medya

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
263
Baskı Tarihi
Nisan 2013
Yazılış Tarihi
1995
ISBN
978-975-7501-81-7
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Dost Kitabevi Yayınları
Editörü
Ferhat Babacan
Mütercimi
Mehmet Küçük
Orijinal Adı
From Post-Industrial to Post-Modern Society: New Theories of the Contemporary World, Second Edition

Bu kitapta tartıştığımız kuramlar çokluk batı toplumları üzerinde odaklanmıştır. Ama batı, daha önce hiç olmadığı ölçüde, dünyanın geri kalanının bir parçası olmuştur. Bu dünyanın hatırı sayılır bir kısmını, ister iyi diyelim ister kötü, batı denetlemektedir. İncelediğimiz sanayi sonrası toplum kuramlarının bu durumun tamamen farkında oldukları söylenebilir.

Kitleselliğinden arındırılmış medya çağı

Bilgideki artış yalnızca nicel değil, aynı zamanda niteldir. Eski kitle iletişim araçları standartlaştırılmış mesajları yeknesak bir izleyici kitlesine aktarıyordu. Yeni iletişim kanalları hem kablolu ve şifreli yayıncılığa hem de yayıncılığa (broadcasting) elverişlidir. Bilgisayara bağlanmış olan kablolu ve uydu yayını hem göndericilerin hem de alımlayıcıların birbirinden ayrı ve kopuk birimler halinde bölünmelerine izin verir. Bu durumda enformasyon en uzmanlaşmış en bireysel ihtiyaçlara göre işlenebilir, seçilebilir ve elden geçirilebilir."Böylece Üçüncü Dalga yeni bir çağı başlatır -kitleselliğinden arındırılmış medya çağı. Yeni tekno-kürenin yanı başında yeni enformasyon-küresi ortaya çıkmaktadır"


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2016
ISBN
975-9000-45-5
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Kadim Yayınları
Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakârlık ve İslâmcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir.

Takvim-i Vekayi

1 Kasım 1831’de Sultan II. Mahmut’un emriyle yayına giren Takvim-i Vekayi başlangıçtan itibaren resmî tebliğler ile hükümete ait haberlerin yanı sıra iç ve dış olaylara da yer vermiştir. Gazetede yazılar iç haberler, dış haberler, askerî işler, bilim, atama haberleri ve ticarî hayat olmak üzere genellikle altı bölümde toplanmıştır. Bu hâliyle içerik olarak gazete, günümüzde bilinen resmî gazete türleri ile haber gazetelerinin orta yerinde bulunur. Gazete, devletin icraatlarını halka bildirme; iç ve dış olaylardan halkı haberden etme; kamuoyu oluşturmanın yanı sıra, bilim, sanat ve edebiyat alanında okuyucuyu eğitmek görevini de üstlenmiştir.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
379
Baskı Tarihi
Ekim 2011
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar Yayınları
Mütercimi
Selahattin Ayaz
Neden Altını Çizdim?
Cahiliye döneminde şair, günümüz medyası gibi güce tapınan ve sadece gücün istediğini gözler önüne seren bir rolde yer almış.
Onların söylediği ve konuştukları Mekke'nin gündemini belirleyip, övdükleri övülmüş; yerdikleri yerilmiş.

Cahiliyye döneminde şair ve şiir algısı II

Şair, en nefes kesici şiirler okuduğu zaman, onun o anda "şuur kaymasına" uğradığı, şuurunu kaybettiği kabul edilirdi.(şiir kelime olarak şuur, şiar, şa'r ve iş'ar ile aynı köktendir.) Şair gerçekten dostu olan bir CİN ile ilişki kurabilir, ama onun amacı çevreyi büyülemek, kendini gerçekleştirirken diğer insanları aşmaktı. Şairin en büyük malzemesi ve silahı abartma sanatıdır, yani yalan. Şu halde şairin şiiri zevkle dinlenebilir, ama ona inanılmaz. Kur'an, peygamberin cinlerle bağ kurmuş veya mecnun bir şair olmadığını (Tur.29) ısrarla vurgularken, vahiy olayının Arap kültüründe yerleşik olan şair-cin, şair-kehanet ve şair-kehanet ile şair-yalan olayından tümüyle farklı olduğunu öğretmek istiyordu. ... Şair, Şuara 224-226 da belirtildiği üzere kendisine sapıkların uyduğu kişidir, yapmayacağı şeyi söyler (her zaman yalan konuşur) ve kendi hayal dünyasının vadilerinde vehmedip durur. Ancak Kur'an, ayetin devamında iman edenleri, salih amellerde bulunanları ve Allah'ı çokça zikredip zulme uğradıktan sonra zafer kazananları istisna edecektir. Kur'an, peygamberin şair olmadığını ve şiir söylemediğini anlatırken, aynı zamanda geniş halk kitlelerini şairin haksız hegemonyasından kurtarma umudunu da müjdelemektedir. Zira Arap cahiliye şairi, geniş halk kitlelerinin bir sözcüsü değil, hakim gücün kabile resimlerinin basit bir sözcüsüdür.