Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Dehşet

Benim doğumum 1917. Halk Partisi'ni bütün dehşetiyle yaşadım. Faşisttir Halk Partisi, kelimenin tam mânâsıyle faşist.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
349
ISBN
975-403-193-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Niyetim son yirmi beş yılda maddenin en küçük tanecikleri üzerine yapılmış olan araştırmaları bir öykü diliyle anlatmak. Bu yirmi beş yılda anladım ki, Doğa insanlığın başvurduğu bir zekâ testidir; oynamamız için yapılmış bir bozyaptır. Sık sık, elimizdeki parçalara çok iyi uyan, büyük ya da küçük, yeni parçalara rastlarız.

"Kuark"ın muadili

George Zweig da [atomaltı parçacıklarla ilgili Gell-Mann ile] benzer bir fikre sahipti. O kendi yapıtaşlarına "aslar" adını verdi. Fakat "kuark" sözü daha çok tuttu.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
349
ISBN
975-403-193-2
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Niyetim son yirmi beş yılda maddenin en küçük tanecikleri üzerine yapılmış olan araştırmaları bir öykü diliyle anlatmak. Bu yirmi beş yılda anladım ki, Doğa insanlığın başvurduğu bir zekâ testidir; oynamamız için yapılmış bir bozyaptır. Sık sık, elimizdeki parçalara çok iyi uyan, büyük ya da küçük, yeni parçalara rastlarız.

"Kuark" kelimesi nereden çıkmış?

Gell-Mann ve Feynman kişilikleri birbirinden farklı iki ünlü fizikçidir. Gell-man Feynman'a maddeyi meydana getiren yeni bir tür yapıtaşının varlığını ortaya attığını ve buna nasıl bir isim vermesi gerektiğini sorar. Feynman: "Sen burada daha önce hiç düşünülmemiş birşeyden bahsediyorsun. güzel fakat modası geçmiş kelimeler uygun olmaz. Niçin ona 'vak vakk' yada buna benzer birşey demiyorsun" der. ----- Gell-Mann ise böylee bir konuşmanın hiç geçmediğini söyler, "kuark" kelimesini James Joyce'un Finnegan's Wake kitabındaki bir ifadeden almıştır: "Muster mark'a üç kuark!" Parçacıklar üçer üçer bir araya gelmeyi sever.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Denge Yayınevi
Bilelim ki, Medine önce yüreklerde kuruldu, ona Mekke'de hamile kalmıştı mü'minler. Göğüslerinde bir muştu gibi besleyip büyüttükleri bu nurtopu çocuğun adıdır Medine Devleti. İçimizdeki devletten habersiz yaşayan bizlerin, dahası, yürek devletini olumsuz davranışlarla kıyasıya tarumâr eden bizlerin, devletten söz etmesi şov yapmaktır. Eğer dünyadaki insana ve insandaki dünyaya varlığın, harcadıkça çoğalan ortak sermayesi sevgi hakim olmayacaksa, nasıl sağlanacaktır "insan"ın mutluluğu? Ve yüreklerin işgal altında olduğu bir toplumda sevmeyi neyle, nasıl becerecektir insanlar?
Neden Altını Çizdim?
İsmet Özel'in Amentü'sünü hatırlattı.

http://www.antoloji.com/amentu-siiri/

Eksen

Mevcûdat "Allah" eksenlidir; mahlûkat ise "insan" eksenli.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Denge Yayınevi
Bilelim ki, Medine önce yüreklerde kuruldu, ona Mekke'de hamile kalmıştı mü'minler. Göğüslerinde bir muştu gibi besleyip büyüttükleri bu nurtopu çocuğun adıdır Medine Devleti. İçimizdeki devletten habersiz yaşayan bizlerin, dahası, yürek devletini olumsuz davranışlarla kıyasıya tarumâr eden bizlerin, devletten söz etmesi şov yapmaktır. Eğer dünyadaki insana ve insandaki dünyaya varlığın, harcadıkça çoğalan ortak sermayesi sevgi hakim olmayacaksa, nasıl sağlanacaktır "insan"ın mutluluğu? Ve yüreklerin işgal altında olduğu bir toplumda sevmeyi neyle, nasıl becerecektir insanlar?

Kainat

Kâinattaki insanı tanıyabilmek, insandaki kâinatı tanımakla mümkündür.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Kurtuluş Savaşı

Kurtuluş Savaşı mitinin bu kadar yaşatılmasında fayda görmüyorum. Diğer milletlerde mitlerin yaşı elli senedir. Kurtuluş savaşı mitleri elli seneden fazla yaşatılmaz. İstila büyük milletler için bir kazadır. İkide bir anılmaz, hatırlanmaz. Fransa ve Paris iki defa işgal edilmiş. Hiç bir Fransız "kurtuluş günü" yapmaz.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
207
ISBN
978-605-4195-17-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Düşün
Editörü
H.Ahmet Menteş

Yavuz

Yavuz Sinan Paşa'yı sadakati ve dirayeti dolayısıyla çok takdir eder ve severmiş. Yavuz gibi bir güçlü devlet adamının vezir-vüzerası bile ona sık sık ihanet edermiş. Vezirlerine kadar pek çok hainin boynunun vurdurttuğu tarih yazarlarının, vak'anüvislerin kaydettiği bir gerçektir. Sinan Paşa'da onun çok sevdiği ve güvendiği bir paşaydı. Vezarete atanan Sinan Paşa birgün divanda şakayla Yavuz Sultan Selim'in ağzını aramış: - Padişahım, sizin vezirlerinizin de boynunu vurdurttuğunuzu cümle alem bilir. Acep ben Sinan kulunuz için ne düşünürsünüz? Yavuz yarı ciddi, yarı şaka bir tavırla; - Senin de boynunu vurdurtmayı düşünmüyor değilim. Fakat henüz yerine vezir yapacak birini bulabilmiş değilim, demiş.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

Osmanlı devletinde Türkler aşağılanır mıydı?

Osmanlı devletinde Tanzimat sonrası dönemde görev yapan 41 sadrazamın 35'i doğma büyüme Türk, yani "baba dili Türkçe olan Anadolu ve Rumeli müslümanı"dır. Diğer beş sadrazamdan ikisi çocuk yaşta Türkleşmiş yabancı köle, dördü Türkleşmiş Arnavut veya Kafkasyalıdır. Devletin en üst siyasi makamına bu dönemde gelenler arasında gayrımüslimler bulunmadığı gibi, Arap ve Kürt de bulunmaz. Benzer oranlar aynı dönemin şeyhülislamları ve askeri erkânı için geçerlidir. 1839'dan sonra atanmış olan 26 şeyhülislamın biri Arap, ikisi Türkleşmiş Dağıstanlı ve Boşnak, diğerleri doğuştan Türktür. (Kaynak: İbnülemin, Son Sadrazamlar. Köle kökenlilar İbrahim Edhem ve Tunuslu Hayreddin, Arnavutlar Mustafa Naili, Avlonyalı Ferit ve İzzet Paşalar, Kafkas kökenli olan ise (Bağdatlı olduğu için genellikle yanlış olarak Arap sanılan) Mahmut Şevket Paşadır. 35 sadrazam arasında gayrımüslim olarak doğup küçük çocukken esir alınarak müslüman edilen sadece İbrahim Edhem Paşa görünüyor.) Serasker ve harbiye nazırlarının tümü Türk veya Türkleşmiş Balkan/Kafkas asıllılardır. Gayrımüslimlerin istihdam edildiği tek yüksek devlet makamı olan hariciye nazırlığında da Türkler ezici çoğunluğu temsil ederler: Tanzimat sonrası dönemin 32 hariciye nazırı (dışişleri bakanı) arasında, gayrımüslim olan üçü dışındakilerin tümü, sadece müslüman değil aynı zamanda Türktür. (Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 4. Arap olan tek şeyhülislamın 1918'de kurulan Tevfik Paşa kabinesinde yer almış olması ilgi çekicidir. Arap ülkelerinin tümünün fiilen elden çıkmış olduğu bu tarihte, Osmanlı hükümeti Arabistan'ın en azından bir kısmını barış konferansında yeniden kazanmak ümidindeydi.) Türklerin imparatorluk nüfusu içindeki payı, 1840'ta %40 ve 1914'te %50 dolayındadır. Şu halde, ülke nüfusunun beşte ikisi ila yarısını oluşturan bir etnik unsur, devletin üst makamlarını (ve ayrıca orta ve alt makamlarının tamamına yakınını) fiilen tekeline almış gözükmektedir. Eğer "horlama ve aşağılamadan" kastedilen buysa, bunun hayli enteresan bir horlama yöntemi olduğu kabul edilmelidir. Üç gayrımüslim hariciye nazırı 1878-79'da göreve gelen Aleksandr Karatodori ve Sava Paşalarla 1912-13'te Ahmet Muhtar ve Kâmil Paşa hükümetlerinde aynı görevi üstlenen Kapriel Noradungyan Efendidir. "Tanzimat döneminde Osmanlı hariciye nazırlarının çoğunun gayrımüslim olduğuna" ilişkin bir inanış, günümüz Türk kamuoyunda hayli yaygındır.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
149
Baskı Tarihi
2008
Yazılış Tarihi
1995
ISBN
978-975-298-379-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
ankara
Yayın Evi
dost kitabevi
Mütercimi
mehmet emin özcan
Orijinal Adı
la vie commune
genel antropoloji

Asosyal Gelenekler

İnsanın doğası gereği hem yalnız hem de bencil bir varlık olduğunu belirlemiş olmakla birlikte iki zıt tarafa yönelebiliriz:Bu doğayla savaşabiliriz ya da onu yüceltebiliriz.Toplum hayatı insanların ölçüsüz iştahlarını sınırlar ve onlara karşılıklılık ilkesini öğretir;toplumsal ideal egoist gerçekliğe yeğlenir.İnsan öz-sevgisinin esiridir...Pascal,iki nedenle,benlik nefret edilesidir diye ekler:''kendi içinde haksızdır,çünkü kendini herşeyin merkezi haline getirir;diğerleriyle rahat edemez,çünkü onları kontrol altına almak ister:Çünkü her benlik bir düşmandır ve diğerlerine hükmeden zorba olmak ister.''

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Neden Altını Çizdim?
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın adeta bir sihirbaz bakışıyla algıladığı hayatı anlattığı satırlar bizi hayrete düşürüyor. Son cümle üstâdları üstâd yapan cümlelerden bir örnek...

Bizi yaşatan zenberekler

Pekâlâ bana: "Kendisi hakkında yazı yazmadığım için" yahut da: "Resimlerini beğenmediğim için" darıldığını söyleyebilirdi. Bu nesilde -yetmişini geçenler- acılık o kadar tabiî bir şey ki... Bir ara, politikanın kendisini teselli edip etmediğini soracak oldum. "Ben hiç politika yapmadım" dedi. "Sadece hayatımı yaşadım. Hayatın gençliğimde beni ihtilâle götürü verdi... İşte o kadar." San'ata da artık pek inanmıyordu. Bir iki cümle içinde, san'atın, yalnız yapanların işi olduğunu bana anlattı. Hülâsa yaş ve gurbet onda, bizi asıl yaşatan zenberekleri kırmış, ortada sadece bir yığın artığı, bu hasta kuş bakışını, bu şifasız yalnızlık hissini bırakmıştı.