Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Sevmek Üzerine

Nasıl severiz? Filozoflar ve fizyoloji âlimleri bu muammayı halletmeye istedikleri kadar çalışsınlar; bizim için esas olan, hilkatin bu mevhibesini, bu büyük ve cömert kudreti kanımızda taşımamızdır. İhtimal ki o alelade bir tesadüfün derinleşmesi, etrafa kök, budak salmasıdır; ihtimal ki çocukların zıpzıp oyununa benzeyen diğer tesadüflerden çok başka türlüdür. Ve arkasında irsiyetin, cinsin, bin türlü bilinmez, çetrefil muayyenleri saklıdır ve biz dinlerken ürperdiğimiz bir seste veya dalgın bir hayranlıkla temaşasına koyulduğumuz bir çehrede tanımadığımız bütün bir cedler silsilesinin, asırlarca süren bir irsiyet istifasının güzellik, hasret ve rüyasını tatmin ederiz. Bunun gibi o, şüphesiz tabiatta mevcut hayat ve yenileşme iradesinin gizli bir tuzağı da olabilir. Fakat herhangi şekilde de olsa biz, istikrarı, bütün bu olan ve olurken değişen ve ademin girdabına doğru giden akıcı selden bir an dışarıya fırlamamız imkânını, zaman denen sarhoş devi saçlarından yakalayıp kendimize muti kılmamız fırsatını hep onda buluruz; ferdiyetimizi onunla idrak eder, imkânlarını onunla yoklarız. Günlerin çamurunu bir elmas yığını haline koyan, tenin cifesini ilâhî bi şafağın aydınlığında yıkayan, ademin meyvası olan ruhu, bir ezeliyet şarabı haline getiren odur. O, ruhun muayyeniyet kazanması için biricik nizamdır. Ve bizi ömrümüzde bir defa ve bir tek insan için ziyaret eder ve bir defa kodlandıktan sonra unutulmayan bir gül gibi bütün bir Ömrü lezzet hatırasiyla doldurur. Veyl o ânı kaçıranlara!.. Onlar, arzunun cehenneminde, şifasız bir boşluğun kırbacı altında bütün ömürlerince sürüneceklerdir. Hayat onlar için mânâsız bir seyahat, ölüm sadece bir yokluk korkusudur. Don Juan'ın bütün eksikliği buradadır. Hayat ve ihsasların kadehini birbiri ardınca boşaltan ve daha birini bitirmeden öbürüne saldıran bu kahramanın mağrur susuzluğunu, belki de bir keyfiyet yokluğunun bir kemiyetle hiçbir zaman telâfi edilmeyeceğini anladığım için olacak, hiç kıskanmadım. O, bütün ömrünce, her boşalttığı kadehin dibinde aynı gül rengi ifritin alaycı gözleriyle karşılaşmaya mahkûmdu. Hakikaten, bütün kadınları, bütün içkileri ve bütün lezzetleri bir ömür boyunca ve birbiri ardınca tatmaktan ne çıkar? "Bu olsa olsa, bir ormanın bütün ağaçlarını teker teker tanımaya benzer." Bize bu sayışın ilâve edeceği hiçbir şey yoktur. Böyle bir seyahat hiçbir susuzluğu teskin etmez, sadece hilkatin en cibillî âfetini, korkunç ifrit can sıkıntısını her adımda karşımıza çıkarmış olur, her adımda bir mücevher diye koşup elimize aldığımız parıltının, omuzlarımızın üstünde esen bu siyah rüzgârla bir yığın toprak haline geldiğini görürüz ve bu acı tecrübe ile ademin kapısından geçeriz. Ölmeyiz, can sıkıntısı bizi yutar. Şüphesiz ki ihsaslar ve mukadder akıbetin yanıbaşımızda her an bulunuşu, bizi zamandan istifadeye davet eder. Fakat bu davete bu tarzda icabet, bizzat zamanı muti kılacağı yerde, onun mahkûmu olmamız demektir. Bir kere bunu anladık mı, o zaman hakikî varlığımıza ereriz.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Kanûnî'nin Kanûnu

Kanunî'nin bir kanunu var; herkesi toplar ve üzerine yemin ettirir, başta kendisi olmak üzere..: Pâdişâh şeriatın uygulayıcısıdır. Şeriatı bilen pâdişâhın üzerindedir, o da ulemâ. Ulemâ da işlerini askere, orduya dayanarak yapar.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Aşk

Aşk bize münferit ve dağınık dünyayı bir bütün halinde verir; zekâyı ihsasların yalancı cennetinden ve dar müfredatından, aklın gülünç ve sıkışık hesaplarından kurtararak bir ebediyetin aynası yaptığı içindir ki, biz onun vasıtasıyla arızî olan her şeyi yeneriz.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

Haremlik Selamlık Ermeni Evleri

Türk ve gayrımüslim konutları arasındaki birtakım detay farkları bir yana, ortak bir mimari geleneğin varlığı açıktır. İmparatorluğun son yüz yılında İstanbul'daki hemen hemen tüm önemli İslam anıtlarının Ermeni mimarlara yaptırılması; buna karşılık Anadolu'daki Ermeni evlerinin "alaturka" haremlik-selamlık ilkesine göre inşa edilmesi, bu ortak geleneğin somut göstergeleri arasındadır.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
168
Baskı Tarihi
Şubat 2009
ISBN
978-9944-88-570-6
Baskı Sayısı
10. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Türkiye İş bankası Kültür Yayınları
Editörü
Ruken Kızıler
Mütercimi
Dost Körpe
Orijinal Adı
A Clockwork Orange
Eser o yılların (1960'lı yıllar) modernleşme ve değişim sancılarını yansıtırken, bireylerin ne kadar özgür veya baskı altında olması gerektiğini ve sonuçlarını sorgular. Ve bunu eserin kahramanının hayatında okuyucuya anlatır. Zaten 1971'de çekilen sinema filminde de kahraman ara seslerde sürekli kendi hayatını anlatıcı durumunda olduğunu belirtir. Stanley Kubrick tarafından beyaz perdeye aktarılan kitap, kült film klasikleri arasında hak ettiği yeri almıştır. Bir grup gencin kurduğu çeteye İngiliz kara mizah anlayışıyla yaklaşan roman, yazıldığı dönem için oldukça iddialıdır.

Akıl Çağının Kâfirliği

Doğruyu görür ve onaylar, ama yanlışı yaparım.

Sayfa Sayısı
339
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-281-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Türkiye'de son zamanda yetişmiş en önemli aydınlardan, büyük filozof Cemil Meriç'in belki de en önemli eseridir. Binlerce sayfanın bilgisini küçük bir kitaba sığdırabilecek kadar usta yazarın ilmek ilmek örgülediği eşsiz bir dantela... Avrupayı, Osmanlıyı, Hind'i ,Çin'i motiflediği bir kanaviçe resmi.. "Bu ülke" de Tagore'dan Kemal Tahir'e..Oradan Said Nursi'ye.. ve oradan da İbn Haldun'a kadar onlarca ismi bulabilirsiniz. (http://www.itusozluk.com/goster.php/bu+%FClke)

Din Afyon mudur?

Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi. Avrupa'nın tarihi bir sınıf kavgası tarihidir. Osmanlı için şuurdur din, tesanüttür, sevgidir. Osmanlı toplumu insan haysiyetine ve inanç birliğine dayanır. Hpgel belki haklı: Tarih tezatlar içinde gelişir. Osmanlı'nın tezatı Avrupa'dır. Batı'da maddecilik batıl'ın hisarlarını yıkan bir dinamit, hür düşüncenin dinamiti; Osmanlı İmparatorluğu'nda maddecilik bir kendi kendini tahrip cinneti. Avrupa Osmanlı ülkesine papaz ihraç eder. Hıristiyanlığa davet için mi? Nr münasebet. Tek emeli, Osmanlı'yı dinsizleştirmek. Dinsizleştirmek, yani "etnik bir toz" haline getirmek. Bir kelimeyle: Dinsizlik, Batı'nın yükselen sınıfları için ne kadar hayırlıysa, bizim için o kadar meşumdur; onlar için ilerleyiş; bizim için çözülüş ifade eder.

Sayfa Sayısı
339
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-281-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Türkiye'de son zamanda yetişmiş en önemli aydınlardan, büyük filozof Cemil Meriç'in belki de en önemli eseridir. Binlerce sayfanın bilgisini küçük bir kitaba sığdırabilecek kadar usta yazarın ilmek ilmek örgülediği eşsiz bir dantela... Avrupayı, Osmanlıyı, Hind'i ,Çin'i motiflediği bir kanaviçe resmi.. "Bu ülke" de Tagore'dan Kemal Tahir'e..Oradan Said Nursi'ye.. ve oradan da İbn Haldun'a kadar onlarca ismi bulabilirsiniz. (http://www.itusozluk.com/goster.php/bu+%FClke)

Aydınların Dini

Avrupa Tanzimat'tan beri aynı emelin kovalayıcısıdır. Türk aydınında mukaddesi öldürmek. Mukaddesi yani İslamiyet'i. Bu mukaddesin yerine kendi mukaddesinin aşılayamazdı. Çünkü misyonerin hedefi, Devlet'i Aliyye'yi Hıristiyanlığa kazanmak yani, Devlet'i Aliyye ile bütünleşmek değil, ezeli düşmanını "etnik" bir toz haline getirmekti, istediği kalıba sokacağı şuursuz ve iradesiz bir toz yığını. Kaldı ki İslam'a teklif edeceği bir mukaddesi yoktu, Avrupa'nın tahrip ameliyesi hiç değilse aydınlar "kesimi"nde tam bir başarıya ulaştı. Batı'nın muharref Hıristiyanlığa tevcih ettiği tenkitleri kendi dinimiz içinde geçerli sandık. "Hür-endiş"likleriyle övünen nesiller türedi. "Hür-endiş"ler ananeye düşmandılar, tek mabutları vardı: Teceddüt; tek mabetleri: Avrupa. Celal Nuri, Abdullah Cevdet, Baha Tevfik ve Sabahattin Bey vs. Sözde bir isyandı bu... taassuba, istibdada karşı zekanın direnişiydi. İzmihlalin mesuliyetini imana yükleyen bu zavallılar bir asır önceki Fransız intelijansiyasının kiliseye karşı savaşını tekrarlayan şuursuz birer aktördüler. Zehirli telkinleri mukavemet kalelerini yok etti. İmansız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye. Bunları üç zümrede toplayabiliriz: 1-Hiçbir dünya görüşüne bağlı olmayan ve sırf ihraç maksadıyla uydurulmuş müstehase telkinler. Bizim için uydurulduklarında onları milli diye vasıflandırdık. Bu tahripkar telkinlerin mümeyyiz vasfı tarihe düşmanlıktı. Tarihe, yani milli birliğin, milli şuurun biricik mimarına. Osmanlı barbardı, İslamiyet gericilikti, biz Hititler'in, Sümerliler'in çocuğuyduk vs. 2-Bir nevi nasyonal sosyalizm. Nasyonal sosyalizm Alman milletine mahsustur ve ithal edilemez. Ancak karikatürü, yani muharref bir nasyonal sosyalizm Türkleştirilebilir. Hayvani'yi yani biyolojiği ilahileştirenbir inancın, bütün kavimlere kucağını açmış bir camiadan iltifat görmesi beklenemezdi. 3-Sosyalizmler. başka ülkelerin tezatlarını halletmek ve Hıristiyan Batı medeniyetinin karşılaştığı engelleri ortadan kaldırmak için imal edilen sosyalizmler bize tarihi çerçevelerinden sökülerek, içtimai myhtevalarından tecrit edilerek ezeli ve ebedi birer nass gibi takdim edildi. Üç zümrede topladığımız bu hazmedilmemiş ve hazmedilmesine imkan olmayan inanç manzumeleri, hep aynı iştiyaki cevaplandırmaktadırlar, yani her üç inanç da mahiyetleri icabı dinidirler. Mahiyetleri icabı dedik, zira üçününde, ilmihalleri, rahipleri, remizleri vardır. Üçü de şuura değil, şuuraltına hitap ederler. Tenkit ve münakaşaya tahammülleri yoktur.

Din ve İlim

Hürriyetin en büyük ve esaslı düşmanı nedir bilir misiniz? Ruhi zaafmız. Canlılar dünyasında, hayvanlar aleminde bile en mütacaviz, en tehlikeli olanlar, en korkak ve hayatlarını koruma endişesine en fazla düşkün olanlardır. Ruhtaki bütün zaaflerı gideren ilahi kuvvetin aşk olduğunu söylemiştim. Ruhlarda aşk güneşi doğunca bütün zaaflar sanki buharlaşıyor. Aşkı yeryüzüne ilk defa Hristiyan dini, sonrada İslam güneşi getirdi. Oscar Wilde'in dediği gibi, ''İsa yeryüzünde aşkların sultanıdır.'' Kur'an ise, sesindeki nağmelere hayran hafız gibi değil de şuurla, iman ile okunursa, görülür ki baştan aşağı aşk ile doludur: İlim aşkı, adalet aşkı, ideal aşkı ve iman dediğimiz bütün bu değerlerle temasa geçen ruhları sonsuza götüren selamet aşkı. Heyhat! Hasretimizin kaynağı olan din, bezirgan ruhlu, menfaat mabudlu, hırs ve kinlerle yüklü insanoğlunun eline geçmesin. İşte o zaman din adamları dediğimiz güya vicdanlarımızın önderleri dini, bütün ruhundan, bütün aşkından sıyıracaklar ve kendi menfaatleriyle kendilerini ve zümre menfaatlerini dine maledeceklerdir ve ellerinde dinin ticaret ve siyaset mevzuundan farkı kalmayacaktır. Şu manzaraya bakın! Kur'an'da İsa, Musa aşk ile tebcil ediliyor değil mi? Onların gözünde Peygamerimzin rakibi simalardır ve her fırsatta onun yanında küçük düşürmek lazımdır. İslam'da ilim edinmek en büyük ibadettir değil mi? Onlar var kuvvetleriyle din ile ilmi çarpıştırırlar. Hiç bir şey yapamasalar, '' Allah'ın övdüğü din ilmidir.'' derler, ''dünya ilimleri değil!!''. Ve bu sözleriyle bizim ibadetlerde ve muamelatımızdaki pratiğimizin bilgisini dinleştirir, Allah'ın kainatta barındırdığı binlerce hikmet olan, madde, hayat, ruh ve cemiyet dünyalarının bilgisini inkar ederler. Bu adamlar, ilme karşı mücadele açmakla ibadetimize mani oluyorlar, onu şuursuzca düşmanlık ediyorlar! Müslümanız diyen insan yığını ilmin ne olduğunu bilmiyor ve vicdanını Allah emrine karşı koyuyor. Tekniğe, menfaat getirdiği için hayran oluyor. Çocuğunun mühendis, doktor olmasını istiyor. Ruh için ibadet olan menfaat dışı ilmi, bu sonsuz yolculuğu istemiyor. Böyle muhitte ilmin kök tutması imkansız. Lakin sorarım size: Bu adamlar dindar mıdır? Mesele şu ki, bunlar Doğu'nun dörtbin yıllık mezhep ve parti kavgacılarından başka ruhlu insanlar değildirler; onların varisleridirler. Mezhep ihtirasları ve parti manfaatleri gözlerin bürümüş, insan ruhuna saldırıyorlar.

İlim ve Ahlak

Biz Batı'nın iki şeyini yanlış anladık; iki yüzünü tersinden gördük: İlmini ve ahlakını. Batılılaşmak isterken onun ilmini alıp ahlakını almamak kararını verdik. İlimle ahlakın aynı kökten çıktıklarını bilemedik. İlmi de güya almak isterken, bir müze malı gibi veya bir şöhret kürkü gibi mahfazalar ve bohçalar içerisinde güzidelerle münevver geçinenlerin temaşasına mahsus, cemiyetin hayatiyle alakasız bir antika eşyası halinde aldık. Gümrükten çıkarıp kütüphanelere yerleştirdik. Birçok şeyleri ezberden bilenlere diploma dağıttık, kürsüler sunduk. Emirlerine uşaklar tahsis ettik. Kendilerine keramet sahibi, evliya gözüyle baktık. Emirlerini ferman saydık. Üstadlara ilişmedik.Üniversite binalarını sultan sarayları kadar muhteşem yaptık. Bugüne kadar hala anlayamadık ki ilim bir müzeyi andıran üniersite sarayının dört duvarı arasına hapsedilecek bir eser değildir. O cemiyetin hayatına, damarlarımızdaki kan gibi yayılarak dağılacak ve benliğimizi idare edecek cevherdir. Kitaplara hapsedilen ve ciltlerle nazariyeler halinde Batı'dan aktarma bilgiler ilim değildir. Üniversiteyi ne kadar muhteşem bina etseniz, damarlarımızda ilmin hayatı cereyan etmedikçe, onu dışarıdan almak kabil olmayacaktır. Peki alanlar nasıl aldılar ve bu ilim nasıl şeydir? Onu meydana koyan şartlar nelerdir?

Sayfa Sayısı
339
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-281-0
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Türkiye'de son zamanda yetişmiş en önemli aydınlardan, büyük filozof Cemil Meriç'in belki de en önemli eseridir. Binlerce sayfanın bilgisini küçük bir kitaba sığdırabilecek kadar usta yazarın ilmek ilmek örgülediği eşsiz bir dantela... Avrupayı, Osmanlıyı, Hind'i ,Çin'i motiflediği bir kanaviçe resmi.. "Bu ülke" de Tagore'dan Kemal Tahir'e..Oradan Said Nursi'ye.. ve oradan da İbn Haldun'a kadar onlarca ismi bulabilirsiniz. (http://www.itusozluk.com/goster.php/bu+%FClke)

Demokrasi ve İslamiyet

Demek ki İslamiyet'in teml mefhumu: Eşitlik. Bu bir amaç değil bir hak. Hürriyet, eşitliğin bir başka adı veya görünüşü. Sınıf kabul etmeyen, imtiyaz kabul etmeyen bir dinde kimin kime karşı hürriyeti? Batı, hürriyeti, bir hata işleme hakkı olarak tarif ediyor. Müslüman'ın böyle bir hakkı yoktur. Çünkü o ebedi hakikatin, yegane hakikatin, cihanşümul hakikatin emrindedir. Evet İslamiyet bir kanun ve nizam hakimiyeti (nomokrasi)dir. Batı'nın gerçekleştirmeğe çalıştığı eşitliği çoktan fethetmiştir. Fikir hürriyetini, insanı insana saldırtan bir tecavüz silahı olarak değil, bir ikaz, bir irşat vasıtası olarak kabul etmiştir. Demokrasinin ta kendisidir İslamiyet. Ama Batı'nınkinden çok başka bir ruh ikliminde gelişen, çok başka umdelere dayanan bir demokrasi.