Türü
Roman
Sayfa Sayısı
340
Baskı Tarihi
ocak 2004
Yazılış Tarihi
1956
ISBN
975-418-231-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
Adam Yayınları
Orijinal Adı
Esir Şehrin İnsanları
Kemal TAHİR Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'daki sivil aydınların yaşayışını ele aldığı bir romandır.

Yorulmak

Oysa insan, kötü bir iş yapmak zorunda kalırsa, hiç değilse ruhuyla yorulur.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Tan Hadisesinin İç Yüzü

Tan hadisesinin iç yüzünü anlatayım. O devirde her gazetenin belli bir fikri vardır, her devirde olduğu gibi. Cumhuriyet nazist ve faşist. Tasvir ile Tan da buna karşı. Çok partililikten ve demokrasiden yanadırlar. CHP'ye de muhalifler. Tan'da Hikmet Bayur, İsmet İnönü'nün ve CHP'nin İsviçre bankalarındaki servetlerinin listesini yayınlayacağını yazdı. İsviçre'ye de o sırada Ali Karacan, büyük elçi olarak gönderilmişti, parti göndermişti tabi. Oradaki serveti işletsin diye. İşta Tan hadisesi. Hadise İnönü'nün ve devrin CHP'sinin bir tertibidir. Herifin matbaasını parçaladılar, listeyi bulmak için. Listenin Hikmet Bayur'da olduğu sanılıyordu. Herifi (Zekeriya Sertel'i) sonra sürdüler dışarı. O da Türkistan'a gitti, belki iş falan bulurum diye. Tabiî bulamadı döndü Paris'e.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

Örfî Hukuk

Eski Osmanlı hukuk rejimi, şer'i hukukun yanısıra örfi hukuk adı verilen ikinci bir kaynağa sahiptir. Padişah kanunnameleri ile düzenlenen örfi hukuk, başlıca üç alanı kapsar: ceza hükümleri, vergi hükümleri ve gayrımenkul mülkiyetine ilişkin hükümler. Bu alanlarda Osmanlı hukukunun dayanağı, İslam dini değildir. a) Fethedilen ülkelerin eski hukuku; b) fetih sırasında yapılan anlaşma ve tanınan ayrıcalıklar; ve c)"saltanat hikmeti" adıyla anılan idari ("laik") mülahazalar, örfi hukukun kaynaklarını oluştururlar.

Sayfa Sayısı
94
ISBN
978-605-5953-24-9
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
ankara
Yayın Evi
düş ülkesi yayınları

B-612

Böylece çok önemli bir şey öğrenmiştim: Küçük prensin geldiğini söylediği gezegen olsa olsa bir ev büyüklüğündeydi! Bu beni çok da şaşırtmamıştı doğrusu. Çünkü bildiğimiz, isimleri konulmuş Dünya, Jüpiter, Mars, Venüs gezegenlerinin yanı sıra uzayda adı konmamış, bazıları teleskopla bile güçlükle görülebilecek kadar küçük yüzlerce gezegen olduğunu biliyordum. Gökbilimcileri bunlardan birini ilk kez görüp ortaya çıkardığında isim vermek yerine yalnızca bir numara veriyorlar. Örneğin "Asteroid 325" gibi. Küçük prensin geldiği gezegenin B-612 diye bilinen asteroid olduğu konusunda beni haklı çıkaracak ciddi bir nedenim var. Bu asteroidi ilk kez 1909 yılında bir Türk gökbilimci teleskopla gözlem yaparken görmüş. Bu buluşunu hemen Uluslararası Gökbilimi Toplantısı'nda büyük bir heyecanla sunmuş, ama adamcağız şalvar, cepken ve fes giyiyor diye onun söylediklerine hiç kimse değer vermemiş. Büyükler böyledir işte... Bir süre sonra bir Türk diktatörü herkesin Avrupalılar gibi giyinmesini zorunlu kılmış, hatta buna uymayanları ölümle cezalandıracağını söylemiş de, 1920 yılında aynı gökbilimci etkileyici ve şık bir giysiyle Asteroid B-612'yi tanıtabilmiş. Bu kez herkes ilgiyle izlemiş onun söylediklerini.

Türü
Şiir
Sayfa Sayısı
246
Baskı Tarihi
2008
ISBN
9789757594444
Baskı Sayısı
10. Baskı
Yayın Evi
Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları
Cebeci İstasyonu'nda bir akşam üstü Bir başka türlüydü bütün insanlar, Sen bir başka türlüydün. Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi, Gözlerin gözlerimde erimekteydi. Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun Beni bırakma diyordun. Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam Bir yalnızlık duyuyorduk Ağlıyordun... ağlıyordun...

ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n’emsin? Bazen kız kardeşimsin, bazen öpöz annemsin Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin Eksilmeyen çilemsin Orada ufuk çizgim, burada yanım, yöremsin Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin Çaresizim çaremsin. Şaşırdım kaldım işte bilmem ki n’emsin?

Türü
Şiir
Sayfa Sayısı
246
Baskı Tarihi
2008
ISBN
9789757594444
Baskı Sayısı
10. Baskı
Yayın Evi
Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları
Cebeci İstasyonu'nda bir akşam üstü Bir başka türlüydü bütün insanlar, Sen bir başka türlüydün. Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi, Gözlerin gözlerimde erimekteydi. Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun Beni bırakma diyordun. Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam Bir yalnızlık duyuyorduk Ağlıyordun... ağlıyordun...

YENİDEN FETHETMEK ANADOLU’YU

Yeniden cemre gibi düşmek toprağa Yeniden haram etmek gece gündüz uykuyu Yunus Emre gibi atsız-pusatsız Yeniden fethetmek Anadolu’yu.

Türü
Şiir
Sayfa Sayısı
246
Baskı Tarihi
2008
ISBN
9789757594444
Baskı Sayısı
10. Baskı
Yayın Evi
Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları
Cebeci İstasyonu'nda bir akşam üstü Bir başka türlüydü bütün insanlar, Sen bir başka türlüydün. Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi, Gözlerin gözlerimde erimekteydi. Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun Beni bırakma diyordun. Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam Bir yalnızlık duyuyorduk Ağlıyordun... ağlıyordun...

ANALAR

Ve alnım açıksa, başım dikse; Dirliğimiz varsa, mutluysam; Yüzüme gülüyorsa böyle bu şehir, Bir beyaz zambak gibi pırıl pırılsa yavrum; Ve yavrumsa her şeyi bana sevdiren bir bir Bu mutluluk, bu düzen, bu bitmeyen aydınlık Anasının yüzüsuyu hürmetinedir…

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı

İskilipli Atıf Hoca ( Şapka Maznunları)

Şapka aleyhtarlığını yasaklayıcı kanundan evvel yazılmış ve yayınlanmış, neşrine hükümetçe tebrik edilerek izin verilmiş, üstelik zararsızlığı adalet cihazlarından birince resmen doğrulanmış bir eserin, ne şekilde suçlandırılabileceği bütün bir mesele... Mahkeme heyeti şaşkın ve ne yapacağı üzerinde apışıp kalmış vaziyette ... Mutlaka beraat ettirilmesi gereken adamın "mutlaka " kaydıyle nasıl ölüme mahkum edebilecek? Atıf Hoca'nın müdafası o kadar keskin ve mantıkidir ki , artık onu mahkum edebilmek için : -Halis dindar olmak kabahati yüzünden asılacaksın! Demekten başka çare yoktur. ... Atıf Hoca söz istedi: ... -Ben hamdolsun müslümanım ! Biricik gayem de islamın hakikatlerini yaymaktır. Bu, eğer bir suçsa, sabittir.Eserim bu gayeyi güder.Bu da sabittir. Fakat Şapka Kanunu'ndan evvel yazılmış ve ondan sonra asla ortalıkta görülmemiştir.Bu da sabit... Şapka isyanını körükleyenlerle en küçük alakam ve münasebetim almadığı da sabit...Eğer bütün bu "sabit"ler arasında beni mahkum edebilecek bir nokta varsa Mahkemeniz hüküm vermekte serbesttir.Fakat ille suç aramaya kalkışmak, tecelli eden bedahetlere göre boşuna zahmettir.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı

Amerikan mecmualarını karıştırıyordum

Demin Amerikan mecmualarını karıştırıyordum. Bacak yağıyor. Operetler, müzikholler, filmler, caddeler her yer bunlarla dolu değil mi? Babam söyler: eskiden vücuttaki uzuvların pek çoğunun adını söylemek ayıpmış: Meme, karın, kalça, bacak, baldır, ayak gibi sözlerden birini ağzına almadan evvel bir "afedersiniz" deyip sesi alçaltmak lazımmış. Şimdi bacağını göstermek ve beğendirmek bile ayıp değil. Senin ipek çorabın içinde bir ruh varsa bunu benim avucum anlar. Onunla başka türlü temas ve muhabere vasıtası bilmiyorum. Belki dizkapağının da bir ruhu var.Ruh,ruh... Yürürken belin bir kıvrılışı... Oradan bir seyyale geçiyor şüphesiz... Fakat o bende aynı cisten bir seyyale arıyor.Sen boyadığın ve süslediğin vücudunla bende hangi duyguya hitap ediyorsan ondan cevap alıyorsun. İskarpinin açık penceresi önünde oturan ve seyredilmekten hoşlanan topuğun benden merhamet mi istiyor? Kainatın sırlarına ait düşünceler mi istiyor? Milli heyecan mi istiyor?Ruh, ruh...Ne istiyor bu dekolte ayak benden? Bugün sokaklarda dizkpağına kadar açılan kadın bacakları hangi budala Aristo'nun mantığına, Eflatun'un idelerine, Leibniz'in monadına dair fikirler uyandırır? Göğsünüzde zıp zıp sıçrattığınız yuvarlaklar Bach'ın Ave Maria'sını mı söylüyor? Süleymen Dede'nin mevlüdunu mu?