Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
335
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9789752637061
Baskı Sayısı
43. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Adem Koçal

19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme sürecini, siyasi, toplumsal ve kültürel değişiklikleri ele alan İlber Ortaylı'nın başyapıtı gözden geçirilmiş baskısıyla Timaş'ta. Sırpça, Yunanca ve Macarca'ya çevrilen, Ukraynaca çevirisi devam eden kitap son dönem Osmanlı modernleşme tarihini ele alıyor...

Osmanlı'da Reform Süreci

18. yüzyılda, III. Ahmed'in saltanatından beri devir devir ordunun reformuna giren Osmanlılar da ister istemez, matematik, tıb, mü­hendislik dalında medrese dışı bir eğitim düzeni getirmek zorunda kaldılaı. Nihayet matbaanın kültür hayatına girişi de eğitim ve. öğretimdeki modernleşme girişiminin bir sonucudur. Matbaa imparatorluğun kültür hayatında en geç Türkçe yapıtların basımı için kullanıldı. Yunanca, Ermenice, İbranice ve Ladino (Judeo-Espagnol) ye hattâ Bulgarca kitaplar az veya çok sayıda daha önceden matbaalarda basılmıştır. Bununla beraber matbaanın bu cemaatler arasında kültürel aydınlanma dönemini başlattığını düşünmeyelim. Bu dillerde basılan kitapların çoğu; İncil, dua
kitaplan ve hagiographik (aziz menkibeleri) metinlerdi. Örneğin Bulgarca dediğimiz basılı kitapların sayısı 18. yüzyıl sonuna kadar birkaç taneyi geçmez ve bunlar da eski Slovence İncil ve. dua kitaplarıydı. Gene ilk Ermenice gazete de Takvim-i Vekâyi'nin Ermenice çıkarılan nüshasıdır.
 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
349
Baskı Tarihi
1996
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-580-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Umrandan Uygarlığa zengin bir birikimin ürünü olan denemelerden oluşmaktadır. Bu ülke ile aynı yıl yayımlanan bu kitap öncelikle Umran kavramına ışık tutuyor. Cemil MERİÇ kitabı 5 ana bölüme ayırmış bölümlerin başlıkları ise şöyle 1-)Çağdaş Uygarlık Düzeyi 2-)Medeniyetin Ölümü 3-)Araftakiler 4-)İdeoloji 5-)Traduttore Traditore ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ Yunan mucizesi başlığını attığı ilk konusunda Avrupa’nın bizi nasıl tanıdığını tespit ederek başlar. Yazar der ki: Bütün Kur’anları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde biz yine de OSMANLIYIZ. Osmanlı, yani İslam.

Weber'in Karamsarlığı

Weber karamsardır. Karamsardır, çünkü: "sosyalizm gerçekleştirilemez; bu itibarla tehlikeli bir ütopyadır.

Marx'ın fakirleşme, sermayenin temerküzü ve buhranlar hakkındaki nazariyelerini, çağımızın ekonomik ve sosyal gelişmesi yalanlamıştır. Kapitalizmin kendi iç tezatları yüzünden yıkılıp gideceğini sanmak yanlış", "Bürokrasi çağdaş toplumun alınyazısı. Sosyalleştirme, bürokratlaştırmayı önleyemez, rekabet, ferdiyetçilik vs. gibi setleri de yıkarak bürokrasinin mahzurlarını bir kat daha arttırır, içtimaî tekâmülün muharriki sınıf çatışmaları değildir".

(Weber, sınıfla tabakayı birbirinden ayırır. Biri iktisadi bir mefhumdur, öteki içtimaî. Birini piyasa tayin eder, ötekini tarih. Biri geçicidir, öteki devamlı. Sınıflar nisbeten seyyal ve şekilsizdir. Bu seyyaliyeti, zümrelerin pazarla olan münasebetleri belirler. Sınıfların birliğinden söz edilemez. Yalnız, sürekli bir işde çalışmayan vasıfsız işçiler, kelimenin tam mânâsıyle, gerçek bir sınıf teşkil ederler.)


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Kültür, Sanat Medeniyet

Ya Rabbim, şu İstanbul’da, hiç Türk şâiri, Türk romancısı,Türk ressamı, Türk tarihçisi, Türk mimarı yetiştirmiyecek miyiz? Bunu istemiyor muyuz? Dışarıdan gelen ve bizi her an kendimizden koparmağa çalışan o kadar kudretli cereyanların,
gözümüzün önüne dikilen sürükleyici şaheserlerin karşısında, iç adamına, bizim rüyamızı doya doya seyredebileceği bir köşe bırakmağa neden razı olmuyoruz?

Bilmiyor muyuz ki bir medeniyet, her şeyden evvel derin maziden gelen bir kültür yığılması, bir kültür toplanmasıdır. Bu yığılmanın başında şehir ve mimarî eserleri gelir. Çünkü nesilleri asıl terbiye eden onlardır. Her mimarlık eseri bulunduğu şehrin hayatını bir ev tanrısı gibi farkına vardırmadan idare eder. Onların kalabalığı ruhumuzda öyle bir konser yapar ki, ömrümüzde bir kere olsun onu dinlemek fırsatını bulursak, bir daha kaybetmemek şartıyla kendimizi bulmuş oluruz.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2016
ISBN
975-9000-45-5
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Kadim Yayınları
Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakârlık ve İslâmcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir.

Resmî Ulusçuluk

Resmî ulusçuluk, “dışlanma ya da marjinalleştirilme tehdidi altındaki iktidar gruplarının” popüler ulusçulukların imparatorluklara vereceği zararları azaltmak ve ulusçu duyguları manipüle etmek için başvurduğu politikalardır. Resmî ulusçuluk politikasının temel özelliklerinden biri, “ulus ile hanedanlık mülkü arasındaki bir aykırılığın üstünü örtüyor” olmasıdır. Bu politikaya göre, “Macarlaştırılıması gereken Slovaklar, İngilizleştirilmesi gereken Hintliler, Japonlaştırılması gereken Koreliler vardır. Resmi ulusçuluk, bu hedeflerine hiç bir zaman ulaşamadı. Ama imparatorlukların çekirdeğinde ortaya çıkan ulusçu duygulardan bir süreliğine de olsa yararlanarak ve sivil ulusçuları manipüle ederek hanedanlıkları yirminci yüzyıla kadar taşımayı başarmıştır.


Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1981
ISBN
975-437-016-8
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat

Zihin maddeden önemlidir

Ondokuzuncu yüzyıl sonunda ve yirminci yüzyıl başında önce fi­zikteki gelişmeler eski fiziği model alarak kurulan materya­list dünya görüşlerini sarstı. Fizikteki ve ilim felsefesindeki çalışmalar sonunda önce pozitivist bilgi anlayışı sarsıldı; in­san zihninin dünyayı anlamamızda pasif değil aktif bir rol oynadığı anlaşıldı. Kaldı ki, İlmî düşüncenin dış dünyadan toplanan malûmât üzerinde yaptığı sınıflamalar, soyutlama ve tahliller onun ilgilendiği realiteyi ister-istemez değiştiriyordu. En pozitif ilim denilen fizikte bile maddenin en ufak parçalarının doğrudan doğruya bilinemediği, bunlar hakkındaki bilgimizin âlimlerin sübjektif tasvirlerine dayandığı gö­rüldü. Öyle ki, Max Planck gibi büyük bir fizik âlimi fiziğin ilimden ziyâde sanat olduğunu söylüyordu. Nihâyet, hakika­ti aramada ilmin dışında birtakım geçerli metodların da bu­lunduğu kabul edildi: Sanat, din ve ahlâk tecrübesi. Hattâ Einstein İlmî araştırmanın hem kaynağında, hem yönlendirilmesinde dinî insiyâkın bulunduğunu iddiâ etti. Zihnin maddeden daha önemli olduğu kabul edildikten sonra bu sonuca varmamak imkânsızdı.


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
411
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9754703566
Baskı Sayısı
6. Baskı
Editörü
Ümit Meriç Yazan

Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler.

Modern Bir Said-i Nursî'nin Çıkması

Bizde 1923'den beri devlet ve intelijansyâ hâkim sınıftan kopmuştur. İslâmî bir sosyalizm, laik, Allahsız hâkim sınıfı yakıp yıkabilir. Şehirlere duyulan nefret çok kuvvetlidir. Geniş halk tabakalarıyla, şehir aydınları kopmuştur. Yarı mistik, yarı, okumuş kuvvetli bir liderin, modern bir Said-i Nursî'nin çıkması kâfidir. Tehlikeli.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2016
ISBN
975-9000-45-5
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Kadim Yayınları
Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakârlık ve İslâmcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir.
Neden Altını Çizdim?
Hegel bugün yaşasa, her sabah uyanır uyanmaz sosyal medyaya bakmamızı ne tür bir ayine benzetirdi acaba?

Gazeteler ve Milli Şuuru Oluşturan Kitlesel Ayin

Gazete kitaba oranla daha popüler, ama aynı zamanda daha az dayanıklı bir iletişim aracıdır. Kitap, “çağımızın dayanıklı tüketim mallarının habercisi” olduğu gibi, gazete de “modern dayanıklı tüketim mallarına içkin olan işi bitme, modası geçme eğilimi”nin habercisidir. Gazete, kısa sürede işi bittiği ve modası geçtiği için “olağanüstü bir kitlesel âyini mümkün kılar”.

Herhangi bir ulusal dilde basılan kitap ve gazetelerin piyasası içerde o ulusa ait özel mekânı, dışarıda ise o ulusun etki alanını gösterir. Gazete, gündelik dilde, düzenli ve kısa periyotlarla yayınlandığı için, dil temelli bir topluluğa ait olma bilincinin kazanılmasında kitaba oranla daha etkilidir; yazı dili ile konuşma dilini kaynaştırmada da kitaba oranla daha başarılı olmuştur. Bu nedenle, ulusal dillerin oluşumunda ve bu dilin kitleler tarafından benimsenmesinde, ayrı bir öneme sahiptir. Bir gazetenin belli bir coğrafyada eş zamanlı olarak okunmasını/tüketilmesini, üyelerinin birbirlerini anlamadığı, hayalî bir topluluğun olağanüstü bir kitlesel âyini olarak değerlendirmek mümkündür. Daha ondokuzuncu yüzyılın başlarında Hegel, her sabah yinelenen bu âyinleri, modern insanların sabah duaları olarak değerlendirmiştir.
 


Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1981
ISBN
975-437-016-8
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat

Manasız bir ayrım

İslâm ile hıristiyanlık arasındaki farklardan söz eder­ken, İslâm’ın hem maddî hem manevî tarafıyla insanı ele al­dığı, onun topyekûn varlığı için bir nizâm getirdiği söylenir. Hıristiyanlıkta "İsâ’nın hakkı İsâ’ya, Sezar’ın hakkı Sezar’a" denilerek din ve dünya hayatı diye iki hayat ayrılmıştır. As­lında "din hayatı ayrı, dünya hayatı ayrıdır" sözü insan ve toplum hakkında bilgisi bulunmayanların kolayca kabul edebilecekleri birşey olmakla birlikte, meseleyi biraz derin­liğine inceleyenler böyle bir ayırımın gerçekte bir manâ ifâ­de etmediğini görürler. 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
228
Baskı Tarihi
şubat 2005
ISBN
975-7270-02-4
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
im yayınları
Editörü
ibrahim emir
Mütercimi
Erkıl Günur

Formül

Bir kitle hareketinin durdurulması, o hareketin yerini almak üzere başka bir hareketin konulması sorunudur. Bir sosyal devrim, dini veya milliyetçi bir hareketi körüklemek yoluyla durdurulabilir. Böylece, Katolikliğin kitle hareketi ruhunu canlandırdığı bir ülkede, komünizmin yayılması önlenir. Japonya’da bütün sosyal protesto hareketlerinin yön değiştirmesini sağlayan, milliyetçilik hareketi olmuştur.


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Zaman Müstakil Bir Cihazdır

Zaman hakikaten kendi kanunları olan müstakil bir cihazdır ki, bazan behemahal yeniden yaşamak ister gibi yakamıza sarılır ve bizi kendi âlemine çağırır.