Matrix
Matrix (Özgün adı: The Matrix), Larry ve Andy Wachowski kardeşlerin yazıp-yönettiği bir bilim kurgu film. 1999 yılında gösterime girdi. Filmde Keanu Reeves, Laurence Fishburne, Carrie-Anne Moss ve Hugo Weaving gibi yıldızlar yer almaktadır.

Telefon Konuşması Hakkı

Ajan Smith: Bana söyler misin bay Anderson, Eğer konuşamıyorsanız telefon konuşması hakkı ne işe yarar?
Matrix
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can yayınevi
Masallar, ünlü Alman yazarı Hermann Hesse'nin 'Masallar' (1920), 'Fabulier Kitabı' (1935), 'Düş Gezintileri' ( 1945) ve 'Savaş ve Barış' adlı kitaplarında yer alan bütün masallarını içermektedir. Hermann Hesse, masallarla ilgili olarak şöyle der: "Hayalgücü ve duyguları paylaşabilme yeteneği, sevginin türlerinden başka bir şey değildir." Masallar, 1920 yılında ilk kez yayımlandığında Oscar Loerke şöyle yazıyordu: "Ozan Hesse insanın en akılsızca, en bilgece isteklerini somut olarak sergiliyor.
Neden Altını Çizdim?
Ölüm bir kapıdır sadece...

Sessiz bir soru

Dünyadaki her görüntü bir simgedir, her simge de açık duran bir kapı. Eğer insanın ruhu yeterince hazırsa geçebilir bu kapıdan ve dünyanın bütünleştiği o öze, sizin, benim, gecenin ve gündüzün tek bir olguya dönüştüğü yere ulaşabilir. Her insan yaşam sürecinde o ya da bu nedenle böyle açık bir kapıyla karşılaşır bir gün ve görüntülerin tümünün simgesel olduğunu, bu simgelerin ruhla ölümsüz yaşamın ardında gizlendiğini düşünür. Ama bu kapıdan girip dünyanın hoş ve çekici görüntülerini silip onların yerine sezgiyle anladığımız gerçek özü elde etmeyi gerçekten isteyen az insan vardır. Henüz çocukluğunu yaşayan Anselm için çiçeğin çanağı sonunda kutsanmış yanıtı sezgiyle bulabileceği bir yola açılan ve açıkça dile getirilemeyen sessiz bir soru demekti.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
533
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-07-0665-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can Yayınları
Mütercimi
Saadet Özen
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.
Neden Altını Çizdim?
sentaks: söz dizimi

Günbatımları

Her şeyin bir karşılığı var. Günbatımlarından asla bahsedilmeyen klasikleri okudukça nice günbatımlarını kavrayabilir hale geldim. Varlıkların, seslerin ve biçimlerin farklı değerlerini ayırt etmemizi sağlayan cümle kurma yeteneğiyle, gökyüzünün ne zaman yeşil olduğunu, sarının neresinde göğün yeşilimsi mavisinin saklanabileceğini anlama yeteneği arasında bir ilişki var. Ayırt etme yeteneğiyle "ince düşünmek" aslında aynı şey. Sentaks olmasa, kalıcı duygu da olmaz. Ölümsüzlük bir dil bilgisi uzmanının işidir.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
533
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-07-0665-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Can Yayınları
Mütercimi
Saadet Özen
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.

İktidar

İktidar sahibi olmak isteyen, bayalığın ötesine geçmelidir.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Neden Altını Çizdim?
Tanpınar'ın bu tasvir gücü beni herzaman hayrete düşürecek...

Şehrin Islak Hülyâları

Her fener direğinde, sabaha kadar, içinde doğduğum şehrin hülyalarından birinin asıldığını, ıslak bir bez gibi rüzgârda sallandığını ve sarardığını bu karanlık gecelerde öğrendim. Şimdi onlar bu işkenceden muvakkat olsa bile kurtuldular ve İstanbul içinde kendi varlıklarını teşkil eden rüyayı serbestçe gezdiriyorlar.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Şahıslar, İsimler, Semtler

Bazı isimler ve beyitler de yaşamış oldukları şehrin gece saatlerine öylece hâkimdirler. Şahsa ait sokak ve semt isimlerinin muhayyelemizde hakikî hüviyetini alması için gece saatlerini beklemek lâzımdır. Gündüzleyin bizim için sadece Vefa olan semt, geceleyin Şeyh Vefa Efendi olur.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Alternatif
Mütercimi
Muharrem Tan
http://www.umrandergisi.com/HDF_detay.asp?bicim=K&ID=1482

Yoksulların Tanrısı

O dönemin erkekleri, sahip oldukları köleler, mallar, içtikleri şaraplar, öldürdükleri zavallılar ve edindikleri şöhret ve kadınlarla övünürdü. Kadınlar ise, aşıkları, erkek çocukları ve erkek çocuk doğurma güçleriyle övünürlerdi. Bu çocuklara nasıl ve kimden hamile kaldıkları önemli değildi. Çünkü, o günün toplumunda kadın-erkek ilişkisini belirleyen sadece evlilik kurumu değildi! Ancak yoksulları koruyacak hiçbir şey de yoktu. Ne kanunlar ne hakim olan örf ve tabi ne de tacirlerin ve tefecilerin dayattıkları gelenekler onları himaye etmemekteydi. Hatta Kabe'nin putları arasında onları koruyan bir put bile yoktu. Yoksullar önemsiz varlıklardı; erkekleri köle olacakları günün beklentisi içinde, namuslu kadınları ise azgınların zulmüyle genelevlerde fahişe yapılacakları günün tedirginliği içinde yaşardı. Mal, meta ve tanrılar (putlar) ve Kabe zenginlerindi.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
232
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
2007
ISBN
978-9944-83-016-4
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Erkam
İnsanın iç dünyasında derin bir şekilde yaşadığı tezatlar, toplum hayatında da kendini gösterir. Bir taraftan îmânın kemâl ve huzuru içinde yaşayan gönül erleri, diğer taraftan da küfrün girdaplarında kaybolanlar aynı toplumda hayâtiyetlerini devam ettirirler.

Dilini Kullanabilme Sanatı

Hikmet nazarıyla seyredildiğinde görülür ki, yersiz ve manasız konuşmaması için dilin etrafına otuz iki diş ile adeta bir hisar çevrilmiştir. Bu hale ilaveten iki dudak da dişlerin önüne konularak sanki ikinci bir bent örülmüştür. Bütün bunlar, dilin muhafaza zaruriyetinin bir ihtarı mahiyetinde değil midir?

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
231
ISBN
978-975-342-183-6
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Metis Yayınları
İlk kez 1985 yılında yayımlanan Gece 1991 yılında Pegasus Edebiyat Ödülü'nü aldı. Çeşitli dillere çevrilen ve yayımlanan Gece için Akşit Göktürk'ün "Sunuş"unu okuyabilirsiniz.

Gece

Gece, insanların içinde uyuklayan korkuları uyandırdı; onları uyanık tuttu. Onları, yani hem insanları, hem korkularını. Bunu açıkça söylemek gerek. İnsanın yalnız aydınlık gün yaratığı olduğu da masal. Korkularını bastırıp –ister uykuya dalarak, ister göz kırpamayarak- sabahı beklemenin, sabaha gene de ulaşacağını kavuşacağını ummanın hazzını, öteden beri, duya duya yaşadığını kim çıkıp yadsıyabilir? Ancak, gece, ine dönüştür; ılık sularda yüzüş, yalanlardan pek çoğunun gerisine öncesine dönüştür. Kendisi de bir yalana dayansa bile.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
231
ISBN
978-975-342-183-6
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Metis Yayınları
İlk kez 1985 yılında yayımlanan Gece 1991 yılında Pegasus Edebiyat Ödülü'nü aldı. Çeşitli dillere çevrilen ve yayımlanan Gece için Akşit Göktürk'ün "Sunuş"unu okuyabilirsiniz.

Daha düne dek

‘Daha düne dek…’ diyebilirim, öylesine yakın bir geçmişten söz ediyorum çünkü; daha düne dek (bu defterleri doldurmağa başladığım sıralarda bile) yapılan edilen her şeyin, yazılan her yazının, yaşanan her günün, bir duvar gibi, bir kumaş –hem de en incesinden, en ustalıklısından bir kumaş- gibi, özenle, kusursuz, her karışı her karışına, her taşı, her atkısı, her taşına, her çözgüsüne sıkı sıkıya bağlı bir duvar örer, bir kumaş dokur gibi yapılması, yazılması, yaşanması gerektiğine inanıyordum. Ölümlü bir dünyada insan çabasının en büyük başarısı, ölüm diye bir şey hiç yokmuş gibi davranarak, ölüme meydan okuyarak kurmak, örmek, kendi payına düşeni yapıp sonrakilere bırakmaktır diyordum… Yanılıp yanılmadığımı bilecek durumda değilim ama şimdi bu kumaşın yırtıldığını, çözgülerin kaydığını sanıyorum; duvar çatlamağa başladı. Elimi attığımda taşlar, iplikler elimde kalıyor. Bu taşları yeniden tutturmak, bu iplik uçlarını birbirine bağlamak, gücümü aşan bir şey gibi mi görünüyor? Değil. Ama, kesinlikle boş bir iş gibi görünüyor. Yapmağa değmez, uğraşılmaz bir iş… Defterimin bu son sayfalarını doldururken artık açıklamalar, bağlantı kurmalar, süreklilikler, etkili olabilecek tümceler de boş işlerden görünüyor. Düzensiz (daha doğrusu, insan kafasınca bir düzenin dışında kalan) bir dünyaya, düzen getirmekte, bir düzen getirilmiş gibi aldatıcı bir duygu yaratmakta, yazıyı bir araç (ya da aracı) diye görmekten vazgeçmemiz gerekiyor galiba. Yazı yazmak, konuşmak, etmek eylemek, bizleri, bu (yadırgayıp durmaktan öteye geçemediğimiz) düzen yokluğuna alıştırmayacaktır.