Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Seyahat denen yalnızlık mektebi.
Seyahat denen yalnızlık mektebi. Hep ayni hızla çok uzaklara sıçrayan, geldikleri yere dönmek veyahut büsbütün kaybolmak için bir yığın şeyin bize gelmesi, bize çarpması, bir taraflarımızı kanatması, acıtması. Dün akşam Champs-Elysees'de oturduğum kahvede büyük bir kuş sürüsünü ürkütmüş bir adama benziyordum.Bana doğru gelen bir yığın renkli ve telâşlı uçuş, yüzümü, gözümü sıyırıp geçen kanatlar.
Ve sonra boşluk...
Bazan bu kadarı bile olmuyor. Her şey, bütün hayat, ölü bir dalga gibi ayaklarınızın ucunda kırılıyor. Ve siz, kirli bir suda bir yığın çakıltaşı, yosun parçalan arasında yanlızlığınızı seyrediyorsunuz.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Emelen Müttehit
Atatürk'ün yazdığı Medeni Bilgiler kitabının ilk cümlesine göre, "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir."
Dikkat edilirse, "TC dahilinde oturan," "tabiiyetinde bulunan", "vatandaş olan" vb. değil, kuran. Çünkü millet, Atatürk'e göre, belli sınırlar dahilinde oturan lalettayin bir topluluk değil, bir irade ve ülkü birliğidir; "emelen müttehit" bir varlıktır. Türkler için bu ittihadın esası ise, Türkiye Cumhuriyetinde tecelli eden bağımsızlık, milliyetçilik, laiklik, cumhuriyetçilik, muasır medeniyetçilik vb. ülküsüdür. Cumhuriyet idealini ve onun bütünleyici ögeleri olan Türk dili ve kültürünü benimseyen herkes, din ve soy ayrımı olmaksızın kendine Türk diyebilir.
Tıpkı İslamiyete girmek için kelime-i şehadetin yeterli sayılması gibi, o halde, yeni anlamıyla Türklüğün şartı da bir siyasi amentüdür.
"Türklüğü" tesis eden irade beyanı, Kurtuluş Savaşı, Millet Meclisi, padişahın ve halifenin kovulması, Sakarya, Dumlupınar, düşmanın denize dökülmesi, laiklik, Medeni Kanun, şanlı ordu, Latin alfabesi, 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 9 Eylül, 29 Ekim gibi birtakım temel kavram ve sembolleri içeren, kısaca "vatan-millet-sakarya" deyimiyle özetlenen bir formüldür. Bu formülü kabul ve beyan etmekle "Türk" olunur.
Cumhuriyetçi tanımın teorik öncülleri
Yukarıdaki listede dikkati çeken bir özelliğe parmak basmalıyız. Dikkat edilirse, "Türklüğü" tesis eden kavram ve semboller dizisinin tümü ortak bir tarihi özneye – aktöre – sahiptir. Kendisine (sözgelimi Ulutürk, Yücetürk, Kahramantürk vb. değil) Atatürk adı verilmesi tesadüf değildir. Çünkü cumhuriyetin kurucusu yalnız Türklerin lideri, rehberi, en büyüğü, en değerlisi vb. değildir: Türk milletini vareden aktif ilkedir. Türk milleti, O'na boyun eğmekle millet olur. Anadolunun rahmindeki şekilsiz cenin, O'nun müdahalesiyle "Türk" olmuştur!
Amerika Türküsü
Bir Amerikalı olmak ne demektir biliyor musunuz? diye söylendi Günay, neden sonra...
"Amerikalı olmak, dünyanın neresine gidersen git kendi türkünü duymak demektir."
"Öyle değil mi?" dedi Duran.
"Bir bakarsın, bir çekik gözlü Japon ya da bir palabıyık Türk ya da koca ağızlı bir Afrikalı, elinde gitar senin türkünü söyler. Söylerken de bir gözü sendedir; beğenecek misin, diye merak ediyordur. Yaltaklanır. İyi taklip edip de, beğendirdi mi, ondan mutlusu da yoktur ha! Her yerde bir Madonna ya da Michael Jackson görsen, dünyanın sana ait olduğunu sanmaz mısın? Nairobi'nin ortasında ya da Kuzey Kore'de İbrahim Tatlıses'i taklit eden adamlar olduğunu düşünmek ne garip değil mi? Amma da güvenli olur insan!"
Uzandı, bir sigara yaktı, dumanı gözüne kaçtı.
"Gücüme gidiyor," diye söylendi, "Gücüme gidiyor! Kendi türkümüzü duymak istiyorum."
Neden Altını Çizdim?
( http://fizy.com/#s/1a2clm ) Kronos Quartet güzel söyler : Getme getme...
Getme, Getme
Gelip gelip de gelemeyen akarsuydu, kanun; ney; suyun melalini boğuk boğuk haykırdı. Sonra karşılıklı konuştular. Ney ağladı, yakardı kanuna. Kalksın, boşansın istiyordu. Kanul mırıl mırıl direndi. Bir süre böyle çekiştiler. Kudüm dayanamadı, neyi destekledi, haydi! haydi!... Ses yükseldi, yükseldi, vadileri, dağların doruklarındaki buzulları koynuna aldı. Akar su ricaları kıramadı, önce yavaş yavaş sonra hoplaya zıplaya koşmaya başladı. Tribünlerdeki mineler mavi mavi gülümsediler. Güneş ışığını gök kuşağı yapacak şekilde ayarladı. Çalgılar şöyle bir es verdiler, sonra hep beraber güneşe şükranlarını sundular. Karşı dağlardan bir kadın sesi katıldı, "Gözlerin aldı mene, kemende saldı mene, getme getme gel, gözel yar, getme getme gel!" diye yalvardı, suyun arkasından. Nereden çıktığı belli olmayan kavallar katıldı, "Amandır koymayayım, yar gözden saldı meni, getme getme gözel yar, getme getme, gel!"
"Gurbanam han gözüne yar, nazla bahan gözüne yar... Yene sürme çekipsen, eller yıkan gözüne yar, getme getme gel..."
"Getme, getme" diye yakardığının Türkiye olduğunun farkındaydı. Burun direği sızladı Günay'ın. Bütün gücüyle sevmeye çalıştığı adamlara baktı. Onlar da hüzünlenmiş gibiydiler.
senin ala gözlerin, canım ala gözlerin
gorhuram birden ölem, yâda gala gözlerim"
Ört ki Ölem
Bir şey aynı anda doğru ve yanlış olabiliyorsa, yani, biz yaptığımız zaman doğru çünkü bizim amacımız daha saygın türünden bir anlayış topluma egemen oluyorsa, ahlak erozyonu kaçınılmazdır. Ahlak erozyonu, değerlerin kaybı, tepkisizleşmek... Bu yerleştikten sonra, zaten ört ki ölem.
İlan Edilmiş Bir Ahlak Sisteminiz Yoksa
Şöyle düşün. Mesela bu yılbaşı gecesi TRT programında Bülent Ersoy ile Zeki Müren dans edeceklermiş.
"Yapma, yav."
"Evet! Buna dördümüz de tepki gösteriyoruz değil mi?
"E, mutlaka" dedi Erol.
"peki bu tepkiyi, sosyal demokrat terimlerde nasıl ifade edeceksiniz? Karşınıza biri geçse, "efendim, demokrasi var. Herkes herkesle dans eder. Sansür edemezsiniz!" dese ne diyeceksiniz? İlan edilmiş bir ahlak sisteminiz yoksa, başınızı öte yana çevirmek zorundasınız.
Savaş Kaçağı
Politika ve eylem adamlarının en zayıf yanı, düşünce adamını küçümseyişleridir. Beyinle kol, kuram ile eylem elele vermedikçe, toplum sıhhate kavuşamaz. Biliyorum, biliyorum; vatandaşları günün çetin kavgalarında yer alırken yıldızlara serenat besleyen bedbahtın adı savaş kaçağıdır.
Zamanın bile kopartamayacağı bir bağ..
Sonra bize, aynı süt annenin emzirdiği çocukların kardeş olduğunu, aralarında zamanın bile kopartamayacağı bir kan bağı oluştuğunu söylerdi.
Hasan'la aynı memeden süt emmiştik. İlk adımlarımızı aynı bahçede, aynı çimenlerin üzerinde atmıştık. Ve ilk sözcüklerimizi aynı çatının altında söylemiştik.
Benimki "Baba" idi.
Onunkiyse "Emir." Benim adım.
Şimdi geriye bakınca, 1975 yılında olanların -ve onu izleyenlerin- kökeninde bu iki sözcüğün yattığını görüyorum.
Bayburtlu Duran Kuran
Bak, canım, SHP beni hiç ilgilendirmiyor. diye kestirip attı Günay.
"Neden?!"
"Çekincesiz özdeşleştirebileceğim hiçbir şey önermiyor da ondan. Beni temsil etmiyor senin Partin." Sözü fazla uzatmak istemedi.
"Geçen gün yayınlanan araştırma sonuçlarını okudun mu? SHP'liler kendilerini nasıl tanımlıyorlardı?
"Yok" dedi Şafak.
"En az dindar, en çok laik, en az milliyetçi, en çok Atatürkçü, en çok sosyal adaletçi, en demokrat, en özgürlükçü, en muhafazakar, en az liberal... Bu da nasıl oluyorsa, yani, hem en demokrat hem de en az liberal nasıl olunuyorsa?"
"Canım, işte, 'Batılı' nitelikleri olduğunu düşündükleri ne varsa sıralıyorlar" dedi Şafak, "Yoksa adamları gördün işte, Bayburtlu Duran Kuran, nereye 'batılı' oluyor?"
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Neden Altını Çizdim?
Ben de bilmiyordum! :-) Nihat Boydaş (http://w3.gazi.edu.tr/~nboydas/) hocanın kaleme aldığı bu başlığı taşıyan bir kitap var.
Türkçe bilmeyen cennete giremez
Daüssıla.
Cafe Mahieux'de:
Türkçe konuşmağa başlayınca birinin Kula'lı, öbürünün Muğla'lı olduğunu öğrendiğim birkaç Rum. Biri öbürüne söylüyor:
-Papazın nasihatini sen de hatırlarsın Panayot, Türkçe bilmeyen cennete giremez.
-O eski darbımeseldir. Bana anam da söylerdi.
'İyi ama ben bilmiyordum."