Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Osmanlı'da felsefe yoktur

Osmanlı'da felsefe yoktur. İslam cemiyetinde felsefe yoktur aslında. Felsefesi ancak vahiydir İslam cemiyetinin. Felsefenin mevzuu, ruh, madde, îman; İslamiyet bunu baştan halletmiştir. Felsefe şüpheyle doğar. Batı'da felsefe vardı da ne oldu? Neyi halletti?

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Muhacirler

Dedemin, birlikte bulunduğumuz son beş yıl içinde, evde on defa akşam yemeği yediğini bilmiyorum. Akşam yemeği için koskoca bir tencereye et suyuna tirit yaptırırdı. Koca tencereye ağzına kadar ekmek doğranırdı. Çoğu zaman bu tencereyi, onun camiine ben götürürdüm. Akşam yemeğini camiinin medreselerinde oturan muhacirlerle birlikte yerdi. Bunlar Şark İsyanı sebebiyle Van civarından buraya sürülmüş Kürtlerdi. İçlerinde daha önce Şam tarafından gelmiş Seyyid aileleri de vardı. Hükümet bunları sürmüş, getirmiş, buraya atmıştı. Onlara sahip çıkmak Müslüman halka düşmüştü. Dedemin mütevellisi olduğu Cevizaltı Medresesi'nde, terk edilmiş yirmi iki oda vardı. Dedem bu göçmenleri oralara yerleştirdi. Ayrıca caminin bulunduğu Dolav mahallesinde, yeri müsaid olanların evlerine de birer aile verdi. Birkaç da boş ev buldu. Sürgünlerin arasında varlıklı, görgülü aileler vardı. Burada mahrumiyet ve sıkıntı içinde idiler. Dedem, erkeklerini akşam namazından sonra camide alıkoyar, onlarla sohbet eder, kitap okurdu. Bu arada yemeği yerler, yatsıdan sonra yerlerine giderlerdi. Bu insanların, kazançları ve varlıkları az, yiyecekleri kıt olduğu için, mevcut erzakları kadın ve çocuklara kalsın diye, dedem erkekleri camide ağırlardı. Dedem ve diğer Müslümanlar, sürgün edilen ve çoğu mazlum olan bu insanlara sahip çıktılar. Müslümanlar arasında, dinsiz bazı idareciler yüzünden uyanması muhakkak olan kin ve fitne hislerinin dalbudak salmasını önlediler. Zulme uğrayanlar, bu kötülüğün, sadece belli bir zümrenin eseri olduğunu, diğer Müslüman kardeşlerinin bu suça katılmadığını, aksine, kendilerine el uzaüp, gönüllerini açtıklarını görerek teselli buldular. Bu Muhacirler Kimdir Ninem, birgün dedeme: "Efendi, sen bu muhacirlere pek çok acıyıverdin, neden ki?" diye sordu. "Muhsine sen ne diyorsun? Bunların içinde Peygamber sülâlesi var yahu! Sâdâttan olanlar var. Bunların içinde dün aziz iken, bugün zelil olmuş; mevkiini parasını kaybetmiş olanlar var. Dün memleketi olan Van'ın, Mardin'in âyânı, eşrafı, sâdâtı iken, bugün Dolav mahallesinde Cevizaltı'na sürgün düşmüş, muhacir olmuş; ekmeksiz, sabunsuz kalmış, çamaşırsız kalmışlar. Sen ne diyorsun? "Efendimiz buyururlar ki: Irhamû azize kavmin zeil... Aziz iken zelil olmuş, mevkiini kaybetmiş olanlara, iyilikte bulunup yardım ediniz... Muhsine, siz Allah'ın Peygamberin emrini yalnız namaz, oruç, hac, zekâttan ibaret mi zannediyorsunuz? "Biz yalnız muayyen ibadetleri, ibadet biliyoruz. Hayat baştan başa ibadettir. Hayatımızın her am Allah'a kullukla geçecek... Biz kurulmuş saat gibi, belli ibadeder içinde, keyfimiz, zevkimiz, huzurumuz yerinde yaşıyoruz. Halbuki: Ve mâ halaktu'l cinne ve'l-inse illâ li'-ya'budûn, var. Ben insanoğlunu ve cinnîleri, hiç kimseye değil, ancak bana kul olsunlar; yani hayadan bana kul olmakla geçsin; benim kulum olsunlar, başkalarının kulu değil; nefislerinin kulu değil; paralarının kulu değil; şanların, şöhretlerin, fani saltanatların kulu değil, ancak benim kulum olsunlar diye yarattım... "Muhsine, bunların içinde bir de sâdât var, Peygamber evlâdı var. Bunlara hizmet benim din borcumdur. Namazım neyse, bu odur. Peygamberim emrediyor..." Dedem bunları söylerken ağladı: "Ah Muhsine, zengin olsaydım da bunlara ben maaş bağlasaydım." dedi. Dedem, bu muhacirleri yerleştirdiği Cevizalü Medresesi'nin müderrislerindendi. Tabii medreseler kapanmadan önce... Buraları boşaldıktan sonra bu muhacirler gelince, dedem, mütevelli ile görüşerek, onların bu boş odalara yerleştirilmelerini temin etmişti.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
408
Baskı Tarihi
Aralık 2007
ISBN
978-975-995-093-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
Editörü
İnci Enigün

Düşünce

22 (Şubat 1959)Herşey bulunabiliyor,çalışınca herşey kabil. Hatta güzel mısra ve bitmiş manzume bile. Fakat düşünce bulunmuyor.Eğer sizde yoksa herşey bitiyor. Ben neyim? acaba bir çeşit existensialisme intellectuelle (zihni varoluşculuk). Mümkün mü ? Beni bu düşüncülere götüren şey bitirdiğim, bitirir gibi olduğum yeni manzume. O eksik sone. Fakat bir daha anlıyorum ki, Türkçe kifayetsiz. Melek kelimesi Türkçede tutmamış. melaike var da , garip şey.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
408
Baskı Tarihi
Aralık 2007
ISBN
978-975-995-093-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
Editörü
İnci Enigün

Siyaset

Bir cemiyet için en büyük felaket bir rejimin veya zümrenin kendi kendisini zaruri ve esas addetmesidir.. Kanser , bütünün içinde bir istiklal ve inkar iddiasıdır. Kanser husisi politikadır.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
408
Baskı Tarihi
Aralık 2007
ISBN
978-975-995-093-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
Editörü
İnci Enigün

27 Mayıs Darbesi

22 (mayıs 1960)- Harbiyenin nümayişi. Bu hükümetten hayır yok artık. 28 mayıs (1960)- Sabahleyin iner inmez otelci Türkiye'de askeri hareketten bahsetti. Vatana ak yüzle dönebileceğiz. Kurtulduk.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
408
Baskı Tarihi
Aralık 2007
ISBN
978-975-995-093-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
Editörü
İnci Enigün

İsmet İnönü

Hasan Saka'nın cenazesi.Bütün fırka yahut İstanbul'da bulunanlar orada idi.Tarık (Temel) sabahleyin geldi. Beraber gittik.İsmet Paşa'yı gördüm.Çok mahzundu.Elini öptüm,elini veriyor belki de ağladığı görülmesin diye yüzünü çeviriyordu.Yeni bıyıkları pek yakışmıştı. 1946'nın ve 1950'nin İsmet Paşa'sından ne kadar farklı ve sempatikti. Bir insanın bizde kalan çehreleri kadar şaşırtıcı ne olabilir? Değişen hadiseler ve yaş,entellektüalite,filan+ben+o=x Bu muamele bütün hayatımızdır.Tıpkı sevdiğimiz kadınlarda olduğu gibi. 1932'ye kadar İsmet Paşa benim için bir mübarekti. Celal Bey'in (Bayar) başvekilliğine kadar yalnız bir hadisede, Fethi Bey'i (Okyar) düşüren nutukta, bir de İhsan Bey (Eryavuz) muhakemesinin şahitliğinde hatırlıyorum. Şu var ki o zaman sahnede muhtelif çehreleriyle yalnız Gazi vardı ve geri kalanı siliyordu. Celal Bey'in başvekilliğinden sonra birdenbire ön plana geldi reisicumhurluğundan şüphesiz sevindim; bununla beraber tanımıyordum. Onu ikinci dünya harbinde tanıdım ve sevdim. Mebusluğumda şef fikri aramıza girdi, politikasından memnun davranışlarından mustarip, etrafındaki adamlar yüzünden dargındım. Dil meselesindeki fikirleri, Atatürk inkılaplarını olmuş bitmiş bir şeymiş gibi kabul etmesi beni rahatsız ediyordu. İsmet Paşa'yı belki kendiside bilmez birçok itirazi cümle ve fikir arasında en çok övenlerden biriydim. Fakat o zaman ki cümlelerimi şimdi yokladıkça fırkasının içinde kaybolmuş gibi görüyordum. Bizimle kendisinden çok başka türlü, tam manasıyla inferieure iki adam vasıtasıyla konuşuyordu. Şükrü Saraçoğlu ve Memduh Şevket (Esendal) . Ali (Hasan Ali Yücel) Mümtaz Ökmen cindinden hususi kamara adamları, en sonunda Nihat Kerim .Belki adını unuttum. Bana onu gizleyen tahta perdeler gibi geliyordu. O kadar ki kendisini pek az görebiliyordum. Demokrasi hükümeti beni çok az heyacanlandırdı. Bu işin istendiği gibi yümümeyeceğine, henüz o seviyede olmadığımıza emindim. Demokrasinin bir elit işi olmadığını çok iyi biliyordum. Maraş'a üç dört gidişim bana memleketi öğretmişti. Kaldı ki İstanbul ve Ankara da öbür yerlerden farklı değildi. Bu 1941 senesinde belki İstanbul bugünki kadar köy değildi. fakat ıstırap her çehreden akıyordu. Gençler arasında ise muazzam ayrılıklar başlamıştı. Paşa'nın yapacağı şey partisi içinde daha sosyalizan bir zümre arayıp onu ortaya çıkarmaktı. Atatürk zihniyetine, hiç olmazsa başlangıcında daha sadık olurdu. Niçin bunları yazıyorum. Meclisten beş parasız ve dargın ayrıldım, fakat partiden ayrılmadım. İsmet Paşa'ya iki sene kadar dargındım. Bununla beraber yine seviyordum. Muhalefet kürsüsündeki rolü genişledikçe iş değişti . İhtiyar adam gençleşti, büyüdü, kudret ve asalet kazandı. O gün Şişli Camii'nin imam odasında küçük bir kervete oturmuş, arkadaşının ölümüne ağlayan insan ise çok başka insandı. Onun elini öperken Orhan Gazi cinsinden bir adamın elini öpüyorum sanıdm.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
408
Baskı Tarihi
Aralık 2007
ISBN
978-975-995-093-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
Editörü
İnci Enigün
Neden Altını Çizdim?
inanılmaz etkileyici bir söz herhalde bir yere yolculuğa çıkarken biri bana böyle deseydi olduğum yere yığılırdım

Taşa toprağa selam söyle

Giderken ablamın sözü; ''taşa toprağa selam söyle'' Bu ihtiyar kadın nasıl bu korkunç sözü buldu? Bütün hayat acılığıydı bu söz.''taşa toprağa selam söyle'' kimse kalmadı ki... Ben de yavaş yavaş öyle olmuyor muyum!

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
408
Baskı Tarihi
Aralık 2007
ISBN
978-975-995-093-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
Editörü
İnci Enigün

Beş Şehir

Bugün evden çıkamdım. Beş Şehir'in tashihlerini yaptım .Asıl milliyetçi Yahya Kemal ile benim. hiçbir şeyi inkar etmiyorum. Her şeyi ve bütün tarihi yaşıyorum.Yalnız kitap daha mükkemmel,daha planlı olabilirdi.Çok şişkin cümleler,indi mülahazalar ve tekrarlar var. Bazı şeyleri ise büsbütün unutmuşum. Yahut böyle görecekler. Çünkü hakikatte kendimi en fazla zorlayarak yazdığım kitaptır.Sayfa sayfa,hatta cümle cümle bulmaya,aramaya mecbur kaldım.Beş Şehir mutlak kısırlıkla mutlak yazmak hevesinin mahsülüdür. Kırk yaşından sonra yazıya başlamak...Hemen her cümle bir edat ve zarfla başlıyor.Feci, çirkin, hatta iğrenç.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
408
Baskı Tarihi
Aralık 2007
ISBN
978-975-995-093-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
Editörü
İnci Enigün

Sağ-Sol

Yine sağcılığa geliyorum.Sağcı olmak çok güç hatta imkansız.Evvela memleketimde en cahil en budala insanlar sağcı.Yahut da aşikar şekilde hain ve ahlaksız.Peyami Safa... Peyami Safa'dan daha iğrencine tesadüf edilir mi? Sonra devrin kendisi var.Artık garpta bile sağcıya tesadüf edilimiyor.Burjuvazi kendisini polis ve asker kuvvetiyle müdafa ediyor. Sola gelince!... Yarabbim bizde solcu muharrir,solcu şair,genç şair,sol adam,ileri adam, zühd,hamakat,cahillik. Ve hepsinden beteri yeni dil.Devrik cümle ,tarihi inkardan daha beter olan tarih bilmemek.Hiç kültürü olmamak.Ne sağcı ne solcu...

Üç Eser

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
227
Baskı Tarihi
1994
ISBN
975.11.0344.4
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Milli Eğitim Basın Evi
Editörü
Mehmet Kaplan
Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayını olan bu kitap aslında yazarın üç eserini bir araya getiren "toplama" bir kitap. İçindeki eserler şunlar: 1. Bize Göre 2. Gurabâhâne-i Laklakan 3. Frankfurt Seyahatnamesi
Neden Altını Çizdim?
Bu satırları pek ciddiye almadım ama eğlenceli buldum... Edebiyatla ilgili son kısımda söylenenler doğru görünüyor.

Aşk ve Evlilik

Aşkın zedelediği bin türlü talihsizler içinde en çok bu hiçe giden kurbanlara (aşkları için intihar edenlere) acımalı. Zira bu zavallılar bilmiyorlar ki birbiriyle evlenmemesi lâzım gelenler varsa onlar da yalnız sevişenlerdir. Üstadım Gourmont'un dediği gibi aşk ile evliliği karıştırmamalı. Aşk yabanî bir hayvandır. Kanunlar dışında, isyan ve ihtilâl dağlarında yaşar. Ancak gece, karanlıklar basınca, gizli yollardan şehre girer ve bahçelerin tarhını, ağaçlı caddelerin kanapelerini alt üst eder. İbadethanelerde her gün lanetlenen aşktır. Hükümetler, polis ve jandarmayı ona karşı silâhlandırır. Halbuki evlilik, bir şehir müessesesi, bir emniyet tertibatıdır. At cambazhanelerinde musıkî çalan ve fokstrot oynayan, dişi sökülmüş, tırnaklan eyelenmiş, zararsız arslan, orman canavarına göre ne ise, aşka kıyasla da evlilik odur. Aşk geçici, evlilik ise daimîdir. Evliliği aşkın devamı zannetmiş nice safdil çiftler, üç ay geçmeden dudaklarda ateşin söndüğünü görmüşler ve bir akşam kendilerini karşı karşıya esner bulmaktan hayret etmişlerdir. Aşk değişmeyince ölür. En eski edebiyattan en yenisine kadar, her dilde,.., şiirin konusu zevce değil sevgilidir, hayâller ve semboller, hep sevgilinin süzgün gözleri ve karanlık kirpikleri etrafında pervaneler gibi uçuşur. Kahramanı zevce ve konusu evlilik olan hikâyeden daha tatsız ne olabilir?