Truman Show

Truman Show sinema tarihinin en yaratıcı senaryolarından birine sahip. Dünyanın en güzel adalarından birinde yaşayan halk imrenilecek derecede ütopik bir hayat sürmektedir. Bu adada yaşayan insanlar her güne mutlu uyanıp herhangi bir sorunla karşılaşmadan günü sonlandırıyorlardır. Başkarakterimiz Truman da bu şanslı insanlardan biridir. Güzel bir eşe ve mutlu bir hayata sahip olan Truman, bir gün öldüğünü zannettiği babasını bir gün caddede gördüğü ana kadar hayatı olduğu gibi yaşar. Babasını gördüğüne emindir ancak adam bir anda ortalıktan kaybolmuştur. İlerleyen günlerde çeşitli gizemli anlar yaşayan Truman bir şeylerin yolunda gitmediğini fark edecek, sahip olduğu hayatın gerçek olup olmadığını anlamaya çalışacaktır. 
Televizyon sektörü üzerine yapılan en esaslı eleştirilerden biri olan Truman Show sinema tarihinin en yaratıcı senaryolarından birine sahip. Aynı zamanda başrolündeki Jim Carrey'nin olağanüstü performansını da es geçmemek gerekiyor.

Gerçeklik

"Bize sunulan dünyanın gerçeğini kabulleniriz. "
Truman Show
Vizontele
Vizontele, 2001 yapımı Yılmaz Erdoğan - Ömer Faruk Sorak filmidir. Senaryosunu da Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı film Hakkâri'de geçmekteyse de, burada çekim yapmanın zorluğu nedeniyle çekimler, Van'ın Gevaş ilçesinde yapıldı. Çoğunlukla BKM oyuncularının rol aldığı filmin 2004 yılında Vizontele Tuuba adlı bir devam filmi çekildi.

Yara

-Nedir bu? - İçinde yaramın kabuğu var. - Yaranın kabuğu mu ! - Düşündüm ki fotoğraf vermekten iyidir, fotoğrafa bakar bakar alışırsın ama yara öyle değildir, etimden bir parçadır ne zaman baksan acırsın. ... - İnsan sevdiğine yarasını verir mi ! ...
Vizontele
Devrim Arabaları

1960 yılında 27 Mayıs darbesi sonucu göreve gelen general Cemal Gürsel'in gerçek hikayesinden yola çıkarak oluşturulan Devrim Arabaları adlı filmi babası darbecilikle suçlanan parlak yönetmen Tolga Örnek'in çekmesi ilginç bir tesadüf olmuştur. İhtilalden bir sene sonra Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, uzun zamandır hasretini çektiği yerli üretim bir otomobil yapılmasını emreder ve görevin TCDD işletmesine verildiğini açıklar. Hemen işe koyulan 23 mühendisin önünde bu otomobili yapmak için Cumhuriyet Bayramı’na kadar yalnızca 130 gün vardır. Devrim adı verilecek olan bu arabayı üretmek için 23 mühendis el ele verecek, kariyerlerini ve aile hayatlarını riske atarak zamanla, yoklukla, politikayla, karşılarına çıkan sayısız engelle baş etmek zorunda kalacaktır. Benzini bitti diye yolda kalan araba etiketiyle unutulan Devrim'in hazin hikayesinin bilinen ve bilinmeyenlerinin anlatıldığı Devrim Arabaları filminin senaryosunu, Murat Dişli ve Tolga Örnek 2 yıllık bir araştırma sonucunda oluşturmuşlar. Yardımcı yönetmenlik görevinde ise daha sonra Kuzey ve Güney adlı başarılı dizi filmin yönetmeni olacak Mehmet Ada Öztekin bulunmakta.

Kaynak:http://www.beyazperde.com/filmler/film-145601/

Ülkem...

Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz.
Devrim Arabaları
Dünyanın Tüm Sabahları -1991 (Tous Les Matins Du Monde)

Eski bir Fransız özdeyişinden esinlenerek adlandırılmış, hem roman hem de bir film olarak oldukça başarılı ve eşine az rastlanır bir örnek olduğu da söylenebilecek yapıt, aynı zamanda günümüz Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından Pascal Quignard´ın en popüler kitabıdır.17. yüzyıl Fransa´sında, karısını yitirdikten sonra çiftliğinde inzivaya çekilmiş olan besteci ve viyola sanatçısı Sainte-Colombe, iki güzel kızıyla birlikte yaşamaktadır. Sainte-Colombe, sanatta ün değil, şiiri arayan bir müzik dehasıdır. Bir bahar günü, Marin Marais adında utangaç ama muhteris bir genç adam çiftliğe gelir ve Sainte-Colombe´a öğrencisi olmak için yalvarır. Kralın sunduğu olanaklara ve üne sırt çeviren usta ile ün, para ve kolay yaşam peşinde koşan, sanatsal yaratının mistik derinliğini fark etmeyen öğrencisinin çelişen kişilikleri, bir çağın entelektüel yaşamına ışık tutarken, 'sanatçının kimliği ' sorunsalına da tanıklık ediyor. Sinema ve müziğin kesiştiği, kulağa ve göze hitap eden kareleriyle unutulmazlar arasına girmeyi hak eden, sanatın özüne ışık tutan müzik ve şiir dolu bir yapıt. Özelde müziğin, genelde ise sanatın kimin için yapılacağını tartışan, acı ile gölgenin yan yana geldiği, aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi ‘soundtrack’lerinden biri olarak değerlendirilen filmin müziklerini, öykünün ruhunu yansıtmak için Sainte-Colombe ve Karin Marias besteleri üzerine ayrıntılı bir çalışma yapan Jordi Savall yapıyor. 1992 yılında 7 dalda Cesar ödülü kazanan film hem sinema tutkunları hem de klasik müzik düşkünlerinin kaçırılmaması gereken bir görsel-işitsel şölen sunmakta. Kaynak: http://www.sinemalar.com/film/6394/dunyanin-tum-sabahlari

İlkellik

"-Beyefendi bu harabede sessizlik içinde yaşıyorsunuz. Bu vahşiliğe gıpta ediyoruz. Üzerinizi örten bu yeşil ormana gıpta ediyoruz. Beyefendi, viyola sanatında bir usta olduğunuzdan sizi ders vermeniz için davet etmeyi görev bilirim. Majesteleri sizi dinlemek istediğini belirtti. Sizi daha mutlu edebilmek için saray müzisyenleriyle birlikte davet etmek istiyorlar.Bu durumda sizin yanınızda olmaktan onur duyacağım.
Dünyanın Tüm Sabahları -1991 (Tous Les Matins Du Monde)
Türkiye'nin Ruhu - Cemil Meriç
Yıl
Yönetmen - Şafak Bakkalbaşıoğlu Senaryo - Metin Tavukçuoğlu Seslendiren - Erdal Beşikçioğlu Yapım - BBO Yapım Yönetmen Ekibi - Soner Sevgili, Funda Uluköse Danışman - Dücane Cündioğlu Konsept ve Senaryo - Metin Tavukçuoğlu Müzikler - GileM (Kemal Sahir Gürel, Erdal Güney, Hüseyin Yıldız, Ayşe Önder, İrşad Aydın) Seslendirme - Cüneyt Türel, Ahmet Mümtaz Taylan Aydınlarımızdan biri de Cemil Meriç’ tir. Ülkesinin geçmişini, hâlini ve geleceğini sırtlanan bir aydın... Türkiye’ nin Ruhu, Cemil Meriç’ in ayna kişiliği üzerinden, başta Cumhuriyet dönemi olmak üzere son ikiyüz yıllık düşünce ve siyaset maceramızı, Batılılaşma çabalarımızı ve bu uğurda yapıp ettiklerimizin üzerimizdeki etkilerini, sanat ve edebiyat sorunlarımızı irdelemek ve yarınlarımıza daha kendinden emin bakabilmek için gerekli düşünce ipuçlarına vakıf olmak, kısaca “Türkiye’nin Ruhu” nu sorgulamak amacını taşır. Türkiye’nin Ruhu belgesel film projesi, Cemil Meriç konulu üç kitaba imza atmış olan gazeteci - yazar Dücane Cündioğlu danışmanlığı ile yola çıkmış bir çalışmadır. Türkiye’nin Ruhu, Metin Tavukçuoğlu’ nun kalemiyle senaryolaştırıldı. Filmin Müzikleri, aralarında Kurşun Yarası, Son Osmanlı – Yandım Ali, Elveda Rumeli gibi çalışmaları da bulunan, usta müzisyen Kemal Sahir Gürel ve ekibinin imzasını taşıyor. Filmi, usta oyuncu ve seslendirme sanatçısı Cüneyt Türel’ in seslendirirken, Cemil Meriç’ in sesi ise oyuncu Ahmet Mümtaz Taylan oldu. Tiyatro, sinema ve televizyon dizisi çalışmalarından tanıdığımız Erdal Beşikçioğlu ise Türkiye’ nin Ruhu’ nun en özel bölümlerinden biri olan ‘muamma hikayeler’ in anlatıcısı olarak çıkıyor karşımıza. Yapım aşamasında, İstanbul, Ankara, Hatay’ ın yanı sıra Cemil Meriç’ in hayatında özel bir yeri olan Paris’ te de çekimler ve arşiv çalışmaları gerçekleştirildi. Cemil Meriç, eserleri ve Türkiye’ nin Ruhu konusunda 70 önemli isimle söyleşiler gerçekleştirildi.

İnsan en değersiz şeyini kaybedince her şeyi kaybettiğini anlar

Pers imparatoru Kandiş Mısır seferine çıkarken zaferinden emindi. Çünkü bütün kâhinleri ittifak halindeydi. ”Zühre yıldızı” demişlerdi hep bir ağızdan; “İmparatorun burcuna girdi.” Mısırın fethi yakındı. Öylede oldu. Kırk gün kırk gece sürer Nil’in yanı başındaki savaş. Ve Mısır düşer. Ama önceden müjdelenmiş bu fetih acımasız Pers İmparatoruna kâfi gelmez. Merkiz kalesinin önüne bir otağ kurdurur ve mağlup Mısır Kralı Kısamelutu huzuruna çağırtır. Amacı bellidir mağlup kralı daha da aşağılamak.
Türkiye'nin Ruhu - Cemil Meriç

Terzilerin yaptığı pantolonlar...

"İnsanlarla bir türlü iletişim kuramıyordum. Onlar gibi konuşmaya çalışıyordum, mesela terziye gidip onlar gibi pantolon diktirmeye başlamıştım. Terzinin yaptığı pantolonların üzerime olmadığını biliyordum. Onlara yakışıyordu, bana yakışmıyordu." ... Sanki izlediğim bütün filmlerdeki kahraman bendim... not: Belgesel için: http://www.youtube.com/watch?v=RRh9Dc7MW_Q
Ahmet Kaya Belgeseli - Uçurtmam Tellere Takıldı
1984

Distopik bir evrende geçen film 3. Dünya Savaşı'nın henüz sonlandığı dünyamızda geçer. Dünyanın en büyük devleti olan Okyanusya, günümüz Londra'sının yerine kurulmuştur. Okyanusya deyim yerindeyse tam bir korku imparatorluğudur. Bu ülkede yaşayayan herkes, yönetim diktesinin buyurduğu her şeye harfi harfine uymak zorundadır. Bu evrende ne kitap okumak serbesttir ne de aşık olmak... Hükümetin haberleşme ve sansür işlerinin yürütüldüğü bakanlıkta çılan Winston Smith, diğer çalışanlar gibi görevi gereğince halkı farklı yalanlarla uyutmak ve sahte gerçeklikler yaratmak zorundadır. Ancak Okyanusya'ya ait her şeyin kocaman bir yalandan ibaret olduğunu öğrendiği an vatanseverliğini ve hayatını üzerine kurduğu bu sahte dünyayı sorgulamaya başlar. 

George Orwell'ın klasik romanından beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Michael Radford bulunuyor.

Kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film-1791/

İnsan kalabilmektir mühim olan

Sadece hayatta kalmak önemli değil, asıl önemli olan "insan" kalabilmek.
1984
1984

Distopik bir evrende geçen film 3. Dünya Savaşı'nın henüz sonlandığı dünyamızda geçer. Dünyanın en büyük devleti olan Okyanusya, günümüz Londra'sının yerine kurulmuştur. Okyanusya deyim yerindeyse tam bir korku imparatorluğudur. Bu ülkede yaşayayan herkes, yönetim diktesinin buyurduğu her şeye harfi harfine uymak zorundadır. Bu evrende ne kitap okumak serbesttir ne de aşık olmak... Hükümetin haberleşme ve sansür işlerinin yürütüldüğü bakanlıkta çılan Winston Smith, diğer çalışanlar gibi görevi gereğince halkı farklı yalanlarla uyutmak ve sahte gerçeklikler yaratmak zorundadır. Ancak Okyanusya'ya ait her şeyin kocaman bir yalandan ibaret olduğunu öğrendiği an vatanseverliğini ve hayatını üzerine kurduğu bu sahte dünyayı sorgulamaya başlar. 

George Orwell'ın klasik romanından beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Michael Radford bulunuyor.

Kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film-1791/

Müthiş bir tespit...

Geçmişi kontrol eden geleceği de kontrol eder Şu anı kontrol eden geçmişi de kontrol eder.
1984
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
389
Baskı Tarihi
2014
ISBN
978-605-86097-8-5 İ
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
SAGE Yayıncılık

Türkiye’nin güvenlik stratejilerine, yurt içindeki siyasi, ekonomik, teknolojik, çevresel ve sosyo-kültürel problemlerine yönelik bilimsel araştırmalar yapmak; karar alıcılara milli menfaatler doğrultusunda çözüm önerileri, karar seçenekleri ve politikalar sunmak Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM)’nin kuruluş amaçları arasında yer almaktadır.

Muhafızların muhafızlığını kim yapacak?

Serra, Juvenal’ın “muhafızların muhafızlığını kim yapacak” sözünü aktararak sivil-asker ilişkilerini doğuran temel problematiğe işaret eder. Lipson ise, dışarıda düşmanlara ve içeride yasalara uymayanlara karşı korunmanın güvence altına alındığı noktada başka sorunların ortaya çıkabileceğini vurgulayarak ilişkilerdeki sorunsala dönük şu soruları sorar:

(1) Ne kadar güç örgütlenecektir?

(2) toplum kendini koruyucularına karşı koruyabilir mi?

(3) bir tür özgürlüğün korunması, başka bir özgürlüğü tehlikeye atar mı? 

Lipson, bu soruları takiben şu tespitte bulunur: “Bir ulusun dışsal denetimden kurtulup özgürlüğe kavuşmasına önderlik eden ‘kurtarıcı’, bazen içeride karşıtlarını baskı altına alır.” Bu tespitlerde, sivil-asker ilişkilerindeki iki temel probleme işaret edilmektedir. Bunlardan birincisi, ordunun sivil denetim altına alınarak toplumun kendi koruyucusuna karşı korunması; ikincisi ise sivil denetim altına giren ordunun, rakiplerine karşı kendi egemenliğini güçlendirmek için hükümetler tarafından kullanılmasıdır.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

"Nizam-ı Cedid" reformları

Askerî alandaki program, mevcut orduyu, yani Yeniçerileri, Sipahi feodal atlı askerini ve topçular, top arabacıları gibi ihtisas birliklerini daha yeterli kılma girişimleriyle başlamıştı. Bu program, rüşvet fırsatını bertaraf etmek için tam
anlamıyla askerî olan işleri subayların idari görevlerinden ayırmış ve geçen on yıl içindeki savaşlarda görevlerini ihmal etmiş olan askerlerin (büyük çoğunluk) çıkartılması yoluyla rütbelilerde azaltma yapmış ve bu arada geri kalan
askere de katı disiplini zorlamış ve düzenli para ödemeyi garanti etmişti. Sistemin içinden gelen engellemenin bu türden bir yeniden örgütlenmeyi neredeyse tamamen etkisiz hale getirdiği kısa zamanda anlaşıldı. O zaman padişah ve adamları daha kökten bir çözüme, yani var olan yapının dışında yeni bir ordu meydana getirmeye karar verdiler. Yeni ordu için çalışmalara 1794’te başlandı ve bu yeni ordu, Selim’in saltanatının sonunda, 1807’de, o zamanın gözlemcilerine göre nispeten iyi donanımlı ve iyi talim görmüş hemen hemen 30 bin askerden oluşuyordu. Ayrıca deniz kuvvetleri de yeniden örgütlenmişti.