Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
124
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yoksul çocukların tek oyuncakları annelerinin bitmiş ilaçlarının kutularıdır.
Neden Altını Çizdim?
Biraz sonra ambulans ve peşinden de polis arabası olay yerine ulaşıyor. Tutanaklar imzalanıyor. Görgü tanıkları ile konuşuluyor -Tanrı hariç- ve Abdullah'ın cansız bedeni savcının da izni ile ambulansa konuluyor. Abdullah'ın ölüm sebebinin belirlemek için otopsi yapacaklar. Otopsi sonucunda hiç bir zaman ölüm sebebi; rüşvet yiyen bakan, adi milletvekili, haysiyetsiz parti başkanları ya da emek sömürücü patronlar yazmayacak. Bu ülkeyi yönetenlerin kahpeliği de hiçbir otopsi raporunda geçmeyecek. Biz böyle bir otopsi raporunu asla okuyamayacağız. Biz, insana ve vicdana dair hiçbir şeye rastlayamayacağız.

Emre İŞLEK - Otopsi

Otopsi sonucunda hiç bir zaman ölüm sebebi; rüşvet yiyen bakan, adi milletvekili, haysiyetsiz parti başkanları ya da emek sömürücü patronlar yazmayacak. Bu ülkeyi yönetenlerin kahpeliği de hiçbir otopsi raporunda geçmeyecek. Biz böyle bir otopsi raporunu asla okuyamayacağız. Biz, insana ve vicdana dair hiçbir şeye rastlayamayacağız.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
220
Baskı Tarihi
1998
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-437-042-7
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Hicret'in 15. asrına girdiğimiz şu yıllarda 'İslam bir inanç sistemi ve hayat nizamı olarak bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. ''İslamın Bugünkü Meseleleri'' adıyla neşrettiğimiz eserde yazar, bu meseleyi sosyal ilimci gözüyle incelemişti. Bu kitapta ise, aynı metodla tasavvuf meselelerini ele almaktadır. Günümüzde tasavvuf Türk aydınının zihnini ne bakımlardan meşgul etmektedir? Çağımızın tarih, felsefe, sosyoloji-psikoloji bilgileri hesaba katıldığında, tasavvuf üzerinde nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Tasavvufi düşüncenin geleceği ne olabilir? Tasavvufun İslam'daki yeri nedir?

Mânevi iktidar ve Maddi Teşkilâtlar

Bir dâire düşünün. Bunun çevresi sayısız noktalardan meydana gelmiştir. Bu sayısız noktalardan dâirenin merkezine sayısız yarıçaplar çizilebilir ve bunların herbiri çember üzerindeki bir noktayı merkeze bağlar. İşte bu dâirenin çemberi Şeriat'tır, bunun üzerindeki noktalar da bütün Müslümanları temsil eder. Her bir noktadan merkeze giden yançaplar tarikatler(yollar)dir; zira dünyadaki insan sayısınca kuldan Allah'a yol vardır. Merkez ise hakikat'i temsil eder. Hakikat hem Şeriat'in hem de tarikatin kaynağıdır. Hakikat ile Allah eş anlamdadır. Şu halde bizim dâiremizin yarıçapları kulları Allah'a bağlayan yollardır. Fakat bu kullar ancak Şeriat çemberi üzerinde bulunmaları dolayısiyle bir yola girebilirler. Demek ki Allah'a giden yolu bulmanın ilk şartı Şeriat dâiresi üzerinde olmaktır. Aslında dâirenin çenberi merkez'in bir yansımasından ibâret olduğu için, Şeriat çizgisinde olanlar üzerine hakikat ışığı düşüyor demektir ve bu da onların kurtuluşları için yeter. Ama dâima bununla yetinmeyenler, mutlaka merkeze gitmek isteyenler çıkacaktır. Bunlar ancak oraya giden yollardan (tarikat) birine girmekle hakikate ulaşabilirler. Çağdaş bir islâm âlimi, Seyyid Hüseyn Nasr, Şâzelilerden aldığı bir benzetme ile Şeriat, Tarikat ve Hakikat arasındaki münâsebeti bu şekilde anlatıyor. Maamafih bu nikbin görüntü tarikatçiler tarafından çizilmiştir ve İslâm'da Şeriat-Tarikat ikileşmesini ortadan kaldırmak isteyen modern bir İslam âlimi için pek uygun bir örnektir. Seyyid Nasr'ın da belirttiği gibi, teşkilatlı tasavvufun tarihi hep böyle güzel bir ilişkinin görüntüleriyle dolu değildir. Bugünkü temâyüller ise daha çok eski geleneklerin bir devamı halindedir.

Sayfa Sayısı
320
Baskı Tarihi
Aralık 2015
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-605-171-161-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa
"Bu kitap, 2003-2007 yılları arasında yaşanan ve kamu yönetiminde yeniden yapılanma projesi ekseninde dönen olayları, değişim sürecini, siyasî çıkarlar ve güç mücadelesi yapılırken ülkemizin geleceğinin nasıl göz ardı edildiğini hikâye ediyor. Bir bütün olarak başlatılan değişim programının bir parçası olan Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi'nin öyküsünü ve projenin yürütülmesi sırasında karşılaşılan olayların perde arkasını anlatıyor.

Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma

"Geniş alana yayılan toplumsal hizmetlerin etkin ve rasyonel bir şekilde sunulma modeli" olan klasik bürokrasi, sanayi toplum yapısı içinde verimliliğin ve refahın gelişimine katkı sağlamış, ancak bilgi toplumu şartlarında yetersiz kalmıştır. Sürekli değişen çevre karşısında yasal olarak belirlenmiş görevler, katı hiyerarşi ve prosedürler yerini girişimci, esnek ve sonuç odaklı örgütlere bırakmaya başlamıştır. Örgütler sadece bütçe kontrolü, verimlilik ve kâr üzerine odaklanan yapılar değil, öncelikle bilgi işleyen süreçler olarak gelişiyor. Sürekli değişen teknolojiler ve yönetim teknikleri karşısında büyük ve çok fonksiyonlu yapılar yetersiz kalmış, dolayısıyla girişimcilik ve yenilik yapma, küçülme ve çeşitlendirme gibi yeni stratejik tercihlere yönelinmiştir. Bu genel eğilim devlet, vatandaş, kamusal alan ve birey tanımlarını ve algısını değiştirmeye başlamıştır. Bireysel hak ve özgürlüklerin daha çok talep edildiği, yönetimde vatandaşın merkeze alındığı ve devletin vatandaş için hizmet üreten bir kurum olarak tanımlanmaya başladığı bir niteliğe dönüşmüştür. Kısaca küresel gelişmeler ve çağdaş yönetim uygulamaları; otorite yerine demokrasi, devlet yerine halkı merkeze alan anlayış, devletten halka tek yönlü akış yerine katılmcı yönetim, mümkün olduğu kadar büyük yapılar yerine küçük ve değişime çabuk cevap verebilen esnek yapılar, standartlaşma ve tek tipleşme yerine çeşitlilik yönünde ivme kazanmıştır.

Dead Poets Society (Ölü Ozanlar Derneği)
Dead Poets Society (Ölü Ozanlar Derneği), Peter Weir yönetiminde 1989 yılında çekilmiş bir filmdir. En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü'nü almıştır. 1959 yılında geçen film, John Keating (Robin Williams) adlı çok başarılı ve bir o kadar da farklı olan edebiyat öğretmeninin çok disiplinli bir erkek okulu olan Welton Academy'de (takma adı Hell-ton) öğretmenlik yapmaya geldiğinde başlar. Bay Keating, çoğu baskı altında olan öğrencileri edebiyat ve şiirin bambaşka dünyasıyla tanıştırır. Onlara özgürlüğü, hayatı yeniden anlamayı, dünyaya farklı açılardan bakmayı öğretir. Ancak Welton Akademisinin felsefesine tam örtüşmeyen bu ders anlatımı akademi yönetimi tarafından da gözden kaçmayacaktır. Okul müdürü Bay Nolan, yeni edebiyat öğretmenini, öğrencilerinden birinin intiharı üzerine, sorumlu görmüştür. Bunu bahane ederek edebiyat öğretmeni Bay Keating'i okuldan ayrılmaya zorlamıştır, fakat bu ayrılığa onu anlayan öğrencilerinin verdiği tepki Bay Nolan'ı hayatı boyunca yaşadığı belki de en utanç duyacağı anına sürükler.

Sözcükler ve Düşünceler

Kim ne derse desin, sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir.
Dead Poets Society (Ölü Ozanlar Derneği)
Eşkıya
Eşkıya, başrollerini Şener Şen ve Uğur Yücel'in paylaştığı 1996 yapımı film. Yavuz Turgul'un yönettiği ve senaryosunu yazdığı Eşkıya, 1996-1997 sezonunda 2 milyon 568 bin 339 kişi tarafından izlenerek o tarihe kadar Türk sinemasının en yüksek gişe hasılatı elde eden filmi oldu. Bu başarı, 1980'li yıllardan itibaren üretim ve seyirci sayısı bakımından büyük bir çöküş yaşayan Türk sinemasının kaderini değiştiren bir dönüm noktası sayılmaktadır. Kasım 1996'da gösterime giren Eşkıya, kırdığı seyirci rekorunu 2001 yılına kadar elinde tuttu. http://tr.wikipedia.org/wiki/E%C5%9Fk%C4%B1ya_(film)

Yani, senin benim gibi insanoğlu...

Çocuk: Ekşiya ne? Baran: Yol kesen, haraç alan, dağlarda yaşayan, yani senin benim gibi insanoğlu.. Çocuk: Sen hiç ekşiya gördün mü? Baran: Birini bilirem, adı Barandı...
Eşkıya
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
1
Baskı Sayısı
8. Baskı
Yayın Evi
Diriliş Yayınları
Düşünce yazılarından oluşan bir kitap

Bir Taş Da Sen At

Bir taş da sen at dostum , şeytanın arkasından. Durmadan taşlanan şeytanın arkasından... Oğlunu kurban etmek fikrinden döndürmek için yoluna çıkan şeytana Hz. İbrahim'in attığı taş gibi, sen de bir taş fırlat, seni ülkünden, Allah yolundan çevirmek isteyenlere, inkâra, şüpheye, inanç, akıl, duygu ve eylem sapıtmalarına. Bakışın bir taş gibi kırıcı olsun büyü bağlarını. Batıdan ve kuzeyden gelen akıntılara, bulanık ve kirli sulara bir taş at. Yüzlerine toprak saç yalancıların, kandırıcıların. Öyle bir toprak saç ki, senin samimiliğinden ötürü Allah o toprağa Büyük Peygamber'in Bedir'de düşman yüzüne saçtığı toprağın gücünden ve bereketinden versin. Öyle at ki, Kutlu Kitab'ın: "Attın attın ama sen atmadın Allah attı, Allah attı" sözü bir kere daha gerçekleşip gözler önünde mucizesini gösterebilsin. Bilginle, düşüncelerinle, emeğinle böyle oklar at, böyle taşlar fırlat medeniyetini yıkmaya gelen etkilere.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
124
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yoksul çocukların tek oyuncakları annelerinin bitmiş ilaçlarının kutularıdır.
Neden Altını Çizdim?
Sokakta kendisine birkaç beden bol elbiseler giyen gençler umutsuz gözler ile bir şeyler konuşuyorlar. Belki yarın akşam maç yapma konusunda fikir alış verişi yapıyorlardır belki de ilk aşklarını, ilk acılarını anlatıyorlardır bir birlerine. Biraz ilerdeyse ilaç kutularını araba gibi yerde sürüyerek oyun oynayan küçük çocuklar var. Belki yorgun annelerinin ilaçlarının belki de kırgın yürekli babalarının ilaç kutusudur. Bu mahallede yoksul çocukların tek oyuncakları, hasta annelerinin biten ilaçlarının kutularıdır.

Hayli Safi Gayri Milli Hasıla

Yoksul çocukların tek oyuncakları, hasta annelerinin biten ilaçlarının kutularıdır.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
90
Baskı Tarihi
Ocak 2015
ISBN
978-605-6501-94-4
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Jaguar Kitap
Editörü
Ferhat Özkan
Mütercimi
Seda Ersavcı
Orijinal Adı
La casa de papel
Bazı insanlar kitap okumaz, bazıları okur ve kimileriyse okumakla kalmayıp onlarla birlikte yaşar. Kâğıt Ev, işte bu kitap tutkunlarından Carlos Brauer'in ve onun -bir edebiyat profesörü olan- Bruma Lennon'la olan gizemli ilişkisinin, bu ilişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olan bir Joseph Conrad cildinin, kitap ve okuma aşkıyla dolu yaşamların hikâyesi... Arjantinli yazar Carlos Maria Dominguez'in, yayımlandığı her ülkede büyük ilgi uyandıran novellasını Seda Ersavcı İspanyolca aslından çevirdi.

Kimse Bir Kitap Kaybetmek İstemez

Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana. Oysa orada kalmaya devam ettikleri sürece onları birbirlerine yamadığımızı zannederiz. Üstlerinde gün, ay ve yıl yazan sayısız kitap gördüm ben; gizli bir takvimi oluşturur her biri. Başkaları ise ödünç vermeden önce adlarını yazarlar ilk sayfaya, teslim edecekleri kişiyi defterlerine kaydedip bir de tarih atarlar yanına. Tıpkı kütüphanedekiler gibi damgalı kitaplar gördüm, yahut içlerine sahiplerinin kartları yerleştirilmiş olanlar. Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz.

Fight Club (Dövüş Kulübü)
Dövüş Kulübü, (orijinal adı Fight Club), Chuck Palahniuk tarafından yazılmış olan aynı isimli roman üzerinden çekilen kült filmdir. 1999 yapımı olan film, David Fincher tarafından yönetilmiştir ve başrollerde Brad Pitt, Edward Norton ve Helena Bonham Carter rol almıştır. Müziklerini Dust Biraderler (Dust Brothers) yapmıştır.

Bizim depresyonumuz

Hepimiz heba oluyoruz. Lanet olsun, bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor, ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok. Ne büyük savaşı yaşadık, ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş. En büyük buhranımız hayatlarımız. Televizyonla büyürken milyoner film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık, ama olmayacağız. Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve bu yüzden çok kızgınız. Tyler Durden
Fight Club (Dövüş Kulübü)