Neden Altını Çizdim?
Bu sözleri sarfeden adamın başka bir "yalan tarihin" babası olması kaderin garip bir cilvesi değil de nedir?

Yalan Tarih

Hür bir fikir eğitimi görmeyenlerle anlaşmak imkânı var mıdır? Onlar da gerçeğin yüzde yüz yergi ile yüzde yüz övgünün belki de tam ortasında olduğunu bilmez değillerdir. Fakat eski zamanların kulluk ahlakına esirdirler. Yerme, yahut övme, iyilik yahut kötülük gördüğünüze göre bu ikisini yapmakta, onların ahlakına göre haklısınız. Tarihte gerçeğin ne lüzumu var?.. Osmanlı tarihi, bu sebeple, bir yalan âlemi olmuştur. Yalan, Şark'ta ayıp değildir.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
419
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1935
ISBN
978-975-07-0776-6
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can
Orijinal Adı
The Clown and His Daughter
Sinekli Bakkal, Halide Edip Adıvar'ın ünlü romanıdır. İlk olarak İngilizce The Clown and His Daughter, (Soytarı ile Kızı) adıyla 1935 yılında Londra'da yayımlanmıştır. Türkçe olarak ilk defa 1935 yılında Haber gazetesinde tefrika edildi. Daha sonra 1936 yılında kitap olarak basılmıştır. 2006 itibariyle 37. basımı yapılmıştır. Birçok yabancı dile çevrilen roman, 1942'de CHP Roman Armağanı'nı kaz
Neden Altını Çizdim?
Nasıl canlı tasvir edilmiş bir sahne bu!..

Mukabele

Çepçevre sedirlerin üstüne sıra sıra ihtiyar kadınlar dizilmiş. Başlarında beyaz namaz bezleri, buruşuk yüzleri mütekallis, gözleri vecd içinde... Ellerinde rengârenk tesbihler, parmakları hareket ediyor, soluk dudakları kımıldıyor, yandan yana hafif hafif vücutları dalgalanıyor. Kız hafızın kalın, yanık sesi, konağı inletiyordu.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
152
ISBN
978-605-114-810-6
Baskı Sayısı
2. Baskı
Yayın Evi
Timaş
"Ben o yenilgiyi sevdiğimde, içimde bir zafer şarkısı vardı. Bir bakış, simitlere, sıcak çaylara, işçi tulumlarına, dilenci ellerine yapışıp kalmış bir bakış, nereye gitsem, uzun kirpikleriyle peşim sıra gelirdi. Kimdi o bakışın sahibi? O çavdarları yeşerten ırmak; kırıkları onaran platin; budandıkça irileşen ağaç, bunaldıkça insanlara doğru kaçan haylazlık! İnsan dönüp çözülmüş bir yumruğa bakınca hemen anlardı, parmak uçlarında hâlâ şeritlerin, apoletlerin, kravatların, incinmiş bir gururun, terk edilmiş bir bakışın nabzının attığını.

İnsan gençken, tenezzülsüz bir isyan olarak ölür...

İnsanlar çoğunlukla kendilerine yenik düşmemek için hayata savaş açarlar. kendimize yenilgimizi meşrulaştıracağımız biricik meydan orasıdır çünkü. ve sonunda herkes şu beygiri yorulmak nedir bilmeyen akıncıya teslim olur: hayatın adeti, gövdenin kaderi budur. yine de bir tek istisnası var bu kaderin: gençlik. o gerçekten de teslim alındığı güne kadar, dünyanın, kalbine uygun bir yer olması için savaşır durur. hiçbir beklentisi de yoktur bu ölçüsüz oyundan. şimdiden gönendireyim seni: insan gençken, tenezzülsüz bir isyan olarak ölür...

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
152
ISBN
978-605-114-810-6
Baskı Sayısı
2. Baskı
Yayın Evi
Timaş
"Ben o yenilgiyi sevdiğimde, içimde bir zafer şarkısı vardı. Bir bakış, simitlere, sıcak çaylara, işçi tulumlarına, dilenci ellerine yapışıp kalmış bir bakış, nereye gitsem, uzun kirpikleriyle peşim sıra gelirdi. Kimdi o bakışın sahibi? O çavdarları yeşerten ırmak; kırıkları onaran platin; budandıkça irileşen ağaç, bunaldıkça insanlara doğru kaçan haylazlık! İnsan dönüp çözülmüş bir yumruğa bakınca hemen anlardı, parmak uçlarında hâlâ şeritlerin, apoletlerin, kravatların, incinmiş bir gururun, terk edilmiş bir bakışın nabzının attığını.

Acıdan başka yontacak bir kelime

Karşıma oturmuş, bir kez daha talihsizliklerin yakanı bırakmadığından yakınıyordun. seni üzmeyeceğini bilsem, dünyanın hafızasına acılarını nakşetmeye çalışan bir şikayet işçisinin, zamanla acıdan başka yontacak bir kelimesinin kalmayacağını söylerdim.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
152
ISBN
978-605-114-810-6
Baskı Sayısı
2. Baskı
Yayın Evi
Timaş
"Ben o yenilgiyi sevdiğimde, içimde bir zafer şarkısı vardı. Bir bakış, simitlere, sıcak çaylara, işçi tulumlarına, dilenci ellerine yapışıp kalmış bir bakış, nereye gitsem, uzun kirpikleriyle peşim sıra gelirdi. Kimdi o bakışın sahibi? O çavdarları yeşerten ırmak; kırıkları onaran platin; budandıkça irileşen ağaç, bunaldıkça insanlara doğru kaçan haylazlık! İnsan dönüp çözülmüş bir yumruğa bakınca hemen anlardı, parmak uçlarında hâlâ şeritlerin, apoletlerin, kravatların, incinmiş bir gururun, terk edilmiş bir bakışın nabzının attığını.

Dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım...

Yol geçmişin izlerine dönemeyecek kadar katılaştığında,yolculuk da bitiyor. pek çokları, bu telafi edilmez yenilginin ağırlığından kurtulmak için, kendilerine bir müze kurmaya girişir: çocukluk ve gençlik müzesi. bu kötü girişim, katı olanı daha da katılaştırır ve geçmişimizi kötü bir çeviriye dönüştürür. oysa ben, kelimelere bu hazzı yaşatmamaya kararlıydım; geçmişime giden yolların üzerine kalın bir şerit çektim. emlak alışverişlerinin, benzin fiyatlarının, oy sandıklarının, köprü geçiş ücretlerinin, orta yaş kadınların göstermelik nazlarının, kargodan kitap siparişlerinin, bankamatiklerin, çok satan kitapların ortasında, geçmişine uğramayan bir adam var ettim kendime. taşınmaz olanı taşıma gafletine düşmedim. tam tersine yenilgimin tadını çıkardım uzunca bir zaman. tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insanların sayısını da seyrelttikçe seyrelttim. kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım...

Settar

Kabeyi içinde barındıran Mekke şehrinin bir adı da ''ümmü'l-kura'dır.'' bu isim şehirlerin anası anlamına gelmektedir. bu nedenle annelik potansiyelini taşıyan her kadın ile ''dişiliğine atıfta bulunulan'' bu bölge arasında hikmetli bir ayniyet vardır. mevlana'nın 'kadın Hakk nurudur, sevgili değil... sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil.' ifadesinde zirveleştirdiği gibi kadın, ilahi nuru yansıtan en mükemmel aynadır. işte bu nurun ''settar'' ismi ile sırlanması aynı Zat-ı Ahadiyet'in remzi olan Kabe'nin örtüsü gibidir.

Türü
Şiir
Sayfa Sayısı
528
Baskı Tarihi
şubat 2008
ISBN
978-975-01295-2-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Yarımelma

Leş misin, davranmıyorsun

Davran artık kârbânın arkasından durma, koş! Mahv olursun bir dakîkan geçse hattâ böyle boş. Menzil almışlar da yorgun, belki senden bîmecâl! Belki yok, elbette öyle! Sen ne etmiştin hayâl Şöyle gözden geçse bir hilkat temâşâ-hânesi: Çıkmıyor bir zerre fa´âliyyetin bîgânesi. Asümânî, hâkdânî cümle mevcûdât için Kurtuluş yok sa´y-i dâimden, terakkîden bugün. Yer çalışsın, gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur! Bunların hakkında bilmem bir bahânen var mı Dur! Mâsivâ birşey midir, boş durmuyor Hâlik bile: Bak tecellî eyliyor bin şe´n-i gûnâgûn ile. Ey, bütün dünya ve mâfçhâ ayaktayken; yatan! Leş misin, davranmıyorsun Bâri Allah´tan utan

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
128
Baskı Tarihi
2006
ISBN
9750810872
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
YKY
Neden Altını Çizdim?
"İlhan Berk, Aforizmalar’ında şiirin felsefesiyle kesiştiği yerde kuruyor sözü."

İlhan Berk'le Aforizmik Ritimler

• Yazmak için hep bir neden vardır. Yazmak dediğimiz belki de budur. • Anlamadığım için değil, anladığım için yüksünüyorum. • İnsan eksiktir. • Adlandırılmayan yoktur. • Düzenindedir her şey, bir yaprağın. • Dünya bir metin. Bunu okuyoruz. • Yazarak faydalı olmak… Hiç düşünmedim bunu. • Varolan sonsuzdur. • Yazarak faydalı olmak. Hiç düşünmedim bunu.Bir sığınma gibi gelmiştir bu bana. • Tanrı. Büyük yabancı. Başka hiçbir sözcük bu denli hem yakın, hem uzak olamaz. Tanrı üstüne hiçbir şey bilmiyoruz aslında: Biliyormuşuz gibi davranıyoruz. • Aşk doğasında benzersizliği, yalnız onu taşır. • İstek yoksa ten ölüdür. • Dünya şeylerin! Biz azınlığız. • Yol düşüncesi, yolu sırtlanarak yürür. • Yazmak: Sessizliği kanatmak… Hepsi bu. • Yalnız, kaybolduğumuzda varız. • Sessizlik sözün sonsuz, yazınsal boyutudur. • Yaşama her yerde eşlik eden ölümdür. • İnsan, hep kendidir.

Türü
Şiir
Sayfa Sayısı
528
Baskı Tarihi
şubat 2008
ISBN
978-975-01295-2-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Yarımelma
Neden Altını Çizdim?
Çocukken yaptığımız bazı teşbihleri hatırlattı...

Teşbîh

Hükmün ki tahakküm edemez seyrine bir şey; Bir anda bu pâyansız olan cevvi eder tayy Bir an, diyerek eylemişim bilmiyerek, bak! Takyîd zamanla seni ey Fâtır-ı Mutlak! Bâkîyi beşer her ne kadar etse de tenzîh. Fâniyyeti îcâbı, eder kendine teşbîh!

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
712
Baskı Tarihi
2010 Mayıs
Yazılış Tarihi
1968 Mart
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pozitif Yayınları
Editörü
Dursun Çimen

Q harfinin hazin sonu :)

Bu arada bir (q-kü) harfi tehlikesi atlattık. Biz Türkçe kelimelerde (k)nın ince seslilerle daima (k), kalın seslilerle (ka) okunduğunu düşünerek (q-kü)yü alfabeye almamıştık. Ben yeni yazı tasarısını getirdiğim günün akşamı Kâzım Paşa (Özalp) sofrada: - Ben adımı nasıl yazacağım? “Kü” harfi lâzım, diye tutturdu. Atatürk de: - Bir harften ne çıkar? Kabul edelim, dedi. Böylece Arap kelimesini Türkçeleştirmekten alıkoymuş olacaktık. Sofrada ses çıkarmadım. Ertesi günü yanına gittiğimde meseleyi yeniden Ata’ya açtım. Atatürk el yazısı majüsküllerini bilmezdi. Küçük harfleri büyültmekle yetinirdi. Kâğıdı aldı, Kemal’in baş harfini küçük (kü)nün büyütülmüşü ile, sonra da (K)nın büyütülmüşü ile yazdı. Birincisi hiç hoşuna gitmedi. Bu yüzden (kü) harfinden kurtulduk. Bereket Atatürk (kü)nün majüskülünü bilmiyordu.Çünkü o (K)nın büyütülmüşünden daha gösterişli idi.