Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
219
Baskı Tarihi
1996
Yazılış Tarihi
1996
ISBN
975-355-187-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İz
Yazdığı tüm eserlerde "Müslümanca düşünme" kaygısını öne çıkaran Rasim Özdenören'in 1996 baskılı bu eseri, 28 Şubat döneminin baskıları altında dahi gayet mutedil şekilde kaleme alınmış ve "yeni dünya düzeni" persektifinden Müslüman'a İslam'a teslim olmayı öğreten bir eser.
Neden Altını Çizdim?
Batı dünyası hiç çift kutuplu oldu mu sorusu, yabana atılır bir soru değil. Kapitalizmin insanın zaaflarını çok iyi bilen ve verdiği haz ile onu esir alan tabiatı, komunist ülkelerdeki insanlar tarafından da çok erken farkedildi ve ticari ilişkiler hep olageldi. Suretâ görünen çatışmalar, her iki düzenin de bekâsı için gerekli olsa da, kazanan hep sermaye oldu.

Sosyalist blok ne zaman çöktü?

Demek istediğimiz şu: Sosyalist blokun 1990 yılında çökmüş olması, birdenbire ve olaya tekaddüm eden son birkaç yıl içinde vuku bulmuş bir olay olarak izah edilemez. Detant denilen Doğu ile Batı arasındaki yumuşama politikasının kökeni 1960'lardan beri süregelmiştir. ABD ile SSCB arasında zaman zaman göürnüşte iplerin kopma noktasına geldiği anlarda bile her iki taraf liderlerinin her şeye rağmen "detant'ın zedenelnmeyeceğini" vurgulamaları daima ilgi çekmiştir. Çünkü detant politik yumuşamanın değil, iktisadi ve ticari yumuşamanın ve daha doğrudan bir deyimle menfaatin adı idi. ABD ve Batı Avrupa meşeli uluslararası şirketlerin Sovyetler Birliği'ne ve mteki sosyalist ülkelere yaptıkları iktisadi yatırımların adı, nazik bir diplomatik adlandırmayla anılmakta ve ona "detant" denilmekteydi.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
219
Baskı Tarihi
1996
Yazılış Tarihi
1996
ISBN
975-355-187-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İz
Yazdığı tüm eserlerde "Müslümanca düşünme" kaygısını öne çıkaran Rasim Özdenören'in 1996 baskılı bu eseri, 28 Şubat döneminin baskıları altında dahi gayet mutedil şekilde kaleme alınmış ve "yeni dünya düzeni" persektifinden Müslüman'a İslam'a teslim olmayı öğreten bir eser.
Neden Altını Çizdim?
Demokrasiyi önce evrensel bir değer olarak sunmak, sonra da "İslam'ın demokrasiyi reddecek kapalılıkta bir din olmadığı, dolayısıyla demokrasi ile uzlaştığı" tezi, müslümanları İslam düşüncesinden uzaklaştırıp, seküler ve profan bir sistemi onaylamaları için ileri sürülen bir oyundur.

İslam'ın dönüştürülemez oluşu

Fakat buna rağmen, İslam'ın demokratik bir düzen öngördüğünü söyleyemiyoruz. Yani İslam'la demokrasinin temas halinde olduğu ileri sürülememektedir. Neden? Soruyu şöyle de ortaya koyabiliriz: İslam, demokrasi ile aynı şey ise, demokrasi de İslam'la aynı şey olması mantık icabıdır. Şimdi bu durumda ben demokrasiye İslam adını versem, kabul edilebilir bir yaklaşım içine girmiş olur muyum?

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
219
Baskı Tarihi
1996
Yazılış Tarihi
1996
ISBN
975-355-187-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İz
Yazdığı tüm eserlerde "Müslümanca düşünme" kaygısını öne çıkaran Rasim Özdenören'in 1996 baskılı bu eseri, 28 Şubat döneminin baskıları altında dahi gayet mutedil şekilde kaleme alınmış ve "yeni dünya düzeni" persektifinden Müslüman'a İslam'a teslim olmayı öğreten bir eser.

Demokrasi kime hakkını verir?

Demokratik Batı ülkelerinde Müslümanlara Türkiye'de olduğundan daha çok ve teminat altında bulunan haklar "bahşediliyorsa", bu, o ülkelerdeki siyasi iktidarın bu husustaki iradeyi ve tasarruf gücünü kendi elinde tuttuğunun emniyeti içinde oluşuyla izah edilebilir.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
227
Baskı Tarihi
Mayıs 2010
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminin ilk safhasını noktalayan Serbest Fırka denemesi... 1929 büyük ekonomik buhranı ve buna eşlik eden ağır kuraklık tehlikesi. Şeyh Sait ve ilk Dersim isyanları bastırılmış, Takrir-i Sükûn yasaları ile her tür muhalefet ezilmiş, dağıtılmış, “Atatürk devrimleri” yürürlüğe girmiştir. Yağmur Beklerken’de Tarık Buğra Serbest Fırka denemesi/girişimi ekseninde bütün bu gelişmelerin Anadolu taşrasındaki sonuç ve yansımalarını konu edinirken aslında on yıllık Cumhuriyet’in bir bilançosunu da yapmaktadır. 1946-50’de DP’yi zafere taşıyacak hareketin ipuçları, bu hareketin odağında yer alan sağ/muhafazakâr zihniyetin devlet, demokrasi, parti... kavramlarının sosyo-politiği, psikolojisi, Yağmur Beklerken’in o alabildiğine gerçekçi, canlı taşra tipleri ve diyalogları içerisine gayet ustaca serpiştirilmiştir. Bu haliyle bu kitap, sadece Serbest Fırka’nın kapatılması öncesi Türkiye taşrasının değil, darbeler öncesi Türkiye’nin sağ/muhafazakâr gözden görünümü olarak da okunabilir.

Ya Serbestçilerin ezilmesinde bizimle birlikte olursun, ya da bize karşı

Kavgalardan, çatışmalardan beteri, bir taraf komünist, öte taraf din düşmanı; bir taraf satılmış, öte taraf insan beyni ve kalbi ile beslenen canavar! Böylece, iki taraf için de tek kurtuluş yolu karşı tarafın ezilmesi., yok edilmesi! Ya biz, ya onlar! "Kuklacı ipleri kaçırdı mı, ne?" diye düşünmeye başlamıştı Rahmi. Demek Başkent'i bütünleştiren sadece Gazi değilmiş; hesabı çıkarlar ve aklının ermediği başka ilişkiler de düzenlermiş; çünkü, Türkiye bir de baktı, Yunus Nadi, gazetesinde, Gazi'ye resmen meydan okuyor! Bunun da anlamı pek açıktı ve; "Ya Serbestçilerin ezilmesinde bizimle birlikte olursun, ya da bize karşı," demekten başka bir şey değildi. Yani, seçim, meçim; iktidarın el değiştirmesi lâftı; bir taraf -mutlaka- ezilecekti, ezilmeliydi. Ve, bu da, belki, millî irâdenin bir garip tecellisi., millî irâdeye bir acayip uyuş idi.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
167
Baskı Tarihi
1999
Yazılış Tarihi
1999
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
istanbul

Kemal Tahir: Bir Aykırı Birey

Genelde, normalleştirmeye, yani sıradanlaştırmaya karşı çıkan özerk özneler olduğunu düşünmek insana bir nebze olsun teselli veriyor. Henüz, hepimiz sürüleştirilmedik, çok şükür. ‘Sürüden ayrılanı kurtların kaptığına inandırılmış, böylece toplumu değil ama ‘sürü’yü idealleştirmiş olan bir toplulukta, ‘normalleştirme’ye karşı çıkan aykırı (özerk) bireylerin oluşması çok zordur. Ama bakın, gene de çıkıyor işte!.. Örnek mi? Kemal Tahir… Kemal Tahir, kendilerini Batılı gibi göstermeye çabalayan bir sürü şark kurnazının, ‘şark kurnazı’ diye karalamaya çalıştığı gerçek bir Batılı kaldı. Ve bence kurusıkı cücelerin hâkim olduğu bu ülkede, bedenin boyutlarıyla değil, ama ruhunun boyutlarıyla biraz fazla Batılı kaldı. Kemal Tahir ifratla tefrit arasında, sadece bu iki had’de yaşamaya yazgılıymış gibi görünen Türk entellijansiyasına , ifrattayken tefriti, tefritteyken ifratı değil; ama bu iki had dahil, hangi konumda olursa olsun her ikisini de sorgulamayı belletmeye çalıştı. Aklın yolunun bir olduğuna inanmış bir entellijansiyaya aklın yolunun bir değil, birçok olduğunu anlatmaya çabaladı. Ve bence aklın yolunun bir olduğunda direten bu entellijansiya için biraz fazla safdil kaldı. Kemal Tahir, tarihsizleştirmeye karşı Tarih’i savunduğu için resmî tarihçileri, tarihleştirmeye karşı ‘karşı Tarih’i savunduğu için de gayri resmi tarihçileri ürktü. Resmi tarihçileri ürküttüğü için biraz fazla Osmanlı, gayri resmi tarihçileri ürküttüğü için de biraz fazla anti-marksist olmakla suçlandı. Kemal Tahir, özerk zihinli bir bireydi…

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
227
Baskı Tarihi
Mayıs 2010
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminin ilk safhasını noktalayan Serbest Fırka denemesi... 1929 büyük ekonomik buhranı ve buna eşlik eden ağır kuraklık tehlikesi. Şeyh Sait ve ilk Dersim isyanları bastırılmış, Takrir-i Sükûn yasaları ile her tür muhalefet ezilmiş, dağıtılmış, “Atatürk devrimleri” yürürlüğe girmiştir. Yağmur Beklerken’de Tarık Buğra Serbest Fırka denemesi/girişimi ekseninde bütün bu gelişmelerin Anadolu taşrasındaki sonuç ve yansımalarını konu edinirken aslında on yıllık Cumhuriyet’in bir bilançosunu da yapmaktadır. 1946-50’de DP’yi zafere taşıyacak hareketin ipuçları, bu hareketin odağında yer alan sağ/muhafazakâr zihniyetin devlet, demokrasi, parti... kavramlarının sosyo-politiği, psikolojisi, Yağmur Beklerken’in o alabildiğine gerçekçi, canlı taşra tipleri ve diyalogları içerisine gayet ustaca serpiştirilmiştir. Bu haliyle bu kitap, sadece Serbest Fırka’nın kapatılması öncesi Türkiye taşrasının değil, darbeler öncesi Türkiye’nin sağ/muhafazakâr gözden görünümü olarak da okunabilir.

1930 yılında Türk basını

Ve gazeteler -Meşrutiyet döneminden kalma çirkin gelenek hortlamış- habere ihanetleri ve fıkra, makale üslûbları ile, çamur atmaktan, sövmekten, böylece de kendilerini seçen okuyucuları birer savaşçı yapmaktan başka bir şeyi umursamaz görünüyorlardı. İki yanda da, kaleminden kan damlayan yazarlar vardı. Ve Rahmi, hiç de az olmayan rastlantılarla, onları okuyan veya dinleyenlerin şehveti andıran bir haz duyduklarını görmüştü: İlk günlerde amcasını düşünür ve, " insan dediğine bir de düşman lâzım" derdi. Sonra sonra; "İnsan'a asıl lâzım olan düşman" demeye başladı. Artık eski Roma arenalarını ve ölüm kalım savaşçılarının., ya öldürmeye, ya da öldürülmeye mahkûm savaşçıların seyircilerini., bu seyirden aldıkları zevki hatırlar olmuştu. Arada bir fark vardı: Türkiye'deki seyirciler çoktu, bütün milletti ve çoğunda da arenaya atlamak, savaşmak ve alkış toplamak hevesi vardı. Ve gazeteler, özellikle de gazete yazarları onları nasıl bıçak kullanacaklarını, bıçağı nereye ve nasıl vuracaklarını öğretiyordu: Fırkalardan, makalelerden kapılan cümleler bunlardı.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)
Neden Altını Çizdim?
Mesele yüzde yüz bu şekilde izah edilemez belki ama yine de bu önemli bir tespit...

Aşk meyli ile din meyli birbirinin yakın akrabasıdır

Aşk meyli ile din meyli birbirinin yakın akrabasıdır. Aşkta umduğunu bulamayan, yahut bahtsızlığa uğrayan yahut da hırsını yenemeyen insan, bilhassa kadın teselliyi, tavizi, tatmini ekseriya dinde arar; şiir ve esrar tarafı kuvvetli olan mistisizmi tercih eder. Hepsinin esası şehvettir. İptidai kavimlerde dinin bir zulüm şeklini alması, ayinlerde kan dökülmesi de bu sebeptendir; iki meylin birbirine karışmasındandır.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
402
Baskı Tarihi
Haziran 2010
ISBN
978-605-384-211-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Yakamoz
Editörü
Ender Haluk Derince
Mütercimi
Selim Yeniçeri
Bu cesur ve tamamen resmî olmayan portre, Steve Jobs’in isletme tarihindeki en büyük ikinci oyunu nasil sahneledigini anlatiyor. Kitap, bizi, 1970’lerdeki Silikon Vadisi’nin bas döndürücü günlerine geri götürüp Jobs’in olagan disi hayatina sokuyor: • Lisede toplum disina itilmis bir ögrencilik hayati • Ilk kurdugu sirketin iflasi • Gözden düsüsü • Apple’in ve bilgisayarin gelisim serüvenin arkasindaki itici güç hâline gelerek ilk büyük basariya ulasmasi • Müthis dönüsü üzerinde çalisarak Pixar’la birlikte eglence sanayinde devrim yapisi • Apple’daki tahtini geri isteyisi • Ve iPod’un sira disi basarisiyla, dijital çagin muhtemelen en büyük yenilikçisi olarak sayginligini geri kazanisi Kitap bittiginde, Disney Pixar’i henüz satin almis ve Jobs’u Disney’in en büyük hissedari yapmisti. Artik üçüncü oyun için de zemini hazirdi!

Narsizm mi megalomani mi?

NeXT bilgisayarların her yerde kapışılması umudunun belirmesinden aylar önce, satış raporları felaket haberi vermeye başlamıştı bile. Steve'in pazarlama ekibi Amerika'nın en büyük üniversitelerinden çok sayıda önemli alıcının katılacağı bir yemek daveti düzenledi. Bu insanlar, Steve'in NeXT makineleri için hedef kitlesini temsil ediyordu; davet o kadar önemliydi ki Steve yemeğe bizzat katıldı. Yemek aperatiflerle başladı. Arkasından tabaklar toplandı ve salata servisi yapıldı. Salata tabaklan da toplandıktan sonra, garsonlar "tatlıları" getirdi. Masadaki üst düzey NeXT yöneticisi şaşırmıştı; önemli müşteriler de öyle. Bunun açıklaması şuydu: Biri hata yaparak içinde dana eti bulunan mönüyü onaylamıştı. Son dakikada Steve kendi vejetaryen programının görmezden gelindiğini keşfetmişti; bunun üzerine personele ana yemeğin atlanmasını emretmişti. Sebzeler bile servis yapılmayacaktı. Mönü kendi beslenme programına uymadığı için, Steve en iyi müşterilerinden oluşan bir grubun sadece aç kalmasına değil, kendi yargı becerisinden de şüphe etmesine izin vermişti.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
167
Baskı Tarihi
1999
Yazılış Tarihi
1999
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
istanbul

Dindar Bir Cumhuriyet Bürokratına Övgü

Babam Yahya Hikmet Yavuz için 1967 yılında, ölümünden hemen sonra yazdığım bir yazıda şöyle demiştim: ''Çoğu kez senin için 'niye bu kadar hoşgörür?' diye düşünmüşümdür. En mutsuz günlerimizde bile senin baş kaldırdığına tanık olmadık. Emekliye ayrılıp Fatih'in arka sokaklarında, kiralık katlarda, bir kar gecesi annemle birlik olup sana yüklenmemiş miydim? Başkalarına yapılan haksızlıkları hoşgörmeyen sen, haksızlık sana yapılınca niçin susuyordun? '38 yıl bu devlete şerefle hizmet etmemiş miydin)(...) Savaş yıllarında boydan boya zeytin ağaçlarıyla kaplı bereketli topraklar üzerindeki bir Batı Anadolu ilçesinde (...) halkın kirli kara ekmeği bile bulamadığı yıllarda bir ağanın 'küçük beye armağanımız olsun efendim!' diye bir teneke beyaz peyniri getirdiği gece, utanmazlığını suratına bir balta gibi indirerek jandarmalara teslim etmemiş miydin? 'Ben oğlumun boğazından haram lokma geçirmem!' (...) senin Anadolu'nun 15 şu kadar ilçesinde halk düşmanlarına karşı açtığın savaşı kimseler bilmedi.(...) Senin için olağandı çünkü bunlar. Bu senin ödevindi. Hiç kimse, ödevini yaptı diye övülemezdi, övülmeye hak kazanmış değildi. Övgü, Allah'a mahsustu sence.''

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
152
Baskı Tarihi
2010
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
kapı yayınları
Orijinal Adı
Düşünce Düşlenir
"Düşünme sükunete ve sessizliğe ihtiyaç duyar;zira bilmeli ki ancak sessiz kaldıkça ,kalabildikçe kişi özünün kendisinden talep ettiklerini gerçekleştirebilir.Düşünme gürültünün içinde sessiz kalabilir;ihtiyacı olan sessizliği vaveylalar arasında da temin edebilir,yeter ki dile gelmeyi istemesin;yeter ki dilin ülkesini ziyaret etmemek konusunda kararlı davranabilsin;yeter ki sese dönüşmekten kaçınıp sessiz kalabilmeyi, sessizlik içinde, sükunet halinde ancak yoluna devam etmeyi tercih etsin....Kalabalıkların arasına karıştığında düşünce düşlenebilir sadece..." Düşünme ve düşünce üzerine yazıl

Hiç Olmak

İnsanoğlunun yapıp etmeleri arasında kendisini en şaşırtan davranışların neler olduğu sorulduğunda Platon demiş ki: " Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler ve fakat sonra çocukluklarını özlerler.Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler,ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.Yarınlarından endişe ederlerken bugünü unuturlar. Sonuçta ne bugünü, ne de yarını yaşarlar.Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar,ancak yaşamamış gibi ölürler." Bugünü,yani şimdiyi, yani anı unutmak aslında ne acı verici değil mi? Elde olmayan bir gelecek adına eldeki biricik şeyi,şimdi'yi terketmek... Sahip olduğumuz en kıymetli 'şey' karşılığında, yani zaman'a mukabil, ne kadar değersiz meta varsa onları almaya çalışmak....Ölümü düşünmeden ,ölümün gelişini beklemeksizin yaşayabileceğini sanmak...Varlığa gelir gelmez dönmeye başlayan yaşam ibresinin hızlanıyor olmasına aldırmadan sözümona 'mülkiyet' edinme hırsıyla sağa sola saldırmak, hem de bize ayrılmış 'zaman' payının azaldığını bile bile...