın çıkar. Sonuçta, bazı devrimci liderlerin "Parti benim" düşüncesine inanmaya başlamalarıyla Parti 1.öncelik haline gelir
Sosyolojide Temel Fikirler, ondokuzuncu ve yirminci yüzyılların büyük sosyolojik düşüncelerine bir giriş çalışması olarak hazırlanmıştır. Hedef kitlesi sosyoloji ve ilişkili sosyal bilim derslerine devam eden Lisans ve Hazırlık Sınıfı öğrencileridir. Kitabın ilgi odağı, sosyoloji ve toplumsal düşüncenin -içinde yaşadığımız dünyayı anlama, yorumlama ve bazı örneklerde değiştirme aracı olarak- gelişiminde etkili olan temel fikirlerdir. Kitap üç ana kesim veya döneme bölünmüştür:
1. Klâsik Dönem: Kurucu Babalar ve Çağdaşları,
2. Modern Dönem,
Tartışmasız Sosyoloji Olmaz
Sosyoloji sadece fikirler hakkında değil, gerçekten tartışmalı fikirler hakkındadır. Tartışma -çoğu kez oldukça hararetli, hatta siyasal bir tartışma- sosyolojik düşüncenin kalbidir, bu disiplinin can damarıdır ve tartışma olmadığında alan kuruyacak ve zamanla ortadan kaybolacaktır.
Bu kitapta tartıştığımız kuramlar çokluk batı toplumları üzerinde odaklanmıştır. Ama batı, daha önce hiç olmadığı ölçüde, dünyanın geri kalanının bir parçası olmuştur. Bu dünyanın hatırı sayılır bir kısmını, ister iyi diyelim ister kötü, batı denetlemektedir. İncelediğimiz sanayi sonrası toplum kuramlarının bu durumun tamamen farkında oldukları söylenebilir.
Küreselleşme ve Enformasyon Toplumu
Marshall McLuhan televizyonun "küresel köy"ü doğurmasını bekliyordu; dünyanın tüm bölgelerini bağlantılandırmada iletişim uyduları çok daha başarılı oldu. "Sputnik’in gerçek önemi uzay çağını başlatmış olması değil, küresel uydu iletişim çağını gündeme getirmiş olmasıdır. Uyduların, televizyonun, fiber optik kablonun ve mikroelektronik bilgisayarın bileşimi, dünyayı birleşik bir bilgi ağı halinde iç içe geçirdi. Bu bileşim "enformasyon akışını çökertti. Şimdi tarihte ilk kez hakikaten küresel bir ekonomimiz var, çünkü tarihte ilk kez yerküre üzerinde anında paylaşılan bilgi var.
ABD'de tam 24 yayınevinin yayınlamaya korktuğu, yazarın 5 kez yazmaya karar verip, her seferinde rüşvet ve tehdilerle vazgeçirildiği, yayınlandığı ülkelerde gündemi sarsan, tüyler ürperten gerçekler. 23. Ülke Türkiye Ve Dünya Uyanmaya Devam Ediyor…
Omar’ın ideali özgürlüktür!
Panama’nın Tocumen Uluslararası Havaalanı’na 1972 yılının bir Nisan akşamı geç saatlerde, tropik sağanak altında indim. O günlerde yaygın olduğu gibi, diğer yöneticilerle bir taksi paylaştık ve İspanyolca konuştuğum için şoförün yanına ben oturdum. Boş gözlerle camdan dışarıya bakıyordum. Yağmurun içinde farların aydınlattığı bir ilan panosunda, çıkık alınlı, gözleri ışıl ışıl yanan yakışıklı bir adamın portresini gördüm. Geniş kenarlı şapkasının bir yanı pervasız bir şekilde yukarıya kaldırılmıştı. Modern Panama’nın kahramanı Omar Torrijos’u tanıdım. Her zaman olduğu gibi o seyahate çıkmadan önce de Boston Halk Kütüphanesinin referans bölümünü ziyaret ederek hazırlanmıştım. Torrijos’un halk arasındaki popülerliğinin, Panama’nın kendini idare etme hakkının yanı sıra ülkesinin Panama Kanalı üzerindeki egemenlik talebinin sıkı bir savunucusu olmasından kaynaklandığını biliyordum. Ülkesinin, onun önderliği altında utanç verici geçmişindeki tuzaklara bir daha düşmemesi konusunda kararlıydı.
Torrijos ülkesinin orta ve alt sınıflarının değer verdiği, saygı duyduğu biriydi. Annesiyle babasının öğretmenlik yaptığı bir taşra kenti olan Santiago’da büyümüştü. 1960’larda fakir halk arasında giderek destek bulan Panama’nın en önemli askeri birliği konumundaki Milli Muhafızlar’da basamakları hızlı bir şekilde tırmanmıştı. Torrijos evsiz barksız takımına kulak vermekle de tanınmıştı; gecekondu mahallelerinin sokaklarında dolaşır, politikacıların girmeye cesaret edemediği kenar semtlerde toplantılar yapar, işsizlerin iş bulmalarına yardım eder ve sık sık kendi sınırlı mali kaynaklarını hastalık ya da başka bir felaketle karşılaşmış ailelere bağışlardı.
Hayata olan sevgisi ve insanlara gösterdiği sevecenlik, Panama sınırlarını bile aşmıştı. Ülkesini zulümden kaçan, Şili’nin Pinochet’sine karşı solcu muhaliflerden, Castro karşıtı sağcı gerillalara kadar her türlü politik görüşe sahip insanlar için sığınak haline getirmeye niyetliydi. Birçok insan onu bir barış elçisi olarak görüyor, bu da yarıkürede ona övgü ve saygınlık kazandırıyordu. Aynı zamanda kendini Honduras, Guatemala, El Salvador, Nikaragua, Küba, Kolombiya, Peru, Arjantin, Şili ve Paraguay gibi birçok Latin Amerika ülkesinin parçalanmasına neden olan çeşitli hiziplerin arasındaki farklılıkları gidermeye adamış bir lider olarak da ün yapmıştı. İki milyon nüfuslu küçük ülkesi, sosyal reform için bir model ve Sovyet Rusya’nın parçalanmasını planlayan işçi liderlerinden, Libya’nın Muammer Kaddafi’si gibi Müslüman militanlara kadar birçok çeşitli dünya lideri için bir esin kaynağı işlevi görüyordu.
Panama’daki ilk gecemde bir trafik ışığında durmuş, gürültüyle çalışan sileceklerin arasından dışarıyı seyrederken, o ilan panosundan bana gülerek bakan o yakışıklı, karizmatik ve cesur adamdan etkilenmiştim. Boston Halk Kütüphanesi’nde geçirdiğim saatlerden inançlarının arkasında duran bir insan olduğunu biliyordum. Panama, tarihinde ilk kez Washington’un ya da herhangi başka birinin kuklası değildi. Torrijos hiçbir zaman Moskova ya da Pekin’in önüne sürdüğü yeme kanmamıştı; sosyal reforma ve fakir olarak doğanlara yardıma inanırdı ama komünizm taraftarı değildi. Castro’nun aksine Torrijos, ABD’den bağımsızlığını, onun düşmanlarıyla işbirliğine girmeden kazanmaya kararlıydı.
Yakışıklı generali ilan panosunda görüp, altındaki ‘Omar’ın ideali özgürlüktür; bir ideali yok edecek füze henüz icat edilmemiştir!’ deyişini okuyunca ürperdim. İçimden bir his, Panama’nın 20. yüzyıldaki öyküsünün henüz bitmediğini ve Torrijos’un önünde güç, hatta trajik zamanlar olduğunu söylüyordu.
Tropik yağmur arabanın ön camını dövmeye devam ederken, trafik ışığı yeşile döndü ve şoför kornaya bastı. Kendi durumumu düşündüm. Panama’ya MAIN’in ilk gerçekten kapsamlı ana kalkınma planını içeren anlaşmayı yapmak üzere gönderilmiştim. Bu plan Dünya Bankası, Inter-Amerikan Kalkınma Bankası ve USAID’in o minik ama çok önemli ülkenin enerji, ulaşım ve tarım sektörlerine milyarlarca dolarlık yatırım yapması için gerekçe oluşturacaktı. Tüm bunlar elbette birer bahane, Panama’yı sonsuza dek borçlu duruma düşürüp kukla statüsüne geri döndürmek için araçtı.
Cemaatin Dönüşümü
Geç modern dönemde cemaat sosyolojisi
Cemaati tanımlamak
Sosyolojik kavramların, özellikle cemaatin tanımlanmasının ne kadar zor olduğunu itiraf etmemiz gerekmektedir. Nitekim cemaat üzerinde önemli çalışmalar yapmış olan Nisbet de aynı güçlüğe işaret ederek; “cemaat, sosyolojinin birim fikirlerinden en temel ve en kapsamlısıdır ve tanımlanması en zor olanıdır.” demektedir.
"Çağdaş Batı dünyası için Doğu disiplinlerinin belki de en önemli yorumcularından olan Watts, "yazılamaz olanı güzel bir şekilde yazma" yeteneğine sahiptir."
-Los Angeles Times-
Kalkınma
"Kalkınma bir göz boyama, yarını hayal etmekse bugün korktuğumuz acılardan tümüyle bir kaçıştır."
Bu kitapta tartıştığımız kuramlar çokluk batı toplumları üzerinde odaklanmıştır. Ama batı, daha önce hiç olmadığı ölçüde, dünyanın geri kalanının bir parçası olmuştur. Bu dünyanın hatırı sayılır bir kısmını, ister iyi diyelim ister kötü, batı denetlemektedir. İncelediğimiz sanayi sonrası toplum kuramlarının bu durumun tamamen farkında oldukları söylenebilir.
Kitleselliğinden arındırılmış medya çağı
Bilgideki artış yalnızca nicel değil, aynı zamanda niteldir. Eski kitle iletişim araçları standartlaştırılmış mesajları yeknesak bir izleyici kitlesine aktarıyordu. Yeni iletişim kanalları hem kablolu ve şifreli yayıncılığa hem de yayıncılığa (broadcasting) elverişlidir. Bilgisayara bağlanmış olan kablolu ve uydu yayını hem göndericilerin hem de alımlayıcıların birbirinden ayrı ve kopuk birimler halinde bölünmelerine izin verir. Bu durumda enformasyon en uzmanlaşmış en bireysel ihtiyaçlara göre işlenebilir, seçilebilir ve elden geçirilebilir."Böylece Üçüncü Dalga yeni bir çağı başlatır -kitleselliğinden arındırılmış medya çağı. Yeni tekno-kürenin yanı başında yeni enformasyon-küresi ortaya çıkmaktadır"
Cemaatin Dönüşümü
Geç modern dönemde cemaat sosyolojisi
Bender'in Cemaat Tanımı
T.Bender’in tanımına göre, “geçmişte birçok yapısal biçim alan cemaat, en iyi şekilde, karşılıklı ve duygusal bağlarla temelli toplumsal ilişkiler şebekesi (network) olarak tanımlanabilir ”
İlkeli siyaset, kimlik, ahlâk, sorumluluk... postmodern dönemin umacıları. Gün, sorumluluk almamanın, bağlanmamanın, parçalı kimliklerin, plastik cinselliğin ve tüketicilerin günü! Madem ki siyaset agoralardan silinip oy sandıklarına hapsedildi; modernliğin toplama kamplarında bitiremediği Öteki, evin, mahallenin, kentin dışına püskürtüldü; hayat artık doğumla başlayıp ölümle sona eren bir süreklilik olmaktan çıkıp hesaplanabilir ve sürdürülebilir parçalara bölündü...
Ahlaki Olmanın Anlamı
Bizim bu dünyada her şeyden önce bir ahlaki seçim durumunda bulunmamız şeklindeki bu asal olgu, kaygısız ve dertsiz bir hayat vaat etmiyor. Tam tersine, başımızı daha büyük bir belaya sokuyor. İyi ile kötü arasındaki seçimle karşı karşıya kalmak, kişinin kendisini bir müphemlik durumunda bulması demektir. Eğer seçimin belirsizliği, her biri açık seçik ortada olan iyi ya da kötü için yapılacak düz bir tercihle ya da özellikle de kişinin Öteki için sorumluluğu doğrultusunda hareket etmesi ya da böyle bir hareketten uzak durması seçimi ile sınırlı kalacak olsaydı o zaman burada görece küçük bir endişe olacaktı. Ancak durum hiç de öyle değil. Öteki için sorumluluğun kendisi bizzat müphemlikle birlikte ortaya çıkıyor: Bunun hiç bir belirgin sınırı yok ve aynı zamanda da bu yürütülecek ya da kaçınılacak pratik adımlara kolayca çevrilmiyor (fakat bu adımlardan her biri önceden tahmin edilmesi çok zor ve önceden değerlendirilmesi daha da zor sonuçlara gebedir). “İçin olmak” durumuna ait olan müphemlik, daimi ve tedavisizdir; bunun ortadan kaldırılmasının tek yolu, ahlaki durumdaki “ahlaki” olan her şeyin ortadan kaldırılmasıdır. Şunu söyleyebiliriz: İyi ile kötünün müphemliğiyle yüzleşmek (ve dolayısıyla da, deyim yerindeyse, “kişinin kendi sorumluluğu adına sorumluluk almak”) ahlaki olmanın anlamıdır (tek anlamıdır).
Bu kitapta tartıştığımız kuramlar çokluk batı toplumları üzerinde odaklanmıştır. Ama batı, daha önce hiç olmadığı ölçüde, dünyanın geri kalanının bir parçası olmuştur. Bu dünyanın hatırı sayılır bir kısmını, ister iyi diyelim ister kötü, batı denetlemektedir. İncelediğimiz sanayi sonrası toplum kuramlarının bu durumun tamamen farkında oldukları söylenebilir.
Enformasyon teknolojisindeki devrim
Enformasyon teknolojisindeki devrim, mekân ve zamanı, yüzünü geleceğe yüzünü geleceğe dönmüş yeni bir "dünya oikoumene"si doğuracak şekilde sıkıştırır.Bell, geçmişteki toplumların öncelikle mekânla sınırlı ya da zamanla sınırlı olduklarını söyler. Geçmişteki toplumları bir arada tutan toprağa dayalı politik ve bürokratik yetkeler ve/veya tarih ve gelenekti. Sanayicilik doğanın ritim ve temposunun yerine makinenin hızını koyarken, mekânı ulus-devletle sağlama bağlamıştı. Saat ve demiryolu tarifesi sanayi çağının simgeleridir. Bunlar zamanı saatler, dakikalar ve saniyeler olarak ifade eder. Enformasyon çağının simgesi olan bilgisayar milyarda bir saniye içinde, binlerce mikrosaniye içinde düşünür. Bilgisayarın yeni iletişim teknolojisiyle bir araya gelmesi böylece modern topluma kökten yeni bir mekân-zaman çerçevesi sunar.