Türü
Roman
Sayfa Sayısı
265
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9750503228
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
İLETİŞİM

Çöpçatan kocakarı sayesinde cadıyla evlenmek

"Talha, evladım, emekli olacağım diyorsun, çocuğun yok! Bir adam baba olmadan emekli olur mu? Hayatı durdurmaya mı çalışıyorsun? Allah bilir senin karın da yoktur?!" "Yok anne, bekarım ben." "Kalıbından utan. Yoksa... boşandın mı?" "Hayır anne, evlenmedim ki boşanayım." "O kızla niye evlenmiyorsun?" "Hangi kızla?" "Ne bileyim hangi kızla? Hiç kız tanımıyor musun şu alemde?" "Tanıyorum anneciğim, tanımaz mıyım?" "Adı ne?" "Hacer." "Hacer'e 'ben altın kalpli bir adamım' dedin mi?" "Dedim anne." "O ne dedi?" "..." "Yoksa gönlünü bir cadıya mı kaptırdın?" "Hayır, hayır anne, o bir melek. Sadece..." Taliha teyze ölü gece kelebeklerine benzeyen ellerini ellerimin üzerine konduruyor: "Talhacığım, iki tür cadı vardır: Kötülük etmek için şeytanla işbirliği yapan çirkin kadın; kötülükte şeytandan da ileri güzel ve cazibeli kadın. Bunu sakın unutma." Afallıyorum fakat Geronimo'ya toz kondurmamakta kararlıyım: "Anne, Hacer gerçekten harika bir kız, benimle evlenmek istememesi onu cadı yapmaz." "Ne yapar peki?" Hacer Ceren'i korumak için ben de hileye başvuruyorum: "Hem 'Yalnızlıktan korkuyorsanız sakın evlenmeyin' diyen sen değil miydin?" "Ne münasebet? Onu diyen Recaizade Mahmut Ekrem. Sen mektebi bitirdiğinden emin misin Talhacığım?" Bir erkeğin hayatında, ses etmeyip pes ettiği anlar vardır...

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
265
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9750503228
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
İLETİŞİM

Vampirler sigara içmez

Dışarıda şehir alüminyum folyoyla kaplanmış gibi, hantal bir güneşin altında parlıyor. Şirketteki makam odam serin olduğu halde, gayri ihtiyari masadaki dergiyi alıp yelpaze gibi sallıyorum. Derginin adı Jüri. Onu daha önce de görmüştüm. Sayfalarını yavaş yavaş çeviriyorum. Bir sürü zırva. Brezilya'daki Carandiru Hapishanesi turistlerin ziyaretine açılmış. Emrimiz altında çalışanların bize yapabileceği kötülükleri listelemişler; amma uzun, sayfalar sürüyor! Koltuğuna kurulmuş bir vampir konuşuyor: "Kan içiyorum fakat sağlığım yerinde, sigara içenler düşünsün!" Bir silah reklamını inceliyorum: "Bu nadide enstrümanla kendi şarkılarınızı çalabilirsiniz..." filan yazıyor. Ne aptalca!

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

Lider-tanrı olgusu

1924'te Stalin'in başa geçmesiyle, lider-tanrı olgusunun yirminci yüzyıla özgü bazı formları (askerimsi üniforma; trenle yurt gezisi; lider portresinin her ev ve işyerine asılması; meydanlara lider heykellerinin dikilmesi; cadde ve kentlerin lider adıyla adlandırılması; lidere bağlılık yemini eden paramiliter gençlik örgütleri; kitlesel jimnastik gösterileri vb.) klasik ifadelerine kavuşurlar.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
231
Baskı Tarihi
Temmuz 2009
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Konya
Yayın Evi
Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları

Rüzgar niye eser?

Hangisi çağlayan, hangisi ırmak? Kazancı iki eli de kürekte göz kırptı bana. Sonra ikisi de akıyor önemli olan bu deyip alnında biriken terleri silmek için tezgahın arkasına geçti. Korksan da akmadan kalma. Gah durulur, gah çağlarsın. Gah ümit çeker ileri, gah korku tutar eteğinden geriye. Derin bir nefes çekince içime, gözlerini gözlerime dikti: -Rüzgar niye eser sanıyorsun?

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
2004
Yazılış Tarihi
1996
ISBN
975-539-196-7
Baskı Sayısı
4. Baskı
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Özden Arıkan
Mütercimi
Abdullah Yılmaz
Orijinal Adı
Thinking Sociologically
Özellikle modernlik ve post-modernlik üzerine incelemeleriyle son dönemin en dikkate değer düşünürlerinden biri haline gelen Zygmunt Bauman, sosyal bilimler alanında son derece faydalı bir kitap sunuyor bizlere. 'Sosyolojik Düşünmek', sadece sosyoloji öğrenimi görenler için kaleme alınmış bir çalışma değil. Konuya ilgi ve merak duyan genel okurun da sosyolojinin anlamı ve işlevi, sosyolojide değişik tarzlar ve yaklaşımlar üzerine bilgilenmesini sağlayacak önemli bir kaynak kitap.

Birlikte ve Ayrı

Hepimizin bildiği gibi ya da "hepimizin hemfikir olduğu gibi" ifadelerini kullanmışsam, fark gözetmeden benim gibi düşünen insanları kastetmiş olurum.Hatta dahası böyle insanları seçip onları farklı düşünen başkalarından ayrı bir yere koyduğumu, bu seçilmiş topluluğun benim için her halükârda önemli olduğunu ima etmiş ve önemli olanın özellikle başkası değil bu seçilmiş grup olduğunu, bu grubun üyelerinin ortak fikrinin söylediklerine bir otorite -yeterli, güvenilir ve sağlam bir otorite- kazandırdığını belirtmiş olurum.Bu ifadeyi kullanarak kendimle dinleyicilerim ya da okuyucularım arasında görünmez bir karşılıklı anlayış bağı kurmuş olurum.Ortak görüşlerimizin, üzerinde konuştuğumuz konuyu aynı şekilde ve aynı açıdan görmemizin sayesinde, birlik olduğumuzu kastederim. Akla gelen tüm bu anlamlar, sözünü etmeksizin kullandığım ifadeye örtük olarak eşlik etmişlerdir.Sanki hem hemfikir olan "biz hepimiz"in birliği hem de hemfikir olmayanları ortaklaşa dikkate almayışımız, üzerinde kafa yormaya ya da aslında durumun böyle olduğuna ilişkin kanıt aramaya ve sunmaya gerek duymayacağım kadar doğal görünür (ve bunun aynı şekilde izleyicim için de böyle olduğunu umarım ya da böyle olduğunu baştan kabul ederim). İşte cemaatten bahsederken, başka insanların muhtemelen reddettiği şeyleri kabul eden hiç de açıkça tanımlanmamış ya da sınırları belirlenmemiş böyle bir insan topluluğu ve başka herşeye kafa tutma ve başka her şeyi dikkate almama üzerine hemfikir olmaktan gelen böyle bir otoritedir aklımızdaki. Gelgelelim biz cemaatin "birlikteliğini", birliğini, sahici ya da sırf arzulanan devamlılığını ne kadar haklılaştırmaya ya da açıklamaya çalışırsak çalışalım, her şeyden önce düşündüğümüz, ortak bir manevi otoriteyle kurduğumuz manevi birliktir. Bu yoksa, cemaat de yoktur.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
272
Baskı Tarihi
kasım 2008
ISBN
978-975-263-850-1
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Seval Akbıyık

El- Parmaklar- Eldiven

“Şu cümleyi düzeltelim mi önce. Haki’yi defnetmediniz. Sadece bedenini defnettiniz. Sizin de söylediğiniz gibi, ruhu cennette değil mi?” “Çok haklısınız Dr. Mavi. Aslında bizim zorlandığımız şey de, bu ruh ve beden ayrımını Lila’ya nasıl anlatacağımız” dedi Lacivert. Şimdi beni can kulağıyla dinlemelisin Eflatun. Aslında niye sadece Eflatun can kulağıyla dinlesin ki, hepiniz bana iyice kulak verin. Daha önce söyledim ya, hiç tanımadığınız Eflatun sizin seanslarınızın içindeydi, sizin hikâyelerinizin içine sızdı. Dr. Mavi, odasının en sevdiği köşesinde duran kutunun yanına giderek kapağını açtı ve içinden bir çift eldiven çıkardı. Sağ tekini sağ eline giydi. Bunlar senin eldivenlerinde işte Eflatun. Sen gidince eldivenlerin kalmıştı geriye. Daha doğrusu, onları Mavi’ye vermiştin, hatırlıyorsun değil mi? Bak, eldivenlerinle ne yaptı Dr. Mavi. Aynısını sana da yapmıştı. Eldiveni taktığı elinin parmaklarını oynattı, masadaki bardağı tuttu, sonra bıraktı, ardından bir kalem aldı eline, bir şeyler yazdıktan sonra onu da masanın üzerine bıraktı. Sen de bayılmıştın, Mavi’nin eldivenle ruh ve beden ilişkisini anlatışına öyle değil mi Eflatun? Sonra eldiveni sol eliyle sağ elinden çıkartıp masaya bırakıverdi. Eldiven masaya yığıldı. Sonra yine sağ elinin parmaklarını oynattı, tekrar bardağı tuttu ve masaya bıraktı, yine kalemi eline aldı, onu da bıraktı. “İşte” dedi “Lila’ya böyle anlatabilirsiniz. Benim yaptığım gibi. Eldiven, insanın bedenini temsil ediyor. Parmaklar ise ruhunu. Ölürken, sol elimin yaptığı gibi bir melek gelir ve bedeni ruhtan ayırır. Bedenin yaşamı ruha bağlıdır. Eldivenin hareketlerinin, parmaklara bağlı olması gibi. Beden, eldiven gibi hareketsizleşir, cansızlaşır, yığılır kalır. Ama parmaklar canlılığını ve hareketinin devam ettirir.” “Bu güzel bir benzetme. Ama Lila’yı Haki’nin bedeninin mezarın içinde olması da tedirgin ediyor. Bunu nasıl açıklayabiliriz ona?” “Eldiven benzetmesini benim yaptığım gibi uygulayarak anlatın Lila’ya. Sonra eldivenleri alıp bahçeye inin. Küçük bir çukur kazın. Eldiveni çukura yerleştirin, üzerini toprakla örtün. Ve Lila’ya şunu sorun: Eldiven bu çukurun içinde üşür mü, aaa beni burada yalnız bıraktınız, bana ne olacak der mi?” Bu benzetme ikisinin de hoşuna gitmişti. Hatta Turkuaz, bundan kendisininde yararlandığını söyledi. Çünkü mezarda olmak bazen onun da kafasını karıştırıyor, mezarın içinde yalnız kalırım, üzerim toprakla kapatılınca nefessiz kalırım diye tedirgin oluyordu kimi zaman. Hemen eve gidip bunu Lila’ya anlatacaklarını söylediler.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğu Kütüphânesi
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Neden Altını Çizdim?
21 Nisan 1977 tarihinde söylenmiş bu sözler adeta kehanet gibi... ve ne kadar isabetli bir teşhis: ülkücülük de solculuk da Kemalist kaynaklı ve bu yüzden ikisi de müstebitlik çıkmazında...

Kafalardan istibdadı silmek gerek.

Türkiye'de gençlik iki kaynaklı. Biri tamamen karanlıktan geliyor. Ülkücüler. Ülkücü hareket tamamen haklı ve yerli. Bir nefis müdâfaası ve aksülamel. Korkum, bazı tahriklerin bu hareketi saptırmaları. Bunların hepsi fakir aile çocukları. Diğerleri solcular. Her bir burjuva ve kapitalist çocuğu. Ülkücülere nispetle bir avantajları var, Batı'yı bilmeleri. Onlar da Şarklı, gördüklerini nasslaştırıyorlar hemen. Aslında solculuk da, ülkücülük de Atatürkçülüğün devamı. İkisi de Kemalist kaynaklı. Kafalardan istibdadı silmek gerek.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
614
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-293-203-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Doğan Kitap
Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.
Neden Altını Çizdim?
Bunlar geniş kitlelerce pek bilinmeyen bilgiler...

Türk milliyetçiliği fikrinin ilk ideologları

Osmanlı'nın "gizli başkenti" Selanik kaybedildi! Yahudi, Sabetayist ve Müslüman tebaanın, Osmanlı'dan başka gidecek vatanı yoktu! Tarihî koşullar bu üç unsuru dün nasıl İttihat ve Terakki Cemiyeti'nde yan yana getirdi ise o gün de "Türkiye" kavramında buluşturmuştu ! Yeni vatan Türkiye'ydi... Ve tüm bunlar "Türk ulusçuluğunun" doğmasına neden oldu! "Türk ulusçuluğunun kilometre taşlarını kimlerin döşediğini" bilmemiz için araya girip minik bir not yazmak istiyorum: Yukarıda adı geçen Yüzbaşı Konstantin Polkozic Borzecki,1849 Polonya ihtilali sonrası önce Paris'e sonra Osmanlı'ya sığındı. "Mustafa Celaleddin" adını aldı. Osmanlı ordusunda paşalığa kadar yükseldi. 1869'daLes Turcs Anciens et Modernes (Eski ve Yeni Türkler) kitabını yazdı. Bu çalışma, Osmanlı'da Türkçülük akımının başeserleri arasında yer aldı. Kitap, "Türklerin ve Hunların veya Moğolların ırk olarak akraba oldukları fikri yanlıştır. Türkler ve Avrupalılar büyük Touro-Aryan ırkının üyesidir" tezini ileri sürüyordu. "Doğu'da yalnızlaşmış Türklüğü Avrupa'yla birleştirmeyi" savunuyordu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere İttihatçı subaylar, Mustafa Celaleddin Paşa'nın bu kitabını ellerinden düşülmüyorlardı... Bu yeni politikanın tarihsel dönemecini Babıâli Baskmı'yla başlatabiliriz. Babıâli Baskını hem Osmanlı hem de İttihatçılar için dönüm noktası oldu. Bu sadece beş yıllık özgürlükçü ortamın bitmesi değildi, aynı zamanda İttihatçıların Rum, Ermeni, Arnavut, Arap örgütleriyle kurduğu işbirliğinin sona erdiğinin tarihiydi. "Osmanlıcılık" artık rafa kaldırılıyordu. İttihatçılar artık yeni itttifaklar kuruyordu. Ya da daha önce kurdukları ittifakları, Osmanlı'nın devlet politikası haline getiriyorlardı ! Bu ittifakın temel tezi "Alman devlet anlayışından" alınmıştı: ne pahasına olursa olsun devletin varlığı korunacaktı! Bunun yolu da "Türk ulusçuluğundan" ve dolasıyla "millî burjuvazi" oluşturmaktan geçiyordu. "Millî iktisat" fikrini İttihatçılar arasında ortaya atanlardan birisi de Selanik Yahudisi Moiz Kohen'di. Siyonistlere karşı çıkıp, Yahudileri Osmanlı topraklarına çağıran ve Selanik kaybedildikten sonra İstanbul'a yerleşen Moiz Kohen, Yahudilerin esasta Türk ya da, Türk Yahudisi olarak kendilerini tanımlamaları fikrini savunuordu. Moiz Kohen o kadar "Türklüğe" inanıyordu ki, dinini değil ama adını "Tekinalp" olarak değiştirdi! "Yahudilerin kendilerini Türk olarak tanımlaması" fikrini savunan sadece Moiz Kohen (Tekinalp) değildi; İzmir Yahudisi Selim Mizrahi gibi isimler de benzer görüşü yayan birçok yazı kaleme aldılar. İttihat ve Terakki Cemiyeti hakkında yaptığı araştırmalarla bilinen Feroz Ahmad, İttihatçıların ekonomideki Hıristiyan hegemonyayı yıkmak için, Türklerle birlikte Yahudileri de teşvik ettiğini, bu iki grubun yaratılmak istenen millî burjuvazinin temel unsuru olduğunu belirtiyor.

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
124
Baskı Tarihi
Aralık 2007
ISBN
978-975-7462-40-8
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
İnandığımız, uğruna pek çok şeyi göze almadığımız 'dava'lar. Birlikte yürünecek bir yol. bizimle aynı duyguları, fikirleri paylaşan arkadaşlar. Ancak onlarla var olabileceğimizi, hayatımızın bir mana kazanabileceğini düşünürüz. Ya Tahammül ya sefer, yakın geçmişimizde böyle düşünen insanların, nesillerin, nasıl biraraya geldiklerini, sonra nasıl dağıldıklarını, şahsiyetlerinden ve bulunmaları gereken yerlerden nasıl uzaklara sürüklendiklerini ele alıyor. Bu insanların açmazlarını, acılarını dile getiriyor.

Münasebeti başlatan münasebetsiz resmiyet

İlhan'la güzel gözlü kız nihayet konuştular.Alçak sesle konuştular ve ister istemez bir münasebeti başlatan o münasebetsiz resmiyeti takındılar