Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Muhafazakar
Muhafazakâr, tarihinden ve edebiyatından haberi olmayan bir cahilden çok daha ileri bir adamdır. Çünkü taassub ve irtica, bilginin değil, cehaletin öz kardeşidir ve irticaların en kötüsü bunun tersine inanmaktır.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Teşkilat-Organizasyon-Örgüt
Teşkilât mefhumunu çok yanlış anlıyoruz.O kadar ki , Avrupa dillerinde bu mefhumu ifade eden “organisation” kelimesini etimolojisine hiç saygı göstermeden bir teşkilât kelimesiyle tercüme ediyoruz. “Organisation” ve “Organique” Latince “orcanicus” Yunanca “organikos” kelimelerinden gelir. Organ (organe, Latince organum) canlı bir vücudun muayyen vazife gören bir parçası , yani “uzuv” demektir. Bunun için “organisme” kelimesini doğru olarak “uzviyet” ve “organique” kelimesini de “uzvî” diye tercüme ediyoruz.
Fakat, organisation kelimesine gelince taazzuv diyebileceğimiz yerde bu mefhumla hiç münasebeti bulunmayan bir “teşkilat” kelimesi kullanıyoruz.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Gramer
Herkes şu mütearifeyi bilir. Gramersiz lisan, lisansız düşünce, düşüncesiz ilim, edebiyat, kültür, maarif olmaz.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Muarızına Hak Vermek
Herhangi bir meselede tek cepheli bir bakışın bizi içine soktuğu yarım bir hakikat planı içinde mahpus kalmamak için, zıt görüşleri kuşatan ve ikisini de aşan bir terkibe yükselmeliyiz. Fakat bu terkip üstünde de fazla durmaya gelmez, çünkü onun da bir zıddı vardır.Böylece, hakikate susamış bir zekâ, tahlilden tahlile ve terkipten terkibe koşa koşa ona biraz daha yaklaşır.Düşünce yapısının içi içe,girift ve diyalektik tezat planları üstüne kurulu olması, tek cepheli görüşlerin basit ve hatalı olmasını zaruri kılar. Her davanın ve her münakaşanın başında bu kanunu bilen samimi fikir adamı, ancak muarızına hak verdikten sonra onu aşacağından emindir.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Safdiller - İptidailer
Dünyanın hiçbir lisanı Dil Kurumunun istediği kadar saf olamamıştır. Saf dillere, safdillerde ve pek iptidaî kavimlerde rastlıyoruz.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Millet
Hukuki ve siyasi manasıyla millet, coğrafya hudutları müşterek, resmi lisanı ve kanunları müşterek, sayısı fetihlere çoğalıp yabancı devletlere arazi terkiyle azalan,tebaa dediğimiz insanların yekûnudur. Sosyolojik manasıyla millet yalnız tabiiyet ifade etmez. Milletin fertleri arasında, aynı coğrafya hudutlarının, aynı lisanın ve aynı kanunların vücuda getirdiği mekanik ve statik vahdetten fazla olarak, uzvî mükemmellikte bir bütünün, parçalarına sarî ve cemiyet müesseselerini doğuran bütün harsî vasıflarının da müşterek olması lazımdır. Birinci manasıyla, coğrafi hudutlar içinde yaşayan halk ve yalnız bu halk, millettir; ikinci manasıyla, bir milletin coğrafi hudutları dışında yaşayan ve yabancı bir devletin tâbiiyeti altında bulunan fertleri de milli camiaya dahildir.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Millet
Hiç şüphesiz milli camiamızın hudutları, siyasi coğrafya hudutlarımızdan ibaret değildir. Büyük bir milletin çocukları olmak gururunu toprağın üstündeki itibari bir çizginin kuşağıyla boğamayız. Bir milletin tarihi, coğrafyasının içine hapsedilemez, öyle olsaydı mekteplerde okuttuğumuz tarihi yeni baştan yazmamız lazım gelirdi. Türk milleti Sultan Osman’dan çok önce doğdu ve koskoca Osmanlı imparatorluğunun hudutları bile onun millî hudutlarını kuşatacak bir genişlikten mahrum kaldı.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Dile Müdehale
Yazımda tedric taraftarlarının haklı çıktıklarına işaret ettiği zaman, kasdım müdahalesiz tedric değildi.Ben de müdahale taraflısıyım.
Şunun için: Devlet cemiyetin şuurunu ve iradesini kendisinde uzuvlaştırır. Onun müdahalesi dışardan içeriye, bir yabancının kâhyalığı değil, cemiyetin kendi içinden, kendi kendisi üstüne yaptığı samimi bir tesirdir. Uzvî ıstıfayı kolaylaştırmak için cerrahın ve nebati ıstıfayı kolaylaştırmak için ormancının, bahçıvanın müdahalesi ne kadar zarurî ise, içtimaî ıstıfayı kolaylaştırmak için de devletin karışması o kadar gereklidir.Fakat yine dostumun izah ettiği gibi bu müdahale, kolektif şuurun zevkine ve eğilimlerine (temayüllerine) aykırı olduğu zaman tekâmülü köstekler.Evet, dille oyun olmaz.Ben de o yazımda “dil zora gelmiyor, bolluğu gelmiyor,aceleye gelmiyor” demekle dilin tabiatına aykırı müdahalelerin yanlışlığını belirtmek istemiştim. “Seve seve, azar azar ve yavaş yavaş” sözü yoktu.Bilirim ki spontane tekamülden verimli ve düzenli bir bahçe değil, ısırgan ve baldıran otlarıyla bir arada türeyen dağ çiçekleri fışkırır. Bu ısırganları ve baldıran otlarını devlet eli bulacak ve hatta kırları bahçe haline devlet eli sokacaktır. Bahçıvansız tekâmül, molozlu ve ağır bir dağ başı tekâmülüdür, başka bir şey değil.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Dile Müdehale
Eğer müdahaleden kasdiniz, kendi iradenizi dilin tabiatına zorla kabul ettirmeye kalkmaksa, hayır, bin kere hayır! Bahçemizdeki çiçeklerin kolay ve iyi büyümelerini sağlayan hayırlı bir müdahale yerine, bunları kökünden söker ve yerine kağıttan yapma uydurma çiçekler dikerseniz, bu suni bahçenin bir yağmurluk ömrü kalır.
Dil bahçesine yapma çiçekler dikmeyelim.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1990
ISBN
978-975-437-0288-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Türk dili üzerindeki tartışmalar devam etmektedir. Bir Türkçülük hareketi olarak başlatılan özleştirme akımı tam bir millî kültür yabancılaşması haline dönüştürülmüştür. Kelimeler -ve tabii onlarla birlikte millî kültür muhtevaları-atılıyor, uydurma kelimelerle gayri millî bir kültür kurulmaya çalışılıyor. Böylece nesiller birbirine ve yeni nesiller millî kültüre yabancılaş¬maya devam ediyor.
Dil Bekçileri
İmparatorluk devrinde, hükümetin değil, şivenin ve kaidenin emrinde Türkçe’nin disiplinini göz hapsine alan dil bekçileri vardı. Aman Allahım! Kabil mi haysiyetli bir imza, yazısında “yakından” yerine “yakinen”, “ayrıca” yerine “ayriyeten”, “ağleb-i ihtimalât” yerine “ağleb-i ihtimal” deyiversin; Süleyman Nazif hemen üst dudağını bir hançerin kılıfı gibi sıyırır, azı dişlerini göstererek homurdanırdı. Kazara talebesinden birinin ağzından “zannederim ki” yerine “zannedersem” tekerlemesini duysa,Ali Ekrem hakarete uğramış gibi kızarır, kirpiklerinden kıvılcımlar sıçrayarak gözlerini açardı.