Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Etkileşim
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng

Kendi Kişisel Algısını Silmek

Hidayet O'ndandır, Hadi O'dur. Hidayet eden, insanı dosdoğru yola sevkeden sadece Allah'tır. İnsana düşen kendi kişisel algısını silmeye çalışmaktır. İnsanın Allah ile arasındaki en büyük engel kendisidir. Kendisini tümüyle ortadan kaldırmadıkça insan imanda tahkik düzeyine erişemez.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Etkileşim
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng

Mutlak İnkarın İmkansızlığı

İnançlı, tanrıtanımaz, isevi, musevi, budist, mecusi, şeytanatapar, nihilist, anarşist vs. ne olursa olsun her insan, her an Allah'ın bir isminin tedbiri altındadır. Allah Mutlak Rahman ve Rahim olduğundan haklının da haksızın da üstüne eşit olarak indirir yağmuru. Esmanın tecellisi mümin veya kafir herkeste mütecellidir. Bu mutlak inkarın imkansızlığın gösterir.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Şehzade Aziz Efendi

Bir keresinde, bayram ziyareti için, Mustafa Runyun ve Ali Yakup Beylerle birlikte, Sultan Abdülaziz'in torunu Şehzade Aziz Efendi'ye gitmiştik. Yağmurlu bir gündü. Öyle görülüyordu ki Aziz Efendi, tek fanilasını yıkamış, fakat kurumadığı için giyememişti. Gömlek düğmelerinin arasından teni görülüyordu. Kahve getirdi. Eski bir tepsi ve en ucuzundan fincanlara koymuştu. Kahve de ancak suyun rengini değiştirecek kadar katılmıştı. Şehzade, kahveleri utanarak verdi. "Aziz kardeşlerim, dedi; sizler benim evime değil gönlüme geldiğinizi biliyorum. Tepsinin, fincanların ve kahvenin kusuruna bakmazsınız. Siz benim hatırıma, ecdadımın hatırına geldiniz, sağolun..." Bunları söylerken gözlerinden yaşlar damlamaya başlamıştı.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
142
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
2003
ISBN
975-98554-9-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
Kalkan Matbaacılık
Yayın Evi
Aziz Andaç Yayınları

Mazlum ve Zalim

İyi ki var ölüm! Mazlumlar sevinmeli ölüm var diye... Çünkü şu gök kubbe altında zalimlerle eşitlendikleri tek zemin o.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı

Batı ancak görmek istediği Doğu'yu anlatana sıcak bakar

Yüzüne baktım, korktuğu başına gelmiş gibi duralamıştı. Hüzünle öfke arasında gidip geldiğini görebiliyordum. Kendimi aptal gibi hissediyordum, onun hemen gördüğü, benim göremediğim neydi? Neden göremiyordum? "Bir de bana anlat şunu, nereden bildin?" " E, hayatım, kitap Amerikan basımı! Ticari bir iş olmadığı besbelli. Amerikada kaç kişi şiir okur, kaç kişi Arap şiiri okur? Yine de basılabilmişse bir nedeni var. O neden de şu: Batı'nın kafasındaki kültürden kurtarılması gereken Doğulu kavramını perçinliyor. Başka türlü olsa basmazlardı, inan bana! Batı ancak görmek istediği Doğu'yu anlatana sıcak bakar. 'Evrensel' olduğu iddia edilen bir kültür dayatılıyor ya canım, bu kadınlar o 'evrensel' kültüre duydukları özlemi, daha doğrusu kendi 'ilkel' kültürlerinden ne denli nefret ettiklerini dile getirdikleri sürece itibar görürler. Hoş, itibar da değil bu. Saraya kabul edilmek gibi bir şey."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı

Düşler kalır, benim gibi düşler...

Mardin'den yola çıktım, Midyat üzerinden Cizre'ye. Mela'nın memleketi Cizre'ye. Bir şahtur kiralayacaktım Dicle'den aşağı, Musul'un az berisne, Havsar ovasına, Horsabad'a, Dur Şarrukin harabelerine. Herkes güneye gidemez a! Benimki de, sarı yolculuk işte. Zin'e sevdalı Mim'in rehberliğinde, aşıklar gibi sabırsız, o dur durak bilmez, çılgın nehirde. 'Galiba senin gönlünde de bir yer var' dedim, Dicle'ye 'yoksa, ne diye coşarsın -Cizrenin yanı başında, böyle! 'Xalıp dı dile teda neyarek' dedi, Mim, 'Sergeşte dı bi rex Cezir'e!' Baktım, baktım da rehberim Mim'i sevmekten korktum. Uyardım onu, 'Dostluk, ahbablık ve kardeşlik, ikiyüzlülükle, lafla olmaz ha bilesin' dedim. 'Dostluk kolay değil, zordur.Dostluktan maksat da vefadır. Sonunda vefa göstermeyeceksen eğer, sen sen ol, göze alma o cefalı işi." Baktı baktı da, beni sevmekten korktu Mim. Uyardı beni, "Yari ubirayi muvaxat Na bıt bı riya-ı meqalat, Yari ne hesaniye, cefaye Evvel ne de ber wve ve cefaye.' Ahd ettik, el sıkıştık, öyle koyulduk yola. 'Çok uzak yoldan geldiler, Medler' dedi Mim, 'Asya'nın ortalarından biryerlerden. Buhara'ya, Semerkant'a, Hind'e uğradılar. İran'da konakladılar, Acemler'e dillerini, otuzaltı harfli Aryan alfabelerini sundular. Kafkasları aştılar, Kıble'ye indiler. Dur Şarrukin'e vardıklarından daha İsa'nın doğumuna bin yıl vardı. Derler ki vefadır birincil nitelikleri... Vefasız atinalılar bile bilirlerdi ki, bir Med, ölür de sözünden dönmez. Bir ahd yapmışsa, vazgeçmez. Boynunu büktü, 'Benim övünmem değildir' dedi. 'Tarihçi Briffault da böyle der.' Kadim denizlerin yosunları nicedir buhar olmuş kıraç diplerini gördüm. Issızın ortasında, ufkun altında görünen karaltı bir ağanın kasrıydı ki, bir yudum acı su içebilmek için oraya varmam gerekti. Dizlerim kesildi, dudaklarım çatladı, rüzgar savurdu kumları taneleri terime karıştırdı, terim pıhtılaştı. Bedenimi gittikçe sertleşen bir çamur sardı. Yanıklar, kaşıntılar arttıkça, ama ben mecburdum o suya! Önce çıkınımı, sonra dostlarımı attım sırtımdan. Yükümü hafiflettim. İstanbul'da, şundan birkaç ay önce mantar topladığım Belgrad ormanlarının göğe varan ağaçları, dereleri gibi taşan çeşmeleri canlandı hayalimde. Sanki İstanbul'a diz çökmek, hayalimin serin gölgesine uzanmak istedim, ama Mim bırakmadı. Kasr'a varmazsan, telef olursun,' dedi. İçimden dayanaklar aradım. 'Bu yolda ben bir borcu ödüyorum' dedim,'Asırlardan beri soyulan, sömürülen, yalnız can, yalnız mal vergisi için aranan, şu bitmiş tükenmiş insanlara karşı İstanbul'un işlediği günahların borcunu ödüyorum,' dedim, kendi kendime. Yürümekten ziyade sürüneceğim.' Öyle yaptım. Gün sona erdi, güneş arkamdan alçaldı, ıssıza vahşi bir sessizlik indi. Nihayet, uzaktan tüm umutlarımı bağladığım, Kasr'a vardım. Vardım ya varmaz olaydım! Gördüm ya görmez olaydım! Elin ayağın göçtüğünü, kuyunun suyunun çekilmiş Kasr'ın yıkılmış olduğunu! 'işte Şiran'ın evi burasıdır' dedi Mim. 'hayır...' diye haykırmışım da, tarla farelerini bile kaçıramamışım! Ama aklımı, aklımı yitirmiş olmalıyım... Mim 'öyledir!' dedi, 'Burası yukarı Mezopotamya'dır. Yüzyıllardır biriniz gelir, biriniz gidersiniz.' 'Kimse kalmaz mı, burada?' 'Kalır' dedi, Mim... 'Düşler kalır, benim gibi düşler!...'

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
270
Baskı Tarihi
Ekim 2009
ISBN
978-975-510-767-7
Baskı Sayısı
13. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can
Mütercimi
Nedret Tanyolaç Öztokat
Orijinal Adı
La Peste
Albert Camus adı, çoğu okurun aklına hemen Yabancı adlı romanı getirir. Ancak, yazarın en önemli yapıtı, aslında, Veba’dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle yazılmış olan Veba, yalnızca 20. yüzyılın değil, bütün bir insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: felaketin yazgıya dönüşmesi. Albert Camus’nün hiçbir yapıtında böylesine acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. Veba, insanın ve aydınlığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur.

İnsanların uykusu vebalıların yaşamından daha kutsaldır

Bir insanın kurşuna dizildiğini hiç gördünüz mü? Hayır ,tabi genellikle davetli olmak gerekir ve izleyiciler önceden seçilir.Sonuçta siz resimlerde kitaplarda kalmışsınız.Bir bant bir direk ve uzakta birkaç asker. Hiç öyle değil! Tetikçi birliğinin,tam tersine, mankumun bir bucuk metre yakınında durduğunu bilir misiniz? Mahkumun iki adım atsa silahlara çarpabileceğini bilir misiniz? Bu kısacık mesafede tetiği çenlerin kalbe nişan aldığını ve hep birlikte orada bir yumruğun girebileceği bir delik açtıklarını bilir misiniz?Hayır bunları bilemezsiniz çünkü bunlar konuşulmayan ayrıntılardır.İnsanların uykusu vebalıların yaşamından daha kutsaldır.İyi insanların uyumasına engel olmamak gerekir.Kötü bir tat bırakırdı böyle bir şey ve tadın yerinde olması için ısrara yer yoktur, herkes bilir bunu. Ama ben o zamandan bu yana iyi uyuyamadım. Kötü tat ağzımda kaldı ve ısrar etmekten yani bunu düşünmekten vazgeçemedim

Türü
Köşe Yazısı
Sayfa Sayısı
488
Baskı Tarihi
2003
Yazılış Tarihi
1993
ISBN
978-975-437-101-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Editörü
R.Güler-E.Kılıç

İki gerizekalı yeter

Süleymaniyenin yapılması için Sinan gibi bir dehaya Kanuni gibi bir hükümdara, Osmanlının organizasyon kabiliyetine ve yıllar süren emeklere ihtiyaç vardır ama ellerine bir kaç sandık dinamit verilmiş iki gerizekalı bu yapıyı yıkmaya yeter.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
142
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
2003
ISBN
975-98554-9-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
Kalkan Matbaacılık
Yayın Evi
Aziz Andaç Yayınları

İnsanın Hikayesi

Diğer hikayelere benzemez insanın hikayesi; çünkü önce oynanır, sonra yazılır. Öte taraftan, silip de yeniden yazmak yoktur bu hikayede, başkasını oynamak da...