Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Yaşamak

Yaşamak, etrafımızdaki şeylerin şuuruna erdikçe bir dua olur. İstanbul'da yaşayan herkes, az çok bir güzellik içinde yaşadığını ve bu güzelliğin bu toprakta ve bizim elimizle açıldığını, bizim ruh bahçemiz olduğunu bilir.


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-510-577-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can yayınları
Mütercimi
Tahsin Yücel
1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: "İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?" Camus'ye göre sanat `yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar.

Marx-Engels Enstitüsü

On dokuzuncu yüzyıl İngiltere'sinde, toprağa dayalı sermayeden sanayi sermayesine geçmenin yol açtığı acılar ve korkunç yokluklar içinde, ilkel kapitalizmin göz kamaştırıcı bir çözümleimesini yapmak için, Marx'ın elinde çok ögeler vardı. Sosyalizme gelince, ancak Fransız devrimlerinden çıkarabileceği ama öğretileriyle çelişen dersler bir yana, bundan ancak gelecek kipiyle soyut içinde konuşmak zorundaydı. Bu bakımdan, en geçerli eleştiri yöntemiyle en tartışma götürürü, en ütopik mutlu gelecek inancını öğretisinde birbirine karıştırmış olmasına şaşmamalı. İşin üzücü yanı, tanımı gereği, gerçeğe uygun olması gereken eleştirel yöntem, önbiliye bağlı kalmak istediği ölçüde, olaylardan uzaklaşmıştır. Gerçeğe verilen payın mutlu gelecek inancını azaltacağı sanılmıştır. Bu bile bir belirtidir. Yirmi yıl sonra Das Kapital yayımlandığı zaman, Komunizm Bildirisi öyle sarsılmazcasına doğru olmaktan çıkmıştır. Öte yandan Das kapital da tamamlanmış değildir, çünkü Marx'ın ömrünün sonralarında yeni ve baş döndürürü bir toplumsal ve ekonomik olaylar yığını üzerine eğiliyor, öğretiyi yeni baştan bunlara uydurması gerekiyordu. Buı olaylar da özellikle o zamana değil küçümsediği Rusya'yla ilgiliydi. Sonra, 1935 yılında Moskova'daki Marx- Engels enstitüsünün, daha yayınlanması gereken otuzu aşkın cildi varken, Marx'ın tüm yapıtlarını yayınlama işini bıraktığı bilinir; anlaşılan, bu ciltlerin içeriği yeterince Marksist değildi!

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-510-577-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can yayınları
Mütercimi
Tahsin Yücel
1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: "İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?" Camus'ye göre sanat `yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar.

Yazgı

Yazgı değer yargılarına yer vermez.


Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
137
Baskı Tarihi
2010
ISBN
978-975-08-0660-3
Baskı Sayısı
10. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
YKY
Editörü
Onca Tapınç
Türk edebiyatının "özgür" sesi Sebahattin Ali'den yıllara meydan okuyan öyküler... (Kitabın arka sayfasından alıntılanmıştır)

Dünyada Neler Gördünüz?

Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: 'Dünyada neler gördünüz?' dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki...


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-510-577-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can yayınları
Mütercimi
Tahsin Yücel
1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: "İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?" Camus'ye göre sanat `yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar.

İktidar

Her güç tek ve yalnız olmaya yönelir.


Kadın Kokusu (1992)

Bir kolej öğrencisi olan Charlie, paraya ihtiyacı olduğundan kör bir adama, bir nevi 'bebek bakıcılığı' yapmaya razı olur ama iş, umduğu kadar basit olmayacaktır. Çünkü Emekli Albay Frank Slate’in haftasonu için çok özel bir planı vardır.

Bu plana yolculuk, kadınlar, iyi bir yemek, birinci kalite şarap, tango, limuzin ve ne yazık ki, bir de 45’lik dahildir. İşin kötüsü, bunları yaparken Charlie’yi yanından ayırmaya da hiç niyeti yoktur.

Al Pacino’nun unutulmaz bir karakter çizdiği film, aslında 1974 yapımı İtalyan Profumo di Donna’nın yeniden çekimi. Yine de, bir çoklarına göre orijinalini aratmayacak derecede iyi. Tango sahnesine dikkat.

Lider ve Doğru

Eğer takım yenilirse, liderlik ruhu ölür; çünkü liderleri yaratanlar, nasıl liderler yarattıklarına asla dikkat etmiyorlar. Her zaman doğru yolu biliyordum ama asla seçemedim, neden doğru yolu bulamadım biliyor musunuz? Çünkü bu cesaret ister...
Kadın Kokusu (1992)
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-510-577-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can yayınları
Mütercimi
Tahsin Yücel
1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: "İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?" Camus'ye göre sanat `yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar.

Kabil'in Çocukları

İlkçağ evreninde, öldürme açıklanmaz ve cezası çekilmez bir şeydir. Lukretius'ta evet, daha o zamandan, insanın öldürmesi tanrının öldürmesine bir karşılıktan başka bir şey değildir. Lukretius'un şiirinin şişmiş vebalı cesetleriyle dolu tanrısal sunaklar gibi olağanüstü bir imgeyle bitmesi bir rastlantı değildir. Bu yeni dil Epikurus'un, Lukretius'un çağdaşlarının duyarlılığında yavaş yavaş biçimlenmeye başlayan bir kişisel tanrı kavramı göz önüne alınmadan anlaşılamaz. Başkaldırı kişisel tanrıdan kişisel olarak hesap sorabilir. O egemenliğini sürdürmeye başlar başlamaz, başkaldırı en azgın kararlılığıyla dikilir, kesin hayırı çıkarır ağzından. Bugün yaşadığımız biçimiyle başkaldırının tarihi Prometheusun öğrencilerinden çok Kabil'in çocuklarının başkaldırısıdır. Bu bakımdan herşeyden önce Tevrat hız verecektir bu başkaldırıcı güce. Buna karşılık Pascal gibi başkaldırmış us, yolunu tamamlayınca İbrahim'in İshak'ın ve Yakub'un Tanrısına boyun eğmek gerekecektir. En çok kuşkuyu duyan ruh en büyük yazgıcılığa sarılacaktır. Bu açıdan, Tanrının görünüşünü yumuşatmasıyla, onunla insan arasına bir aracı koymasıyla, İncil dünyanın bütün Kabillerini önceden yanıtlama çabası olarak görülebilir. İsa başlıca iki sorunu, başkaldırmışların da sorunu olan kötülük ve ölüm sorunlarını çözmeye gelmiştir.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-510-577-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can yayınları
Mütercimi
Tahsin Yücel
1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: "İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?" Camus'ye göre sanat `yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar.

Doğaötesi başkaldırı

Doğaötesi başkaldırı insanın kendi koşulunun ve bütün evrenin karşısına dikilmesidir. İnsanın ve evrenin ereklerini yadsıdığı için doğaötesidir. Köle durumu içinde kendisine verilen koşula karşı çıkar; doğaötesi başkaldıransa, insan olarak kendisine verilen koşula. Ayaklanmış köle benliğinde efendisinin kendisine davranışını yadsıyan birşey bulunduğunu kesinler; doğaötesi başkaldıransa, evrence yoksun bırakıldığını bildirir. Her ikisi için de yalnızca basit bir yadsıma söz konusu değildir.. Her ikisinde de bir deger yargısı buluruz, başkaldıran kişi işte bu değer yargısı adına yadsır durumunu benimsemeyi.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-510-577-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can yayınları
Mütercimi
Tahsin Yücel
1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: "İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?" Camus'ye göre sanat `yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar.

İnsan

İnsan ne ise o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
ISBN
978-975-510-577-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can yayınları
Mütercimi
Tahsin Yücel
1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: "İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?" Camus'ye göre sanat `yalancı bir lüks' ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar.

Uyumsuzluk

Uyumsuz, kendi başına ele alındığı zaman bir çelişkidir. Yaşamı sürdürmek isterken değer yargılarını bir yana attığına göre, özünde bir çelişkidir uyumsuzluk, çünkü yaşamak kendi başına bir değer yargısıdır. Soluk almak yargılamaktır. Yaşamın sürekli bir seçme olduğunu söylemek yanlış olur kuşkusuz ama her türlü seçmeden de yoksun bir yaşam tasarlanamayacağı da ortada. [...] İnsanı yalnızlığı içinde anlatmaya kalkan uyumsuz onu bir ayna önünde yaşatır. İlk sızının bir rahatlığa dönüşme tehlikesi belirir o zaman. Bunca özenle kaşınan yara sonunda haz vermeye başlar.