Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

Osmanlı şeriat devleti miydi?

Osmanlı İmparatorluğu’nun din ve devlet arasında hiçbir fark gözetmediği fikri eskiden kabul görürken, modern araştırmalar, Osmanlıların din ve siyaseti, en azından uygulamada, belli ölçülerde ayırdıklarını belirtme eğilimindedir. Şeriat kuramsal olarak, İmparatorlukta en yüksek seviyede hüküm sürmesine karşın, 18. yüzyıla gelindiğinde, uygulamada, aile hukuku ve mülkiyet meselelerinin sınırları içerisine hapsolmuş durumdaydı. Kamu hukuku, özellikle de ceza hukuku, Sultanlar’ın örf ya da kanun denilen laik fermanlarına dayandırılmıştı.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

Osmanlı'nın Nüfusu

Elimizde İmparatorluğun nüfusuna ilişkin güvenilir tahminler bulunmuyor, ama 25 milyon kadar olduğu tahmin ediliyor. Böylesine geniş bir alan için (yaklaşık 3 milyon kilometre kare), bu, çok düşük bir rakamdır. Gerçekten de, insan gücü eksikliği, Avrupa nüfusunun yüksek bir artış oranı gösterdiği 19. yüzyıl boyunca, Osmanlı İmparatorluğu için hem ekonomik hem de askerî açıdan başlıca olumsuz koşullardan birini oluşturacaktı. Osmanlı nüfusunun yaklaşık %15’i, 10 bin ya da daha fazla nüfuslu kentlerde yaşamasına karşın, nüfusun %85 kadarı kırsal alanlarda yaşıyordu. Gerek nüfus yoğunluğunda, gerekse kentleşme derecesinde büyük bölgesel farklılıklar vardı. Balkanlar en yoğun nüfusa sahip bölgeydi. 1800 yılı civarında, Balkan eyaletleri hâlâ nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktaydı, ancak bu pay 19. yüzyılda çarpıcı şekilde küçülecekti. 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

Bürokrasinin Geri Dönüşü

1991’den itibaren 1980 öncesinin siyaset kalıpları kendilerini yeniden kabul ettirmiş ve Uluslararası açıdan ise Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’ne daha da sıkıca bağlanmıştı. 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

Devr-i Daim

“Jön Türkler”in iktidarı zamanında Türkiye, aynı siyasal olaylar zincirini, önce İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetiminde (1908’den 1918’e kadar) ve sonrasında, “Kemalist” Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetiyle, onun yerini alan Halk Fırkası yönetimi döneminde olmak üzere iki kez deneyimledi. Her iki seferde de bu olaylar zinciri şu aşamalardan oluşuyordu: Liberal ve çoğulcu bir aşama (sırasıyla, 1908-1913 ve 1919-1925) ve bunu izleyen, içinde etkin bir “tek parti sistemi”nin; siyasal, ekonomik ve kültürel milliyetçiliğin ve modernleştirici, laikleştirici reformların bir arada bulunduğu, otoriter baskı aşaması (sırasıyla, 1913-1918 ve 1925-1950).


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

Osmanlı Üzerinde Avrupa'nın Nüfuzu

Avrupa’nın nüfuzu, üç farklı ama birbirine etkide bulunan alanda ortaya çıkmıştı: Osmanlı ekonomisinin gittikçe büyük bir bölümünün, kapitalist dünya sisteminin bir parçası haline gelişi; Avrupa’nın Büyük Güçleri’nin artan siyasal nüfuzu –bu siyasal nüfuz, hem Avrupa’da bir savaşa yol açmaksızın Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama gayretiyle ve hem de onu ayrı bir siyasal varlık olarak muhafaza ederken, ona egemen olma girişimleriyle açığa çıkıyordu– ve son olarak da, milliyetçilik, liberalizm, laiklik ve pozitivizm gibi Avrupa ideolojilerinin etkisi.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

Bir yabancı Türkiye tarihi yazabilir mi?

Bir yabancının tümüyle doyurucu bir Türkiye tarihi yazabileceğinden kuşku duyanların söylediklerinde doğruluk payı olduğunu kabul ediyorum. Çalışmaları ne denli uzun süreli olursa olsun, bir yabancı, Türk tarihini “yaşamış” olan birine doğal gelen derin, kimi zaman sezgisel kavrayıştan yoksun olma durumundadır. Öte yandan, dışardan bakan birinin farklı bakışının çok olumlu sonuçlarının olabileceğini de tecrübeyle biliyorum.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
326
Baskı Tarihi
2014
Yazılış Tarihi
2014
ISBN
978-605-9908-32-0
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı Kedi Yayınevi
Editörü
Tunca Arslan
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun'dan, uzun süredir beklenen kitap... İN, Emniyet'te 40 yıl görev yapan bir İstihbaratçının, teşkilat içinde yuvalanan Cemaat'le yüzleşmesini, mücadelesini, kurulan tuzak ve komploları anlatan, Türkiye gündemini sarsacak bir çalışma...

Üç "Organize" Şube Polisine Dava

2010 yılında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün izlendiği id­dialarıyla ilgili Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi'nde görevli üç polis memuru hakkında iddianame hazırlamış ve polislerin "görevi kötüye kullanmak" suçun­dan üç yıla kadar hapsini istemişti. Osman Paksüt'ün şikâyetçi olması üzerine başlatılan so­ruşturmada Cumhuriyet Başsavcılığı "takipsizlik" kararı verdi, fakat Sincan Hâkimi Osman Kaçmaz, takipsizlik ka­rarını kaldırdı.

İddianamede, "atılı suçun işlendiği hususunda yeterli delil elde edilemediğine dair Başsavcılıkça daha önce kanaat belirtilmişse de Sincan 1. Ağır Ceza'nın kararının kesin nite­likte olması sebebiyle kamu davası açıldığı" vurgulanmıştı, 13 Mayıs 2008 günü yaşanan olayda polislerin, Ergenekon şüphelileri Ferda Paksüt ile Turhan Çömez'i mahkeme ka­rarıyla takip ettikleri ortaya çıkmıştı.

Bu konunun aynntısını iyi biliyorum. Ankara Ulus sem­tinde, sanıyorum Gençlik Parkı içinde bir inşaat yapılmış, "Ankara'da çok etkili bir kişi", Ferda Paksüt'e "bazı yetki­ler" vermişti. Aynı "etkili kişinin" yasadışı dinlemeler baş­lamadan hemen önce İstihbarat Daire Başkanlığı'na gelerek neredeyse bütün gece yetkililerle görüşmüş olduğu da ku­lislerde çokça konuşulmuştu.

Osman Paksüt, eşine böyle bir yetki verilmesinden dola­yı derin üzüntü ve rahatsızlık duymuştu. Şunu da ekleye­yim; Ferda Paksüt, Ankara Belediyesi'nin "Anket Anonim Şirketi"nin başkanı yapılmış, bu şirket aracılığıyla epeyce "yetkilendirilmişti". İşte bu yetkinin "kötü kullanımı" ko­nusunda, "şüpheler" vardı. Ferda Paksüt'e, Anket Anonim Şirketi'nde kim görev ver­mişti? Bu görevlendirmeden dolayı Ferda Hanım'ın "men­faati" ne olmuştu? Ona görev veren Belediye Başkanı'nın "menfaati" ne olmuştu? Bunları bilemem ama ortalık­ ta "üç milyon dolar" sözleri çokça dolaşmaktaydı. Tam da o günlerde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa Mahkemesi'nde Ak Parti'nin kapatılması için dava açmıştı (14 Mart 2008). O günlerde Melih Gökçek'in, Ak Parti'nin kapatılması yönünde mi, yoksa kapatılmaması yönünde mi kulis yaptığı konusunda, bilhassa Ak Parti çevrelerinde farklı düşünceler hâkimdi.
Sonuçta Osman Paksüt, Anayasa Mahkemesi'nde yapı­lan yargılama sırasında "Ak Parti'nin kapatılması" yönün­de oy kullandı. Paksüt'e, Ak Parti'nin kapatılması yönünde oy kullanır­sa "demokrasi düşmanı"; kapatılmaması yönünde oy kul­lanırsa "satılmış" denilecekti. Eşi Ferda Paksüt'ün Anket A.Ş.'de görev alması sebebiyle çok zor durumda kalmıştı. İşte, Kavaklıdere Tenis Kulübü önünde, Osman Paksüt'ün, kendilerini takip eden polis ekibini yakalayıp, Ankara İl Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz'ı olay yerine çağırarak (13 Mayıs 2008), yakaladığı ekibi teslim etmesi olayının perde arkası böyleydi.

Osman Paksüt, kendisinin "hayati tehlikesinden" dolayı değil, eşinin içinde bulunduğu ortamdan dolayı takip edi­lip edilmediğini öğrenmek için duyarlı davranmıştı. Ankara Cumhuriyet Savcısı, yaptığı soruşturma sonra­sında, yakalanan o ekibin memurları hakkında "kovuştur­maya yer yok" kararı vermiş; Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz ise bu karan iptal ederek, "yargı­lansınlar" yönünde karar vermişti. Ben Osman Kaçmaz'ı, üstün karakterli, mert, dürüst kişiliğiyle tanıyorum. Ancak, "kovuşturmaya yer yok" kararını veren savcının kim ol­duğunu bilmiyorum. Bu karardan kısa bir süre sonra terfi ettirilmişse, savcının kişiliğine şüpheyle yaklaşmak gerekir, diye düşünürüm.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
326
Baskı Tarihi
2014
Yazılış Tarihi
2014
ISBN
978-605-9908-32-0
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı Kedi Yayınevi
Editörü
Tunca Arslan
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun'dan, uzun süredir beklenen kitap... İN, Emniyet'te 40 yıl görev yapan bir İstihbaratçının, teşkilat içinde yuvalanan Cemaat'le yüzleşmesini, mücadelesini, kurulan tuzak ve komploları anlatan, Türkiye gündemini sarsacak bir çalışma...

Komplolar komplolar

Cemaat, Özal'ın cenazesi sırasında ANAP yönetimiyle diyalog kurarken, 1998'de, Anavatan Partisi hükümetini bir komployla düşürmüştür.
Cemaat, Tansu Çiller'i, Ağar'la birlikte İzmir Yamanlar Koleji'ne davet etmişken, 28 Şubat döneminde, Çiller'in de ortağı bulunduğu hükümetin istifa etmesini isteyip, "dar­beci generallerin" yanında yer almışlardır.
28 Şubat döneminde Orgeneral Çevik Bir'e gidip, Cemaat okullarının anahtarlarını teslim etmek teklifinde bulunmuşlarken, 2007'de, komplocu ihbarlarla, Cemaatçi polislerin öncülüğünde Ergenekon operasyonlarını düzen­lemişler, çok sayıda generalin tutuklanmasına ve yıllarını cezaevinde geçirmesine neden olmuşlardır. Hatırlanacağı gibi Çevik Bir de tutuklanan generaller arasındaydı.
Deniz Baykal ve Recep Tayyip Erdoğan'a, 2003 yılında yemek programı düzenlemişler, 2010 yılında, Baykal'ın özel görüntülerini internet üzerinden servis etmişler; Baykal'ı, CHP Genel Başkanlığından düşürmüşlerdir.
Ak Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner'in or­tam dinlemesiyle kaydedilen, Recep Tayyip Erdoğan'ı eleş­tiren sözlerini internette yayınlayarak; Ak Parti'ye "Sizin hakkınızda da bilgi toplayıp, arşiv oluşturduk, bize tabi olun, bizimle iyi geçinin, yoksa karışmayız" anlamına gelen tehditkâr bir mesaj göndermişlerdir.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
335
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9789752637061
Baskı Sayısı
43. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Adem Koçal

19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme sürecini, siyasi, toplumsal ve kültürel değişiklikleri ele alan İlber Ortaylı'nın başyapıtı gözden geçirilmiş baskısıyla Timaş'ta. Sırpça, Yunanca ve Macarca'ya çevrilen, Ukraynaca çevirisi devam eden kitap son dönem Osmanlı modernleşme tarihini ele alıyor...

Osmanlı'da Reform Süreci

18. yüzyılda, III. Ahmed'in saltanatından beri devir devir ordunun reformuna giren Osmanlılar da ister istemez, matematik, tıb, mü­hendislik dalında medrese dışı bir eğitim düzeni getirmek zorunda kaldılaı. Nihayet matbaanın kültür hayatına girişi de eğitim ve. öğretimdeki modernleşme girişiminin bir sonucudur. Matbaa imparatorluğun kültür hayatında en geç Türkçe yapıtların basımı için kullanıldı. Yunanca, Ermenice, İbranice ve Ladino (Judeo-Espagnol) ye hattâ Bulgarca kitaplar az veya çok sayıda daha önceden matbaalarda basılmıştır. Bununla beraber matbaanın bu cemaatler arasında kültürel aydınlanma dönemini başlattığını düşünmeyelim. Bu dillerde basılan kitapların çoğu; İncil, dua
kitaplan ve hagiographik (aziz menkibeleri) metinlerdi. Örneğin Bulgarca dediğimiz basılı kitapların sayısı 18. yüzyıl sonuna kadar birkaç taneyi geçmez ve bunlar da eski Slovence İncil ve. dua kitaplarıydı. Gene ilk Ermenice gazete de Takvim-i Vekâyi'nin Ermenice çıkarılan nüshasıdır.
 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
349
Baskı Tarihi
1996
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-580-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Umrandan Uygarlığa zengin bir birikimin ürünü olan denemelerden oluşmaktadır. Bu ülke ile aynı yıl yayımlanan bu kitap öncelikle Umran kavramına ışık tutuyor. Cemil MERİÇ kitabı 5 ana bölüme ayırmış bölümlerin başlıkları ise şöyle 1-)Çağdaş Uygarlık Düzeyi 2-)Medeniyetin Ölümü 3-)Araftakiler 4-)İdeoloji 5-)Traduttore Traditore ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ Yunan mucizesi başlığını attığı ilk konusunda Avrupa’nın bizi nasıl tanıdığını tespit ederek başlar. Yazar der ki: Bütün Kur’anları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde biz yine de OSMANLIYIZ. Osmanlı, yani İslam.

Weber'in Karamsarlığı

Weber karamsardır. Karamsardır, çünkü: "sosyalizm gerçekleştirilemez; bu itibarla tehlikeli bir ütopyadır.

Marx'ın fakirleşme, sermayenin temerküzü ve buhranlar hakkındaki nazariyelerini, çağımızın ekonomik ve sosyal gelişmesi yalanlamıştır. Kapitalizmin kendi iç tezatları yüzünden yıkılıp gideceğini sanmak yanlış", "Bürokrasi çağdaş toplumun alınyazısı. Sosyalleştirme, bürokratlaştırmayı önleyemez, rekabet, ferdiyetçilik vs. gibi setleri de yıkarak bürokrasinin mahzurlarını bir kat daha arttırır, içtimaî tekâmülün muharriki sınıf çatışmaları değildir".

(Weber, sınıfla tabakayı birbirinden ayırır. Biri iktisadi bir mefhumdur, öteki içtimaî. Birini piyasa tayin eder, ötekini tarih. Biri geçicidir, öteki devamlı. Sınıflar nisbeten seyyal ve şekilsizdir. Bu seyyaliyeti, zümrelerin pazarla olan münasebetleri belirler. Sınıfların birliğinden söz edilemez. Yalnız, sürekli bir işde çalışmayan vasıfsız işçiler, kelimenin tam mânâsıyle, gerçek bir sınıf teşkil ederler.)