Türü
Roman
Sayfa Sayısı
505
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
2005
ISBN
9752892019
Baskı Sayısı
3. Baskı
Yayın Evi
Everest
Dünya Nöbeti romanı, Türk yazar Alev Alatlı'nın Gogol'un İzinde serisinin ikinci kitabıdır. Yazarın farklı anlatım akışı nedeniyle, zaman zaman ilk kitabın öncesi zaman ve mekanlarda geçenleri zaman zamansa sonrasında geçenleri anlatır. Yazar serinin bu romanında, kurgusal açıdan baş kadın kahramanın Rusya'daki deneyimlerine devam ederken Rusya'nın düşünsel, tarihi ve kültürel bir analizini yapar ve Rusya üzerinden genel bir modernite eleştirisini ortaya koymaya devam eder. Eser 2005 yılında, Everest Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

Entel tehlike

Sürgit etiketleyen, çözümleyen ve tartan insanlar, entellektüel düşüncelerle tıka basa dolmak, olanı biteni biteni gözden kaçırmak gibi bir tehlike içindedirler.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
198
Baskı Tarihi
2001
ISBN
9750701089
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can
Mütercimi
İlknur Özdemir
Orijinal Adı
O Demonio e a Srta. Prym
Gözlerden uzak, kuytu bir dağ köyü ve bu köyün dış dünyadan soyutlanmış, kendi halinde, çoğunluğu yaşlı, zamanın dışında bir yaşam süren insanları. Köydeki tek genç kadın, küçük otelin barında çalışan güzel Chantal'dır. Gelip geçen avcılarla ya da turistlerle gönül eğlendiren genç kadının tek dileği bu sıkıcı yerden kurtulmaktır. Beklenmedik bir anda köye gelen ve gerçek kimliğini gizleyen bir yabancı, köy halkına, hepsinin yaşamını alt üst edecek, onları kışkırtacak, değer yargılarını tersine çevirtecek, hatta kökünden değiştirtecek bir öneride bulunur. Yabancı, köy halkına yedi gün süre tanımıştır. Bu süre içinde bu insanların her biri yaşam, ölüm, adalet ve dürüstlükle ilgili temel sorunlarla yüzleşecek, bir yol ayrımında durup kendi yaşam çizgilerini değiştirecek bir karar almak zorunda kalacaklardır. Yabancıya kucak açan köy halkı, onun tehlikeli oyununa alet olurken, Adem'le Havva'dan bu yana insanoğlunun ruhunu ele geçirme mücadelesi veren İyi ile Kötü'nün ikilemi, bu basit insanların örneğinde evrensel boyutlara açılıyor. İyi ile Kötü arasındaki savaşı ve insanın Tanrı ile karşılıklı ilişkisini konu alan Şeytan ve Genç Kadın, usta anlatıcı Paulo Coellho'nun yayınlandığından bu yana toplam bir buçuk milyon okurla buluşan son romanı.

Korkaklığın sessizliğe dönüşü..

İyi yürekli adam rolü oynamak, yalnızca hayatta tavır almaktan korkanlara özgü bir şeydi. İnsanın kendinin iyi olduğuna inanması, başkalarına karşı çıkmaktan ve haklarını savunmak için savaşmaktan çok daha kolaydır. kendinden daha güçlü biriyle savaşmak için cesaret toplamaktansa bir hakareti sessizce kabullenmek de çok daha kolaydır. üzerimize atılan taş bize isabet etmemiş gibi yapabiliriz, ama geceleri-odamızda yalnız kaldığımızda odamızı paylaştığımız karımız, kocamız ya da okul arkadaşımız uykuya daldığında-korkaklığımıza sessizce ağlarız.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
125
Baskı Tarihi
Şubat 1995
ISBN
9753880671
Yayın Evi
Payel Yayınları
Mütercimi
Yurdanur Salman
Bu kitap, sevme sanatı konusunda hazır bilgi isyetenleri umut kırıklığına uğratacaktır. Tersine, burada gösterilmek istenen şey sevginin, belli bir olgunluğa erişmeden, rastgele herkesin tadabileceği bir duygu olmadığıdır. Kitabın amacı okuyucuya, bütün kişiliğini yaratıcı yönde geliştirmedikçe sevme çabalarının boşa çıkacağını, komşusunu sevme yetisi, gerçek alçakgönüllülük, gözüpeklik, inanç ve disiplin olmadan sevgide doygunluğa eremeyeceğini göstermektedir.

Vitrin

Çağdaş insanın mutluluğu, vitrinlere bakmaktan ve peşin ya da taksitle alabileceği herşeyi almaktan ibarettir. Kişi başkalarına da aynı gözle bakar.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)

Yeni bir tasavvuf ekolü, bir mistisizm akademisi

Önceleri sadece hoşlanıyordu, şimdi -kendisini de hayrete düşüren- bir imana da sahip olmuştu. İşin şiir, ilim, sır, sihir, muamma, bilhassa aşk ve bir nevi ince şehvet tarafı da vardı. Fakat bunlarda velev doğru, velev gerçek Bektaşi tarikatında ve tekkelerinde olduğu söylenen ve rakı ve meze sofralarında geçen yün hırka, pos bıyık ve dağınık sakal kokulu kaba ihtiraslar yoktu. Ayin yapılmıyordu; başta on iki dilimli taç, göğüste on iki köşeli "teslim taşı", Amerikan filmlerinin şark sahnelerindekini hatırlatan kıyafetler, gülünç ayinler yerine giyim kuşam modern, toplantılar ciddi ve kibardı. Bu, bir salon tekkesi ve salon kadını tarikatıydı. Mükemmel Fransızca bilen, biraz da İngilizce anlayan Baki ile edebiyat ve sanat musahabeleri de yapılabiliyor, kibarca münakaşalar ediliyordu. Hayır, ne hususi bir ismi, ne tekkesi, ne de "gülzar merasimi"nden başka ayin ve adabı olmayan Şeyh Baki tarikatı, bir tarikat değil, bir mektepti; yeni bir tasavvuf ekolü, bir mistisizm akademisi.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
224
Baskı Tarihi
2010
ISBN
9753626889
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
Timaş
Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farklı zaman ve duygusal iklimlerde kaleme alınan bu denemelerde her şeyden önce kıvrak ve akıcı bir Türkçe, bilgi dağarcığınızı zorlayan ve harekete geçiren bir birikimle karşılaşacaksınız.Mor Mürekkep’in çağrışımları okkasında duramayacak kadar zengin ve derin.

Kapat gözlerini gitsin. Ama aç kendi içine...

Hala en güzel hikayeleri dünyalar bir araya gelse anlamayacaklara mı anlatmaktasın? Ve sen hala sağırlar ordusuna senfoniler mi çalmaktasın? Ne seni hazmedebilen ne de senin hazmedebildiğin bir âlemde için sızlıyor, biliyorum. İçine bak, imkânsız bir şey olmadığını göreceksin. Kapat gözlerini gitsin. Ama aç kendi içine...

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
224
Baskı Tarihi
2010
ISBN
9753626889
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
Timaş
Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farklı zaman ve duygusal iklimlerde kaleme alınan bu denemelerde her şeyden önce kıvrak ve akıcı bir Türkçe, bilgi dağarcığınızı zorlayan ve harekete geçiren bir birikimle karşılaşacaksınız.Mor Mürekkep’in çağrışımları okkasında duramayacak kadar zengin ve derin.

Altı Çizilmiş Satırlar

Cemil Meriç ''sanat aşka benzer'' diyor, ''ikisi de kandırmaz susatır''. Öyle diyorsa öyledir; ama bir büyük farkı gözden kaçırmamalı: Aşk bencildir, kıskanç; sanat diğerkâm. Aşk özeldir, paylaşılmak istenmez sevgili. Sanat, o paylaşılmak istenir. İyi müziğin, iyi resmin karakteristiğidir yanındakini dürtmek: Bak ne güzel! Elimizde bir kitap, onu okutacak başkalarını ararız. Beğendiğimiz filmi başkaları da görsün ve sevsin isteriz. Onun için çizip dururuz altını okuduğumuz satırların, bizden sonra okuyacaklara bir sesleniş: Bak senin için çizdim altını şu satırların. Bak!

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
59
Yazılış Tarihi
1999
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Şule Yayınları

Sevgili dost

Sevgili Dost, Kulaklar işgal altında. Bu yüzden kelimeler yerlere dökülüyorlar. Ağızların kapıları kırık. Bu yüzden kelimeler ayağa düşüyorlar. Bu söz yığınlarını kim kaldıracak. Hiç kimse. Ama azarlanacak, sokaktan, "bak ne buldum"diye kelime taşıyan çocuklar evlerine. "At o pis şeyi" denilecek onlara. Çocuklarsa yıkayıp bazı kelimeleri saklayacaklar yastık altlarında

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
125
Baskı Tarihi
Şubat 1995
ISBN
9753880671
Yayın Evi
Payel Yayınları
Mütercimi
Yurdanur Salman
Bu kitap, sevme sanatı konusunda hazır bilgi isyetenleri umut kırıklığına uğratacaktır. Tersine, burada gösterilmek istenen şey sevginin, belli bir olgunluğa erişmeden, rastgele herkesin tadabileceği bir duygu olmadığıdır. Kitabın amacı okuyucuya, bütün kişiliğini yaratıcı yönde geliştirmedikçe sevme çabalarının boşa çıkacağını, komşusunu sevme yetisi, gerçek alçakgönüllülük, gözüpeklik, inanç ve disiplin olmadan sevgide doygunluğa eremeyeceğini göstermektedir.

Ayrılık Yaşantısı

İnsana mantık armağan edilmiştir; o -kendinin farkında olan- yaşamdır; kendinin, diğer insanların, geçmişin ve geleceğin olasılıklarının farkındadır. Ayrı bir bütünlük olarak bu kendinin farkında olması, kendi ömrünün, iradesi dışında doğduğunun ve iradesine rağmen öleceğinin, sevdiklerinden önce veya sevdiklerinin ondan önce öleceğinin farkında olması, kendi yalnızlığının ve ayrılığının, ayrıca doğal ve toplumsal güçlerin karşısındaki çaresizliğinin farkında olması, onun ayrı, doğadan kopuk varoluşunu dayanılmaz bir hapishaneye çevirir. Bu hapishaneden kurtulmadığı, kendini şu ya da bu şekilde insanlarla, dış dünyayla bütünleştiremediği takdirde delirecektir.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
1216
Baskı Tarihi
2010
ISBN
9786353359000
Basım Yeri
Ankara
Mütercimi
Prof.Dr. Abdulbaki Güneş ve Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yolcu
Kur’an’ın Doğru Anlaşılmasında Bir Masaüstü Kaynağı el-MÜFREDÂT Muharrem BAYKUL Yüzlerce yıl önce yazılmış eserleri okurken ister istemez kelimelerin ve kavramların bugünkü kullanımları ve anlamları belirir zihnimizde. Oysa yazarın maksadını anlamak için bugünkü kullanımlarından ziyade metnin inşa edildiği kullanımları ve anlamı bilmek daha önemlidir. Kur'an söz konusu olduğunda birçok kelime ve kavramın, bugün Kur'an'daki kullanımından daha farklı kullanımlarının cari olduğu açıktır. Bazı kavramlar anlam daralmasına uğrarken, bazıları anlam genişlemesine uğramış, bazıları ise farklı anlamlar kazanmıştır. Buna bir de bazı kelimelerin Kur'an'ın değişik yerlerinde değişik anlamlarda kullanıldığını da eklemek gerekir. Kur'an'ın doğru anlaşılması için ilk muhataplarının Kur'an algısı şüphesiz çok önemlidir. Hz. Peygamber’in ve ashabının anladığı biçimde Kur'an'ı anlamak, bugün birçok sorunu aşmamıza yardımcı olacağı gibi Kur'an'ın sağlıklı bir biçimde amele dönüşmesine de katkı sağlayacaktır. Kelimelerin, kavramların zaman içinde geçirdiği değişimi düşündüğümüzde ilk dönemlerde yapılmış kavram çalışmalarının kıymeti kendiliğinden anlaşılır. İlk dönem kavram çalışmalarından biri de şüphesiz Râğıb el-İsfahanî’nin kaleme aldığı el-Müfredât adlı eseridir. Prof.Dr. Abdulbaki Güneş ve Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yolcu tarafından tercüme edilip Çıra Yayınlarınca yayımlanan eserin gözden geçirilmiş ikinci baskısı yapılan nushasını siz okuyucularımız için tanıtmayı uygun gördük. Kitab’ın önsözünde mütercimlerin yaptığı bazı hatırlatmalar okuyucuya bir yol haritası çiziyor. Müfredât’ın bu güne kadar pek çok baskısı yapılmış ancak bunların hiçbiri hata, tashih ve tahriflerden kurtulabilmiş değildir. Kimilerinde Râğıb’ın kullandığı bazı şiirleri, kimilerinde bazı âyetler, kimilerinde ise bazı kavramlar eksik kalmıştır. Bu çevirede tahkikini Adnân Safvân Dâvûdî’nin yaptığı Dâru’l-Kalem, Dimaşk – ed-Dâru’ş-Şâmiye, Beyrut 1992’de çıkan birinci baskısı ile 2002’de yayınlanan üçüncü baskısı esas alınmıştır. Bu baskıda sözü edilen kusurlardan herhangi birinin bulunmaması için özel bir gaye sarf edilmiştir. Müellif, Kur’an’ın kıraat farklarına değindiğinde bu kıraatlerin sahih ve şaz olanları dipnotlarda açıklanmıştır. Râğıb’ın kullandığı şiirlerin, geçtikleri dil kitaplarındaki yerlerine işaret edilmiştir. Mütercimlerin metne azami derecede bağlı kalmakla beraber, her dilin kendine özgü bir anlatım biçiminin ve mantık bakış açısının olmasından dolayı, çeviriyi daha anlaşılır kılmak için kimi metinde fedakârlık ettiklerini ve bu baskıda metni tahkik eden Adnân Safvan Dâvûdî’nin eklediği dipnotların tümünü değil, manaya katkısı olan ve yerinde bulduklarını çevirdiklerini ifade etmeleri dikkate değer bir yaklaşımı oluşturuyor. Râğıb el-İsfahanî hicri dördüncü asırda yaşamış, özellikle “el-İsfahânî” lakabıyla şöhret kazanmış ve pek çok eserler yazmıştır. Bu asır, ilim inkişafın (bilimsel gelişmenin), kalkınma ve yükselmenin en parlak olduğu dönemlerden biridir. Müellifin değişik konu başlıklarında birçok eseri mevcuttur. Mütercimler kısa tanıtımlarla da olsa Râğıb’ın 23 başlıca eserine bu bölümde yer vermişlerdir. el-İsfahanî belli başlı hususiyetleri noktasında, tevazuu ve içine kapanmayı tercih eder, şöhretten ve el üstünde tutulmaktan hoşlanmazdı. “Ben kendimi övmekten ve nefsimi tezkiye etmekten Allah’a sığınırım” derdi. Râğıb’ın Akidesi konusunda üç görüş ileri sürülmüştür. Bunların kimileri göre Mutezile, kimilerine göre Şia ve kimilerine göre ise Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesine mensûptur. Mütercimlerin kanaati ise tartışma götürmeyen doğru görüşün Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olduğudur. Bu sonuca el-Müfredât kitabında Mutezile’ye yönelttiği tenkitlerden ve Hz. Ali’den çokça nakil yapmasından dolayı Şia itikadından olduğu söylenmişse de bunun yeterli bir delil olamıyacağıdır. Çünkü Âl-i Beytin sevgisine ilişkin sahih haberler vardır. Bu nedenle insan, onları sevmek ve sözlerini nakletmekle Şîa’dan sayılmaz denerek Kitâbu’l-İ’tikâd kitabının 54. sayfasına verilen dipnotla da Şia’dan olmadığına dair kesin bir kanaat okuyucuya sunulmaktadır. Fakat o dönemde bu görüşlerin bu kadar keskin tartışmasız ayrıştığı kanaatinde olmadığımı ifade etmeliyim. Râğıb’ın fıkhî mezhebi hususunda kitaplarının incelenmesinden anlaşılan odur ki, fıkhın furûâtla ilgili konularında kimseyi taklit etmemiştir; kendisi bu konuda müctehit konumundadır. Kitaplarında yeri geldiğinde fakihlerin görüşlerini kaydettikten sonra bazen bir mezhebinkini, bazen de başka mezhebinkini kabul etmektedir; bu da onun belli bir mezhebe bağlı olmadığını göstermektedir. Mütercimlerin bu tespitleri yukarıda taştışmasız Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olması tesbitiyle çelişki arz etmektedir. Râğıb’ın şiirle olan ilgisine dair herhangi bir kayda raslanmamıştır. Birkaç beyit dışında kendisine izafe edilen şiir de olmadığı söylenmektedir. Râğıb el-İsfahani hayatında birçok zorluklarla karşılaşmış, dönemin veziri ile bir görüşme esnasında ihtilafa düşmüş bu durum onun göz hapsinde tutulmasına yol açmıştır. Kendisinin ifadesiyle; “Bu bir kalp halveti değil, bir göz halvetidir; ihtiyari değil, ıztırarîdir; hatta zor ve baskı ile gerçekleşmiş bir inzivadır” der. Râğıb’ın adı, akidesi, fıkıh mezhebi ve çağı hakkında ihtilaf edildiği gibi, vefat tarihinde de ihtilâf edilmiştir. Bu hususda Suyûtî, beşinci asrın başlarında; Zehebî, onu kırk ikinci tabakadan saymıştır ki, bu kesimin vefatları 440 ile 470 arasında değişmektedir. Bu hususta değişik görüşler de mevcuttur. Mütercimlere göre sağlıklı bir tercih yapmak zor olsa da, vefat tarihinin yaklaşık 425 olduğu söylenebilir. Müfretadât’da mükemmel bir metod, üstün bir uslup kullanılmıştır. Derin ve geniş bir ilmi vukufiyete dayanarak maddelerin önce hakikî manaları, ardından türetilen kelimeleri ele alınmıştır. Kendisi her kavramı işlerken önce madde ile ilgili Kur’an âyetlerini vermiş, ardından hadislere geçmiş, sonra da Arapların deyim, atasözü ve şiirlerini sıra ile vermiştir. Çoğu zaman, Kur’an’ı, Kur’an ve Sünnet ile ardından Sahâbe ve Tâbiîn görüşleriyle açıklamıştır. Râğıb el-İsfahani eserini yazarken kendisinden önceki ulemanın eserlerinden faydalanmış, onları incelemiş, tartışmış, bazı görüşlerini-tespitlerini kabul etmiş, bazılarını ise reddetmiştir. Elimizdeki bu nushada 21 adet başlıca kaynak eser ismi verilmiştir. el-Müfredât eserinden günümüze kadar birçok ilim adamı istifade etmiş, eserlerinde kaynak olarak göstermişlerdir. Zemahşeri O’nun metodunu izleyenlerin başında sayılabilir. İnsan ilim ve marifet konusunda ne kadar derinleşirse derinleşsin, bütün ilimleri elde etmesi mümkün değildir; o her beşeriyet ve insaniyet hududunda kalacaktır. Râğıb, ilmin deryalarına dalmış, oradan Müfredât gibi inciler çıkarmış, kendisi onca derin ilmine ve değerli edebiyatına rağmen kimi kusurlardan kurtulamadığını ifade eden mütercimler kendilerince gördükleri bu kusurları da maddeler halinde ele almışlar. Bu baskıda esas alınan nushalar, tashih esnasında başvurulan matbu nüshalar da maddeler halinde okuyucuyla paylaşılıyor. Râğıb el-İsfahani’nin el-Müfredât eserine yazdığı mukaddimesinde yaptığı bir tespitle yazımızı nihayete erdirelim. “Kur’an ilimlerinin en çok gerekli olanı lafza ilişkin ilimlerdir. Kavramların gerçek anlamlarını incelemek de lafza ilişkin ilimlerdendir. Kur’an’ın manalarını anlamak isteyenler için Kur’an kavramlarının anlamlarını öğrenmek, ilk yardımcı unsurdur. Bunlar tıpkı bir bina yapmak isteyenin öncelikle ilk kullanacağı malzemeler arasında yeralan kerpiçleri temin etmesine benzemektedir. Râğıb el-İsfahanî hicri dördüncü asırda yaşamış, özellikle “el-İsfahânî” lakabıyla şöhret kazanmış ve pek çok eserler yazmıştır. Bu asır, ilim inkişafın (bilimsel gelişmenin), kalkınma ve yükselmenin en parlak olduğu dönemlerden biridir Müfretadât’da mükemmel bir metod, üstün bir uslup kullanılmıştır. Derin ve geniş bir ilmi vukufiyete dayanarak maddelerin önce hakikî manaları, ardından türetilen kelimeleri ele alınmıştır. Kur’an’ın manalarını anlamak isteyenler için Kur’an kavramlarının anlamlarını öğrenmek, ilk yardımcı unsurdur. Bunlar tıpkı bir bina yapmak isteyenin öncelikle ilk kullanacağı malzemeler arasında yeralan kerpiçleri temin etmesine benzemektedir.

SABIR

SABIR, bir darlık içinde tutmak, alıkoymak anlamına gelir. Şöyle kullanılır: -Bineği kaçamayacak bicimde hapsettim (sabertu) -Filan kişiyi kendisinin çıkışı olmadığı bir yemin ettirdim (sabertu) Nefsi, aklın ve şeriatın gerektirdiği şekilde hapsedip alıkoymak, tutmak veya men etmektir. Dolayısıyla genel anlamlı bir lafızdır. Kullanıldığı yerlere göre farklılık gösterebilir. A. Bir musibete karsı SABIR, «SABRUN» zıttı «CEZEUN» CEZEUN, insanı yönelmiş olduğu şeyden ya da hedefinden çeviren, uzaklaştıran ve onunla ilişkisini kesmesine neden olan hüzün keder ve tasaya denir. İpi yarısından kesmek anlamında ‘cez'un’, birinden diğerine rengi değiştiğinden dolayı rengin kesilmesi nedeniyle renkli taslar anlamında da ‘cez'un’ kullanılmıştır. B. Savaşta SABIR, «ŞECEAT» zıttı «CÜBNÜN» CÜBNÜN, kalbin güçlü olması gereken bir hususta zayıf kalması demektir. Yüreksiz kadın ve erkek olarak da kullanılır. C. Kederlendirip göğsü daralman, can sıkan veya rahatsız eden bir kazaya talihsizlikler, musibetle veya felaketle ilgili ise «RAHBÜSSADR», zıttı «ZDACERUN» D. Konuşmaktan kendini men tutmak ise «KİTMENUN», zıttı «MEZLUN» Bütün bunları kapsayacak şekilde Bakara.177 ayetinde kullanılmıştır; 2.177 - "... vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler. İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır." Sabrın bir türü olmasından dolayı oruç da SABIR olarak isimlendirilmiştir. Bir hadiste "SABIR ayında ve her ayda üç gün oruç tutmak, göğüsteki kin, düşmanlık ve vesveseleri giderir" diye buyurulmaktadır. SABIR ifadesi geçen bazı ayetler; AMENUSBIRU VE SABIRU (SABIRDA YARIŞIN, "SABREDEN" İSMİNİZ OLSUN) Al-i İmran 3.200 - {Ya eyyuhellezine amenusbiru ve sabiru} Siz ey imana ermiş olanlar! Zorluklara sabırla katlanın ve birbirinizle sabırda yarışın, (doğru olanı yapmaya) her zaman hazır olun ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ki mutluluğa erebilesiniz! İBADETTE SABIR : SEBAT Meryem 19.65 - {Vastabir Li İbadetih} O göklerin, yerin ve o ikisinin arasında olan her şeyin Rabbidir. Öyleyse yalnız O’na kulluk et. O’na ibadetinde sabır ve sebat göster. Ona denk ve adaş olacak hiç kimse bilir misin? GÜZEL BIR SABIR Yusuf 12.18 - {fe sabrun cemil}"(Böyle diyerek) üzerinde yalancı bir kan lekesi bulunan (Yusuf'un) gömleğini çıkarıp gösterdiler. (Yakub:) "Yoo" dedi, "sizi kendi hayal gücünüz bu kötü oyuna sürükledi! Artık (bana düşen) güzelce sabretmektir. Ve bu anlattığınız bahtsızlığa karşı bana dayanma gücü bahşetmesi için kendisine yönelebileceğim (yegane) hami Allah'tır." BEKLEME GÖZLEME İntizar etme, gözlemek, beklemek de sabrın bir çeşitidir, Tur.52.48 - {Vasbir li hukmi rabbike}"Artık, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, Bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et." KAFİRLER DE SABREDER Bakara 2.175 - İşte onlardır ki doğru yolun karşılığında sapıklığı, günahlardan arınıp temizlenme yerine azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne de sabırlıdırlar! Ebu Ubeyde bunun "cüret" anlamında kullanıldığını ifade etmiştir, "Kendi zannınca bunu işlemeye cüret ettiğine göre, yüce Allahın azabına karşı ne kadar da sabırlısın" anlamında bedeviler tarafından da kullanılan bir ifadedir.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
379
Baskı Tarihi
Ekim 2011
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar Yayınları
Mütercimi
Selahattin Ayaz
Neden Altını Çizdim?
Kuranda birçok yerde sabr kelimesi geçmektedir. Müminler dualarında Allah’tan sabır yağmuru istemektedir;
CALUT ordusunun karşısına çıkan Müslümanların duası:
2.250 - ... "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."

Müslüman olan sihirbazların firavun karşısındaki duaları:
Araf 7.126 - "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. ""Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür."

Bununla birlikte SABIR her zaman namaz ve dua birlikteliğinde Kuran'da yer bulmuştur.
Kehf 18.28 – “Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma...”

SABIR kelimesinin semantik anlamı ve zıt anlamı

Kelime, semantik bakımdan, başlarına gelen olaylara karşı SABIR göstermeyen ve kolaylıkla öfkeye kapılıp şiddete başvuranlar için kullanılan CEZEA'nın tam zıttıdır. Bu, sabrın, sıkıntılı ve acılı durumlarda itidali korumak ve dava yolunda karşılaşılan her türlü güçlüğün üstesinden gelmek için gerekli ruh direncine sahip olmak anlamına geldiğini ima etmektedir. İbrahim suresinin 21.ayetinde, bu iki niteliğin birbirlerinin zıttı olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bu sözleri, kıyamet günü cehenneme giren kafirlerin söylediği varsayılmaktadır: "Şimdi yakınsak da (cezi'na) sabretsek de (saberna) fark etmez; bizim için kaçacak hiç bir yer yok."