Objektif :7 Eğitim-Gençlik-Üniversite

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
297
Baskı Tarihi
2006
ISBN
975-437-034-6
Baskı Sayısı
0. Baskı

Namuslu Olmak Vasfı

Bilhassa namus bahsinde acı düşüncelere dalıyoruz.Ahlaki ve manevi cephede savaştığımız zaman, ahlak bahsinden hoşlanmadıkları görülen devrimbazların gözünde geri zihniyet mimessilleriyiz.Sanki ileri zihniyet karaborsacılığın,yalancılığın, fuhuşun ve zinanın müdafasını emrediyor.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
231
Baskı Tarihi
Temmuz 2009
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Konya
Yayın Evi
Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları

Elmadaki Kurt

Bir elmanın içindeki kurtlarız. Başlangıçta aynıyız. Bazılarımız devinimi reddedip hazırdan beslenmeyi tercih ediyor. Diğerleri ise deviniyor. Hareket ediyor. Elmanın dışına doğru. İçerde kalanlar depresyona giriyor. Görmedikleri bilmedikleri elmanın dışına ulaşmaya çalışmak yerine büyütmedikleri akıllarıyla yorumlar yapıyor. Devinmiyor, şikayet ediyor. Devinenlere de haset besliyor. Onların doğuştan şanslı olduğunu savunuyor. İyi niyetle devinene yardım da ediliyor. Hayatın amacı devinim. Aslında kalp sürekli her atımında bize bunu anlatıyor. Elmanın dışında ağaç var. Bağ var. Bahçıvan var. Elçiler kafesten kurtulun diye dışarı çağırıyor. Kulak tıkamak, bağı, bahçeyi, bahçıvanı yok yapmaz. Bize de bir elmaya razı olmak yakışmaz.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
240
Baskı Tarihi
Ocak 2006
ISBN
975-352-015-8
Baskı Sayısı
8. Baskı
Yayın Evi
Pınar Yayınları
Mütercimi
Abdi Keskinsoy

Tevhid ve Milliyetçilik

Allah Elçisi ( Salat ve selam üzerine) bu dün ile gönderildiği zaman Arap yarımadasının en münbit toprakları Arapların değil, başka ulusların elinde idi. Şam bölgesinin kuzey yakası tamamen Rumların yönetimi altında bulunuyordu. Buralar Rumlarca atanan Arap yöneticiler tarafından yönetiliyordu. Öte yandan Güney Yemen toprakları ise tamamen Perslerin egemenliğinde idi. Bu yöreler de Persler tarafından atanan Arap yöneticiler tarafından yönetiliyordu. Araplar elinde kala kala Hicaz, Tıhame, Necd ve şuraya buraya dağılmış münbit toprakların dışında kalan kupkuru çölller vardı. Şu söylenebilir: Risaletten on beş yıl önce, Hacer-i Esved taşının yerine konulması meselesinde hakem tayin edildiğinde verdiği hükümden memnun olunan, çevresinde ''Sadık'' ve ''Emin''lik lakapları ile tanınan, soyca Kureyş kabilesinin en saygın kolu Haşimoğullarından olan Hz. Muhammed (as) içsel çatışmaların yiyip bitirdiği Arap kabilelerini bir araya getirerek kuzeyden Rumların, güneyden Perslerin gasbettiği toprakları işgal altından kurtarmak için bir Arap ulusçuluğu bayrağını çekip yarımadanın her bölgesinde milliyetçiliğe dayalı birlikler kurabilirdi. Denebilir ki: Allah Resulü böyle bir davaya çağırsaydı, yarımadada hüküm süren egemen güçlerden onüç yıl boyunca gördüğü sert tepkiler sonucu çektiği sıkıntıları çekmezdi; Araplar da böyle bir çağrıyı hep birlikte kabul ederlerdi. Şöyle de iddia edilebilir: Hz. Muhammed (as), Arap ulusuna yaptığı bu çağrı kabul edilerek onlar tarafından liderlik makamına getirilebilirdi. O da ipleri eline aldıktan sonra her türlü güce sahip olurdu. Bu gücünü, önce insani egemenliğine boyun eğdikten sonra insanların Rabb'lerine ibadet etmelerini sağlama, kendisi ile birlikte gönderilen tevhid akidesinin (yerleştirilmesinde) kökleştirilmesinde kullanabilirdi. Ne var ki, Alim ve Hakim olan Allah, elçisini böyle bir amaca yöneltmedi. Bilakis onu ve onunla birlikte olan bir avuç güçsüz inanmışı ''La ilahe illallah''ı açıktan haykırmaya ve bu haykırma karşısında başlarına gelecek meşakkatlere katlanmaları yönüne yöneltmeyi yeğledi. Niçin böyle istedi? Elbestte Allah, Elçisi ve onunla birlikte olan bir avuç inanmışı böylesi zor sıkıntılara sokmak istemezdi. Yüce Allah, milliyetçilik ülkücü ile ortaya çıkmanın ve insanları buna çağırmanın doğru bir yol olmadığını biliyordu. Bundan dolayı öyle değil de, böyle yönlendirdi elçisini. Ülkenin gaspedilem topraklarını Rum ve Pers tağutlarının elinden kurtarıp bir Arap tağuta teslim etmek çözüm değildi. Tağutların hepsi tağuttur, adı sanı ne olursa olsun... Yeryüzü Allah'ın mülküdür; O'nun adına kurtatılması gerekir. Üzerine ''La ilahe illallah'' bayrağı dikilmeyen hiçbir toprak parçası Allah adına kurtarılmış değildir. İnsanları, bu topraklar üzerinde egemen olan Bizans veya Pers tağutlarının elinden kurtarıp bir Arap tağuta teslim etmek kesinlikle çıkar yol değildir. Adı ne olursa olsun tağutların hepsi tağuttur. İnsanlar sadece Allah'ın kullarıdır; '' La ilahe illallah'' bayrağını dalgalandırmadıkça, yalnız Allah'ın kulları olamazlar. Bilinçli her Arab'ın lisaninin delaleti ile anlamını çok iyi algıladığı ''La ilahe illallah'' ın gerçek anlamı şudur: Allah'tan başka hiç kimseninin hakimiyet hakkı yoktur; Allah'tan başka şeriat koymaya kimsenin hakkı yoktur; hiç kimsenin üzerinde egemenlik hakkı yoktur. Çünkü bütün egemenlik, iktidar Allah'a aittir. Zira, İslam'ın insanlık için uygun gördüğü milliyetçilik ülküsü Arabı, Bizanslıyı, Persliyi diğer ulus ve renklerden olan insanları Allah'ın tevhid bayrağı altında eşit konuma getiren ''Akide milliyetçiliği''dir. Çıkar yol sadece bu yoldur.

Kayıp Hikâyemiz

2070 yılında doktora yapan bir üniversite öğrencisi, mesela bizim hikayemizi hiç bilemeyecek. "Bizim hikayemiz" diye gazete sayfalarına takılı kalanları toplayacak önce. Sonra TV arşivlerini çağıracak imdadına. Çok satanlar listesini tarayacak yıl yıl. 1600 ailenin belirleyip de bizim hiç bir zaman içinde olmadığımız reyting listelerinden zevkimizi toparlayacak belki. Moda dergilerine bakıp "Böyle giyiniyorlardı" diyecek. Sulu sepken gazete sayfalarında milenyum öncesi beklentileri not edecek tezinin en önemli bölümü için. "Dinci kanalları" tarayacak ve bizi göremeyecek. Bir kalabalık fotoğraf ilişecek gözüne sadece. Polisler tarafından tartaklanan. Bir kalabalık fotoğraf üniversite önünde bekleyen. Sadece üniversite önlerinde beklerken "haber" yapılan...

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
614
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-293-203-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğan Kitap
Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.

Dün Dündür

Hürriyet ve İtilaf Fırkası, muhalefetteyken İttihat ve Terakki hükümetini masonlukla ve vatanı Siyonistlere satmakla suçlamıştı; ancak sonra iktidara geldiklerinde ne yaptılar? Siyonistlerle pazarlık yapıp Filistin'de bazı ayrıcalıklar vermeyi kabul ettiler!

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9752560716
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Kaknüs

adı: aşk

Var Eşrefoğlu Rumi bil hakikat Vücudu fani etmektir adı aşk Varın gidin siz de öyleyse, düşün yollara hakikati bilmek için hakikat adına, aşk adına, aşkın adına. Mecali kalmamış ellerinizi hiç değilse son bir defa kaldırın da kapı yüzünüze kapanmadan evvel o kapıyı siz kendiniz kendi yüzünüze kapamayı deneyin! Varlığa gelen her ademin kendini varlığa getirene ihtiyacı iki cihettendir; ilki varlığa getirdiği için, ikincisi varlığını sürdürmesini sağladığı için. Evet varlığa gelmenin bir sebebi olduğu gibi, var kalmanın, varlıklı olmanı da bir sebebi vardır. İki farklı sebepten değil, bir sebebin iki cihetinden sözediyoruz aslında. Var olabilmemiz için muhtaç olduğumuza varlığımızı sürdürmek için de muhtaç olmaktan...Böylelikle varolanların tümü iki sıfatla muttasıf olmak zorunda: vücud ve beka. Demek ki aşk vücudu baki kılmak için çırpınanların değil, vücudu fani kılmak için çabalayanların mesleki. O halde Cenab-ı Aşk yâriniz ve yardımcınız olsun efendim!

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9752560716
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Kaknüs

Perdesinden Perdemiz Yırtıldı Hem

Evet, hala bekliyorum, perdesinden bütün perdelerin yırtılacağı o muhteşem vuslat anını bekliyorum; narının tüm perdeleri yakıp kül edeceği, lakin bu sefer narının celaliyle değil, nurunun cemaliyle tecelli edeceği o sevgiliyi bekliyorum! Beni “gelecek ...güzel sofraların çeşnisi için kurusun diye kilere asılan bir ayva dalı gibi sallantısız halde bulacağı” o günü perdelenemez bir hüzün ve hasret içerisinde bekliyorum.