Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Izdırabın sebebi

Ben bunun sebeplerini çok düşündüm; ve neslimizin büyük bir ıztırabını zannederim ki buldum: Kim olursak olalım, nasıl yetişirsek yetişelim, hayat tecrübemizin mahiyeti ve genişliği ne olursa olsun, bizim ağzımızdan hâlâ okuduğumuz frenk kitapları konuşmaktadır. Tıpkı bizden evvelkiler gibi... Oluş, 27 Ağustos 1939

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

Çok eşlilik

İslam kişi hukukunun unsurlarından olan çok eşlilik, Osmanlı toplumunda belirleyici bir rol oynamamıştır. Çok eşliliğin üst düzey Osmanlı devlet görevlileri arasında yaygın olduğu bilinmekteyse de, toplumunun orta ve alt sınıflarında pek rağbet görmediği anlaşılmaktadır. Romanlardan ve seyyah gözlemlerinden elde edilen izlenim, (Kürt ve Arap bölgeleri dışında) öteden beri tek eşliliğin norm kabul edildiğidir. Duben & Behar'ın araştırmalarına göre 1885 itibariyle İstanbul'da evli erkeklerin sadece % 2.51'i çok eşlidir; bunlar arasında da ikiden fazla eş sahibi olanların oranı son derece düşüktür.3 Bursa, İzmir, Selanik gibi kentlerde de çok eşlilik oranlarının bundan çok farklı olmadığı anlaşılıyor. Günümüz Türk toplumunda çokeşlilik pratiğinin aşağı yukarı aynı düzeylerde seyrettiği bilinmektedir. Dolayısıyla medeni kanun değişikliğinin – çokeşli hanelerde eşleri her türlü hukuki güvenceden mahrum bırakmak dışında – bu alanda önemli bir değişiklik sağlamamış olduğunu kabul etmek zorundayız.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
639
Baskı Tarihi
Ekim 2009
Yazılış Tarihi
Nisan 2008
ISBN
978-975-6006-23-8
Baskı Sayısı
13. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
April
Editörü
K.Egemen İpek
Mütercimi
Murat Kayı

Tütsü

Budistler neden tütsü yakarlar, Ba Ba? Babası güldü,gülünce gözlerinin ve ağzının kenarındaki deri büzüldü. ''Eh, aslında çok neden var ama asıl neden seni şaşırtabilir.'' ''Nedir o? Babasının öykülerini her zaman heyecanla dinleyen Winter öne doğru eğildi ''İki bin yıl önce Buda Sidatra Gauntama bir vaaz veriyordu. Vaazın ortasına doğru keşişlerden birini sivrisinek ısırdı. Kutsal kişi düşünmeden vurup sineği öldürdü. Sonra kan bulaşmış avucuna bakıp dehşete kapıldı; Buda'nın önünde cinayet işlemişti. Vaaz bitince Gautama'ya akıl danıştı. Ve bilge bir kişi olan Gautama hemen çözüm buldu:Tütsü.'' ''Anlamadım'' dedi Winter şaşırarak. ''Böcekler dumanı sevmez. Tütsü yakmak sivrisinekleri uzakta tuttuğundan, bu hem konsatrasyonu artıracak,heme gereksiz cinayetlere engel olacaktı.'' ''Yani budistler tütsüyü sivrisinekleri kovmak için mi yakıyorlar?.'' ''Eh, olay öyle başladı, ama geçen iki bin yıl boyunca evrim geçirdi.Şimdi tütsü bir çok nedenden dolayı kullanılıyor. Hoş olmayan kokuları maskelemek,meditasyon seanslarının süresini belirlemek, Buda'ya bir adakta bulunmak ya da odayı arıtmak için.''

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Neden Altını Çizdim?
Bu sözler Ali Ulvi Kurucu'nun dedesi Hacı Veyis Efendi'ye ait...

Yoksa Yunan mı Bizi Denize Döktü

Bir tarafta hürriyet bayramları! Peki hürriyet kimin hürriyeti? Türk milletinin hürriyeti... Kimden aldı bu hürriyeti? Dün Cihan Harbi'nde, dinine, mukaddesatına yürüyen Avrupalılardan... Sonra? İstiklâl Harbi'nde Yunanlılardan... Hürriyetini almış bir millete, bu esaretler, bu takipler, tazyikler, tevkifler tuhaf geliyor. İnsan şunu sormaktan kendini alamıyor: Bu işler kimleri razı etmek için yapılıyor? Dün varlığımızı, vatanımızı, istiklâlimizi, dinimizi, imanımızı, tarihimizi, ırzımızı, namusumuzu çiğnemeye gelenlerin gönlünü almak için mi, onların hoşuna gitsin diye mi yapılıyor bütün bu zulümler? Eğer onlar bunu istiyor, biz de onları razı etmek için bu işleri yapıyorsak, hürriyet bayramlarının, şenliklerinin manası nedir? Biz, Yunan'ı denize döken millet değil miydik yahu? Yunan denize mi döküldü, yoksa Yunan mı bizi denize döktü?

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.

Tarih okumak isteyen Cevdet Paşa'yı okusun.

Tarih okumak isteyen Cevdet Paşa'yı okusun. Yeni harflisini tenkid ettim, paçavraya çevirdim. Hiçbir ses sada çıkmadı.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Kitap Korkusu

1923 yıllarında Erzurum Lisesi'nde hoca idim. Mektebimizde Fransızca ders veren Abdülhakim Bey adında Mısırlı bir hoca vardı. Çok çabuk dost olmuştuk. Fransızcayı, İngilizceyi iyi biliyor, biraz yağlı, fazla tecvidli olmasına rağmen Türkçeyi de mükemmel şekilde konuşuyordu. Fransız gramerini iki ayda öğretmek için hususî bir metod bile icad etmişti. Bu cinsten icad sahiplerinin çoğu gibi, o da garip bir adamdı. Sene sonunda imtihanlarda çocukların hakikaten Fransız gramerini çok iyi bildiklerini gördük. Yalnız bir şey eksikti. Fransızca bilmiyorlardı. Tek başına metodun kâfi olmadığını ve her icadın icat sayılamıyacağını ilk önce o imtihanda öğrendim.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Yayınları
Editörü
Ayça Sabuncuoğlu
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty Four

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

Neden Altını Çizdim?
Bizdeki adalet kurumlarının adaletsizlik kaynağı haline geldiği günümüzde daha bir anlamlı geldi bu satırlar..

Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Bilgisizlik Kuvvettir

Söylentilere göre, Doğruluk Bakanlığının yer üstünde üç bin odası, yer altında da, bir o kadar dehlizi vardı. Londra'nın değişik yerlerinde, aynı büyüklük ve mimaride başka üç yapı daha vardı. Bunlar öteki yapıları öylesine cüceleştiriyorlardı ki, Zafer Konağının çatısından dördünü birden aynı anda görebilirdiniz. Bunlar, hükümetin tüm organlarının bölüştürülmüş olduğu dört bakanlığın barındığı yapılardı. Doğruluk Bakanlığı haberler, eğlence, eğitim ve güzel sanatlarla ilgileniyordu. Barış Bakanlığı, savaşlarla uğraşıyordu. Sevgi Bakanlığı, yasaları ve düzeni koruyordu. Bolluk Bakanlığı, ekonomik olayların sorumluluğunu almıştı üzerine. Bunların yeni dilde adları, Doğru-bak, Barışbak, Sevbak ve Bolbak'tı. Aralarında en ürkünç olanı, Sevgi Bakanlığıydı. Bu yapıda bir tek pencere bile yoktu.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
Eylül 2006
ISBN
978-975-14-1150-1
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Remzi Kitabevi
Editörü
Öner Ciravoğlu
Sabahattin Ali'nin Romanı
Neden Altını Çizdim?
Bu konuşmalar Sabahattin Ali'yi Bulgaristan'a kaçırmak üzere olan Ali Ertekin ile Sabahattin Ali arasında geçiyor. Okurken acı bir tebessüm yayıldı yüzüme. Karakterler bu kadar mı karikatürize edilir? Bu kadar anakronik mi olunur? Tarihi uyduruvermek bu kadar kolay mı? Bu nasıl bir özgüvendir ki hiçbir okuyucunun bu satırlardaki garabeti, kekreliği farketmeyeceği varsayılır?...

Bir edebi karikatür örneği

"Anlat bakalım Sabahattin Ağabey, niyetin nedir şimdi?" "Sınırı geçince ilk Bulgar karakoluna teslim olacağım. Kimliğimi açıklayacağım. Beni Sofya'ya kadar götürmelerini isteyeceğim. Orada kalmaya hiç niyetim yok. Bulgaristan'dan transit geçeceğim. Ankara'daki elçiliklerine sorarlar, benim kim olduğumu öğrenirler. Benimle uğraşacaklarını sanmıyorum. Oradan Yugoslavya'ya geçen bir kamyona atlarım. Elbette beni yanına alan olur." "Peki Ağabey, seni Bulgaristan'da hiç bekleyen yok mu? Geleceğini bildirmedin mi? Sizin teşkilat onlara senin yolda olduğunu haber vermedi mi?" "Ne teşkilatı Ali, benim öyle bir şeyle ilgim yok. Ben tek başıma karar verdim. Tek başıma kaçıyorum. Orada da hiç kimseyi tanımam. " "Yapma Sabahattin Ağabey, sen görgülü, bilgili bir adamsın. Hiç öyle kimseye güvenmeden yola çıkar mısın? "Çıktım vallahi. Hiç kimseden bir şey beklemiyorum. Ben Yugoslavya'dan ya İtalya'ya geçerim ya da Fransa'ya. Oralarda adlarını bildiğim yazarlar var, bana yardım ederler." "Peki, Türkiye'de devrim yapmayı hiç düşünmedin mi?" "Ali, sen çocuk musun? Ben tek başıma nasıl devrim yaparım! Devrimleri part i yapar, ordu yapar, cuntalar yapar, sendika birlikleri yapar. Benim haddime mi düşmüş hiç devrim yapmak?" "Peki Ruslar gelip Türkiye'yi kurtarmayacaklar mı?" "Sen çıldırdın mı Ali? Rusları ne diye kendi işlerimize karıştıralım? Ben bak hiç Moskova'ya gitmek istiyor muyum? Ne Sovyetler, ne de Amerika. Biz kendi başımızın çaresine bakacağız. Bak Ali, biz Atatürk'ün yolunda bağımsız ve özgür bir Türkiye istiyoruz. Hepsi o kadar."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
Eylül 2006
ISBN
978-975-14-1150-1
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Remzi Kitabevi
Editörü
Öner Ciravoğlu
Sabahattin Ali'nin Romanı
Neden Altını Çizdim?
Bu mısraların yazarı Sabahattin Ali, bu mısralardan dolayı Atatürk'e hakaretten suçlu bulunarak yaklaşık bir seneliğine hapis yatmış...

Memleketten Haber

Hey anavatandan ayrılmayanlar Bulanık dereler durulmuş mudur? Dinmiş mi olukla akan o kanlar? Büyük hedeflere varılmış mıdır? Asarlar mı hâlâ hakka tapanı? Mebus yaparlar mı her şaklabanı? Köylünün elinde var mı sabanı? Sıska öküzleri dirilmiş midir? Cümlesi belî der enel hak dese, Hâlâ taparlar mı koca terese? İsmet girmedi mi hâlâ kodese? Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur?

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
185
Baskı Tarihi
2006
ISBN
975-6611-80-4
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh

Mutsuzluk bu mu?

Gün biter, mesai biter, kalabalık bu defa akşamın alacasında yokuş aşağı akmaya başlar. Gençler lüks mağazaların lüks vitrinlerinde sergilenen lüks mallara bakar bakar iç çeker. Sonra gidip işportadan onların taklitlerini alırlar. Taklit tatmin etmez. Marka markadır. Hayata damgasını vurmuştur. Sahte mal sevinçleri, sahte gülüşleri doğurur. Gel-geç bir hayat başlar, hiçbir şey yerli yerince olamaz. Kalabalık, şu tüketime doğru savrulan kalabalık tüketimin hasını tüketemez. Doymaz bir türlü, tatmin olamaz. Gözü sürekli başkasının üstündedir. Bu yüzden aksi, isyankâr, pervasız, korkak, tutarsız kalır. Mutsuzluk bu mu?